31 Aralık 2015

Düşerken Bir At

Dünyayla aramızda uzun boylu bir ağrı var
Sadece yağmurda kendini unutturan bir sancı
Oysa başka türlü bir hayat yakıştırırdım kendime
Tanrım ruhum bedenime ne kadar da yabancı

Geniş verandalar, taraçalar istememiştim oysa 
dörde iki bir balkona sığardı bütün düşlerim...

Ali

28 Aralık 2015

Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, 
her gün aynı yoldan yürüyenler, 
yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, 
giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, 
tanımadıklarıyla konuşmayanlar.
Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, 
okumayanlar, müzik dinlemeyenler, 
gönlünde incelik barındırmayanlar.

Pablo Neruda

22 Aralık 2015

Dostum, bizler tarihin üvey evlatlarıyız. Reklamlar bizi arabaların ve giysilerin peşine düşürdü. İhtiyacımız olmayan şeyleri satın alabilmek için nefret ettiğimiz işlerde çalışıyoruz. Hayatta ne hedefimiz var, ne de yerimiz. Biz ne büyük bir savaş yaşıyoruz, ne de büyük bir buhran. Bizim savaşımız ruh dünyamızda. Bizim büyük buhranımız, kendi hayatlarımız. Televizyonla büyütüldük ve bir gün hepimiz milyoner, film yıldızı veya rock yıldızı olacağımıza inandırıldık. Ama olmayacağız ve bu gerçeği yavaş yavaş öğreniyoruz. Ve feci şekilde asabımız bozulmuş durumda.

19 Aralık 2015

Bitmez değil, gün biter
Günü gelir hasret biter, güz biter
Kabuklansın, acı biter yarada..

Nihat Behram

18 Aralık 2015

Akıp giden zaman, yitip giden insanlığımız
Bize en ağır dersi veriyordu.
Umutlu yarınlar dilerim,
Şiirle kalın

15 Aralık 2015

Özgüven Zehirlenmesi

Çünkü siz
Sevmek yeter sandınız hep!
Elinizden fazlası gelmiyor, tamam.
O zaman n'olur huzur verin, akıl değil.
Akıl sizin aklınız
Yaşamsa benim!
Beni sevdiğinizi biliyorum.
Başka seçeneğiniz olmadığını da!
Başıma gelen en büyük şans, hem de en büyük felaketsiniz.
Farkında değilsiniz,
Kayıp gidiyorum ellerinizden.

14 Aralık 2015


Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.
Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.
Devrimci selamlar
Oğlunuz Erdal...

08 Aralık 2015

“Gökyüzünün rengi ne?
-Mavi.
-Olmadı.
-Neden?
-Sen en son ne zaman gökyüzüne baktın?
-Hatırlamıyorum.
-Gökyüzünün rengini ezberinden söylüyorsun. İşte bu yüzden cevabını kabul edemem.”

03 Aralık 2015

bizim uslanmaz ruhlarımız
hiç kumrulaşabilir mi?
suskuyla yanyana oturan iki kumru…
iki sevgili yanyana oturarak
uzun süre hiç konuşmadan
yani kumrulaşabilinir mi?

Lale Müldür

Gecelerim

Güneşin alevden saçları, 
Aşınca karşıki tepeden... 
Gölgeler sarar yamaçları, 
Ürkerim gelecek geceden..

30 Kasım 2015

Herkesi öldürüyoruz,sevgili dostum.Kimini kurşunlarımızla, kimini sözlerimizle,kimini yaptıklarımızla ve kimini de yapmadıklarımızla. 
Dostoyevski

Sokak Çalgıcısı / Akordeon

Gözlerinde henüz hayattan umudunu kaybetmemiş, bakışlarıyla ise hergün ki olağan cadde de yürümeye devam eden orta yaşlı bir adam...
Elinde eskimiş akordeonuyla çaldığı klasik ezgi, kaldırım kenarların daki sonbaharı yaşayan yaprakları bile adeta hareketlendiriyordu.
Bir an göz göze geldik ve başımızla selamlaştık. Birbirimizin ne hissettiğini çaldığı ezgi bile anlamıştı...

T.A. 

27 Kasım 2015

Gazetecilik tutuklanınca gerçeklerin saklı kalacağını düşünen ahmaklar.

18 Kasım 2015

Sen doğmadan bu dünya varsa, biri Müslüman biri Hristiyan, biri siyah, biri beyaz, tüm çocuklar aynı bahçede oynuyorlarsa... Sonra hudutları, kanunları koymuşlarsa, artık suçta belliydi cezası da belliydi. Senden önce her şeyi düşünmüşler sen doğunca da ha bu dünya budur böyle yaşanacak demişler o dünyanın hudutlarına kendini teslim etme. Sen bir daha bir daha söyle kendi sözlerini, adalet sade kitaplarda yazmaz. Aklın kalbin hep adil olsun ve bunları yaparken daima yüreğine vicdanına kulak ver.

14 Kasım 2015


Kendine doğru adım atmadığın sürece, karşına çıkan ilk rakibinde kendin olacaktır.

10 Kasım 2015

Mavi gözlerin hep barış barış
Mavi yüceliğin hep duman duman
Öyle alev alev bir ders ki
Yanıyor, yanması gerektiğinde her düşman.

03 Kasım 2015

Bazen yazacak birşey bulamadığımda, kelimelerin tükendiğini, kendimi ise dipsiz bir kuyuda ki boşlukta hissediyorum. Dinlenecek bir şarkı, okunacak bir kitap kalmamış gibi, kısır döngüye dönüşen hayatımı izliyorum. Ara ara olur öyle diyor astroloji, güneşin ay'a bilmem çekimiymiş, yıldızların paralel takılmasıymış filan. İçimden gülebiliyorum ancak. Oysa ki ben baya baya dışımdan gülerim ki. Hayatta ki en güzel eylem gülmek, güldürebilmek değil midir? Dostlarınızın kıymetini bilin. Yarin yanağının, anason kokusunun, lüferin tadının kıymetini bilin. Sevdiklerinizi yitirmemek için ise bırakın artık şu çay keyfini. 
Yazılacak kader değil! Satırlara ve sarılmalara sığmayan özlemden ibaret.

T.A.

26 Ekim 2015

Dilek Doğan

Devletin 657 sayılı kanununa tabi olup, asli görevi ise halkı korumak olan güvenlik güçlerinin, Türkiye'de çalıştığı kuruma ihanet edip, savunmasız insanları evinde öldürdüğü ülke burası. 
‪#‎dilekdoğan‬
Hiçbir şeyin değişmeyeceği, umutsuzluğuna kapıldığım kısa anlar kadar korkunç anlar tanımıyorum.

21 Ekim 2015

Hüsnü Arkan - Kırık Hava


Bir sandala oturmuşuz geceymiş
Zaman tutuşmuş mekan yanıyor
Bir salkım üzüm akıyor damarlarımdan
Bahçeler bağlar harman yanıyor
Bir salkım üzüm akıyor damarlarımdan
Sen gidiyorsun imkan yanıyor

Bir dağ yıkılıyor ah içerimizde
Bir çiçek büyütmüşüz saksıya sığmaz
Ne sevmekten korkmak ne zulümden korkmak
Bize yakışmaz

Söyle bir kırık hava döneyim
Turna uçsun içimde
Ben seni nasıl sarıp nasıl seveyim
Hayalimde düşümde

Bir kumsala çıkmışız sehermiş
Alaca dağlarda üç yavru keçi
Kuytuda bir kadın ağlar kimin annesi
Bahçeler bağlar harman yanıyor
Kuytuda bir kadın ağlar kimin annesi
Cihan tutuşmuş umman yanıyor

20 Ekim 2015

Fahriye: Gömleğin de ne güzelmiş.   
Sait: Salı pazarından almıştık birlikte, hatırladın mı? 
Fahriye: Sahi mi? Bu o gömlek mi? Ay Allah iyiliğini versin. Eskimedi mi bu hala?  
Sait: Hatırası olan şeyler eskimiyor be Fahriye.

18 Ekim 2015

Yalan söylememek için susmana gerek yok be güzel kardeşim.
Zira gözlerini kaçırmandan apaçık ortada herşey

Çınar Ağacı

Bu ahir dünyaya bir kez daha gelecek olursam, Moda'da denize bakan yaşlı bir Çınar ağacı olayım.
Yazın genç sevgililerin gölgemde çay içip öpüştüğü,
Kışın ise; tarifeli ada vapuru seferlerine bakıp, siyeciyle başbaşa kalmış dostlarımı izleyim.

16 Ekim 2015

Seni beklerken tüm sırlarımı döktüm heybeme, bir tutam sevgi, biraz da lavanta kokusu kalmış...

12 Ekim 2015

Güzel insan Levent Kırca'nın son sözleriydi...

Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşça kalın!
Senin tenin sıcak, 
Benim içimde bir kedi 
Yumdu gözlerini -işte aşk- dedi. 
Parmak uçlarım tanımak istiyor seni, 
Dokunmak istiyor çocuklar gibi.

Bülent Ortaçgil

11 Ekim 2015

Ellerinde Pankartlar (bu meydan kanlı meydan)

ellerinde pankartlar
gidiyor bu çocuklar
kalkın ayağa kalkın
gidiyor bu çocuklar

bu pazar kanlı pazar
dert yazar derman yazar
kalkın ayağa kalkın
gidiyor bu çocuklar

bu meydan kanlı meydan
ok fırladı çıktı yaydan
kalkın ayağa kalkın
biz şehirden siz köyden

Ruhi Su

10 Ekim 2015

Barış Katliamı

Barış isteyenlerin katledildiği ülke burası
Kendi halkına zulüm eden yöneticilerin olduğu ülke burası
İnsanlık suçunun en ağır işlendiği ülke burası
Burası Türkiye, burası bu kadar işte

07 Ekim 2015

Kim bir şairi kırsa 
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela 
Bilirim kim dokunsa şiire 
Eline bir kıymık saplanacak.

Didem Madak

03 Ekim 2015

Eylül ayının son günlerinden biriydi, İstanbul’un en işlek semtlerinden biri olan Caferağa’da bir kaç bira içtikten sonra kalktım. Deniz kokusuna, rıhtıma doğru ağır adımlarla ilerliyordum.
Saat 23.30 suları gibiydi. Herkesin muhtemelen evlerine yetişme telaşı ile hızlı adımlarla bir araç bulup bir an evvel kaybolma çabası var gibiydi. Ve karşımda üzerime doğru gelen siyahlar içinde bir kadın!
Evet, yıllar evvel adı aşk denilen duyguyu birlikte öğrendiğimiz o güzide insandı. Heyecanlanmıştım. Bana attığı her adımla kalbim daha da hızlı çarpmaya devam ediyordu. Onun da beni fark ettiğini gördüm. 
Yolunu değiştirmedi, bana doğru gelmeye devam etti ve aramızda ki mesafe yarım metreye kadar düşmüştü. Durduk. Gözlerimize baktık. Bu yaklaşık 10 saniye kadar sürmüştü. Fakat bana ayrıldığımız süre zarfı kadar, yani yıllar kadar gelmişti.
Sonra mı? 
Nasılsın? Nefes darlığın iyileşti mi? 
...

02 Ekim 2015

Bana yeni bir hüviyet verin.
İçinde insanlık olsun, özgürlük olsun,
Bir tutam gelecek vaat eden gün ışığı olsun
Zenginliklere filanda gerek yok, mütevazı bir mutluluğa da razıyım

26 Eylül 2015

İnsan Sever Bir Kere


12 yılda tarafıma tanıklık eden kadın adlarından yaptığım akrostiş'le, bir kez daha yalnızlığın tanımını ortaya çıkarmıştım.
O an zaman durdu ve ben bildiğim her şeyi unuttum.
Işıkları söndür suna su 
Vapurları duyacağız ha 
Dün gece uykumda sıçradım 
Beni mi çağırdın suna su 
Nereye gideceğiz ha

yirmibeşinci kısım

Attila İlhan
Bana öldü demeyin
Yoruldu gitti deyin...

Neşet Ertaş

23 Eylül 2015

Sonbahar Başlangıcı

ekinoks açılımı:

Eşit olan gece gündüz değil de, insanlık olsaydı...
Güneşin en yalın haliyle tüm evren ısınsaydı, yılda bir kez olmasına da gerek yoktu...
oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi 
akasya çürür tren hızlanır eller ufalır gibi 
kim yitirir söz gelimi bir başkasının bulduğunu 
evet kim yitirir kim bulur

Turgut Uyar


22 Eylül 2015

Kaç kişiydik bu cenahta da, biriyle çıkıp varamadık şu yad ellere..

15 Eylül 2015


Zohreh Jooya - Ayışığında

Dışarıda belki dolunay var belki yeni ay belki de dışarısı zifiri karanlık. Ay ışığı kimi zaman hüzünle doldurmuştur içimi, kimi zamanda umutla.
Kışın Türkiye'nin en uç noktasında uyku tutmadığı zamanlarda camı açıp zehir gibi soğuk havayı içime çektiğimde, orada bir yerlerde unutulmuşum hissine kapıldığım çok olmuştur.
Örneğin; bir kadının sevgilisinin hediye ettiği tek taş yüzüğü, bir adamın pahalı olmayan ama sevdiği kadından hediye alıp gözü gibi baktığı bir çift gümüş kol düğmesi gibi... Bir otobüs koltuğunun en ücra noktasına düşmüşüm gibi ya da bir masanın ayağının dibinde ya da elini yüzünü yıkarken çıkarılıp lavabonun kenarına bırakılıp orada unutulmuş da 3-5 gün sonra ve yahut en fazla on gün sonra akla gelen, hemen hatırlanmayan ama hatırlandığında ev, çanta, araba didik didik edilen bir türlü bulunamayan… Her hatırlandığında boğazda bir yumru oluşturan Kıymetli bir şeymiş gibi. Sanki yıllarca unutulduğum yerde bekleyecekmişim hiç bir zaman bulunamayacakmışım gibi. Belki de hiç bir zaman bulunamayacak toprağa sürüklenip kaybolacak, belki bir yağmur suyu mazgalından kanalizasyona karışacak, belki değerimi hiç bir zaman anlamayacak biri bulacak beni önemsemeyecek gibi...
Bu his beni hem umutsuzluğa hem mutsuzluğa sürüklerdi. Gözlerim dolar, Boğaz'ım düğümlenir, sessiz gözyaşlarım süzülürdü yanaklarımdan. Sonra birden ay ışığı bana umudu hatırlatırdı. Karanlığın içindeki bir parça Işık.
Ben bir kere en sevdiğim tokamı kaybetmiştim ve hiç ummadığım bir anda olmadık bir yerden onu tekrardan bulmuştum çok sevinip hep onu takmıştım saçıma ve sonra gözüm gibi bakmıştım ona bir daha hiç bir yerde unutmamıştım.
 Belki beni kaybeden de beni unuttuğu yerde yeniden bulabilirdi, değerimi anlar bana gözü gibi bakar hep en korunaklı yerinde, yüreğinde saklardı beni. Niye olmasındı hem gecenin en karanlığı aydınlığa en yakın an değil miydi? Hem de ay ışığı ne kadar parlaktı…

İzmir

14 Eylül 2015

Kendime çıkan bir yokuş olduğumu fark ettiğimde, birini sevmenin de o kadar dik duvarları olduğunu gördüm.
Fark ettiğim yalnızlık mıydı? Veyahut inilecek bir yokuşun olmaması mıydı?

12 Eylül 2015

Bazen biri \ birileri tarafından yaralanabilirsiniz. Küçücük dünyanızda kocaman hayal kırıklıklarınız da oluşabilir. Kabuk bağlamış yaralarınıza merhem olacak bir kişinin çıka gelmesini beklersiniz. Yaralarınıza dokunur ve tam iyi ettiğini düşündüğünüz anda bir bakmışsınız ki daha çok acıtmış ve yarım bırakmış. Melankoli duvarına yeniden çarptığınız da ise sizi tamamlayacak bir el beklemek artık kaçınılmaz bir lüks olmuştur.
Günümüz de bir olmak biz olmak tanımı zaten en büyük lüks değil miydi?
Önce sizi siz yapan özellikleriniz ona çok cazip gelip, daha sonra bu duygularında ki maneviyatı bir çıkar dünyasından beklemek ve sonra bu beklentilerin artması ise bencillik değil miydi? İnandığınız insanlardan vazgeçmeyiniz. Zira kanaat etmek bu kadar zor olmamalı.
Bu kadar büyük insanlık suçunun işlendiği bir dünyada, size uzanan tek bir elin sadece küçük bir kız çocuğunun, pamuksu ellerinden başka bir şey olabilmesi kadar güzel olsa keşke her şey…


07 Eylül 2015

Alacakaranlık

olmaz ol alacakaranlık! 
yerin dibine bat alacakaranlık! 
evin ocağın sönsün alacakaranlık! 
onulmaz dertlere düşesin de sürüm sürüm sürünesin alacakaranlık! 
dilerim, ettiğini bulasın, kan kusasın... 
sancıdan, sızıdan inliyesin! 
canalıcıya can vermiyesin. 

alacakaranlık, ne karanlıktır, ne aydınlıktır; ikisi ortası, aydınlıktan uzak, daha çok karanlığa yakın. 
alacakaranlık bir kandırmacadır, aldatmacadır, yutturmacadır, oyalama, gözboyamadır. 
karanlık, gecedir, her gecenin de bir sabahı olur. 
ama alacakaranlıkların hiç yoktur sabahı, bir sürüncemedir, sürer gider... 
ne aydınlık, ne karanlık... 
varsa da yok... 
yoksa da var... 
var gibi de yok, 
yok gibi de yine var...

kanunlar hem var, hem yok... 
kimine var, kimine yok. 
kimi zaman var, kimi zaman yok. 
kimi yerde var, kimi yerde yok. 
insan hakları, hani varımsı da yokumtrak...
demokrasi; demokrasisimsi...
sosyal adalet; sosyal adaletimsi...

varımtrak yokumsu... 
tatlımtrak acımsı... 
salımtrak ama çarşambamsı... 
batılımsı da doğulumtrak... 
ilerimsi de biraz gerimtrak...

alacakaranlık, insanlara karanlığın aydınlıktır diye yutturulmasıdır: karanlığımsı da aydınlığımtrak... 
karanlık, aydınlığın düşmanıdır. 
alacakaranlık, hiçbir şeyin ne dostu, ne de düşmanıdır. 
alacakaranlık ne tezdir, ne antitezdir, ne sentezdir. 
o, allahın belası pis bir şeydir.

olmaz ol alacakaranlık! 
başın kelola! 
gözün körola! 
yerin dibine bat da bir daha çıkma!
gel ey aydınlık, gel!

Aziz Nesin

02 Eylül 2015

İnsanlık Ayıbı



Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar;
Ya ölmeli cellatlar,
Ya da hiç doğmamalı çocuklar

Che

01 Eylül 2015

Göztepe / İstanbul

Bazen kendinizi bir yere ait hissedersiniz ve bu yer sizin için mutlak kutsal bir mekan halini alabilir. Sırlarınızı ona anlatıp en güzel düşlerinizi burada kurmuş da olabilirsiniz. Fakat bir gün o yer'in yıkıldığını görmek, tüm hayallerinizin de o yapıyla yok olduğunu ve içiniz de oluşan enkazlara bir yenisini daha eklemek gibidir. 
30 Yıl da görebileceğiniz ne kadar enkaz olabilirdi ki? Veyahut bir kadın size elini uzatıp, tüm yıkılan hayallerinizle sizi kabul edip, yeniden bir hayat inşa etmeyi önerseydi ne derdiniz? Böyle kadınlar varmıydı?

30 Ağustos 2015

Palyaço

"rakı doldur!" dedim, "eksilmesin!"
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

Turgut Uyar

26 Ağustos 2015

Savrulan küllerim yeşiline düştüğü günden beri, 
mentollü bir mendil gibi, 
İnce bir ürpertiyle tütüyordu,
Buram buram...

ve tüm şehir üstüme gelirken
bir tek sen gelmiyordun

25 Ağustos 2015

Ah aşk!
Bir topluluğun fotoğraf çekildikten sonra
Dağıldığı
An.

17 Ağustos 2015

İnsanların bedeni enkaz olmuş, bırakın içinizde oluşan gönül enkazlarını.

Bundan tam 16 yıl önce saat 03:02'de gerçekleşen Kocaeli Gölcük merkezli depremde on binlerce insan hayatını kaybetti. Deprem bölgesi Türkiye'nin en önemli sanayi kuruluşlarının bulunduğu ve binlerce işçinin yaşadığı bir yer. Burada her an kırılabilecek bir fay hattının bulunduğu gerçeği, depremde yaşanan büyük can kaybının bir cinayet olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Katiller ise aramızda dolaşıyor.

13 Ağustos 2015

Oysa hepsinin ötesindeki en büyük hatam kafamda bitirdiğim ve bir gün mutlaka söyleyeceğim dediğim şeyi ertelemekti. Ertelemek sanki yarınınızdan eminsiniz gibi verdiğiniz o karar. Kafanda bir şey varsa bugün yapmalısın. O gün yapmalıydım. Bildiğim bir şey var ki onu bulduğumda bir an bile ertelemeyeceğim.
Hep sonraya ertelemek hep bir sonrakine yarının ne getireceğini bilmeden bir daha bu duyguyu yaşayıp yaşayamayacağını bilmeden. Hangi sonraya sonra diye bir şey yok. Bu gün var belki yarın yok...

Aşk bir kişinin dünyanın geri kalanından daha önemli olmasıdır.

Son Ders

O’nun pahasına, bugüne kadar bütün yaşadıklarımı, çabalarımı silmek istediğim, hayatta geri dönmek istediğim tek andan başlatmak istiyorum her şeyi. Orada o kararı vermemiş, verememiş olmanın pişmanlığını ömrüm boyunca yaşadım ben çünkü. Ve bütün olanlardan yıllarca sonra, içime bir yumruk gibi oturan, bunu yazmama sebep olan şey. 

Yaşadığım o ülkede bir doktorun gözlerimin içine baka baka bir başka dilde hayatımın sonlanmak üzere olduğunu söylemesiydi. Evet,
Yola çıkışımın sebebi doktorumun her günümü son günüm gibi yaşamamı istemesiydi benden.
Tatile çık dedi bana o adam. Tatil dünya turu görmek istediğim yerleri görmek. Hiç biri değil dünyayla vedalaşırken görmek istediğim en önemli hesabım, Sevim'i hayatım boyunca hiç kimseyi sevmediğim kadar sevdiğim o kadını bulup ona onu sevdiğimi söylemekti. Ona o gün söylemediğim her şeyi içimde büyüyen o yumruğu anlatmak. Belki son anımda ona sarılmak.
Şimdi kendimi buna hazırlıyorum belki bu bile ertelemek ama artık bu son durak, biliyorum hazır olacağım ve karşısına çıkacağım.

Hayatım boyunca ona git deyişimin sebebi küçük karanfillerimi kaybetmek istemememdi belki.
Oysa o kararı verseydim ona daha önce sağlığımda gitseydim, belki de bütün ömrümde çektiğimden çok daha az acı çekerdim.

12 Ağustos 2015

Sırlar Cemiyeti

Bir sırrım var. Korkum, paylaşamadığımdan mı? Derinlerimde acı çeken yanıma bir el uzanamaması mıydı?
Kadem basıp çekildim. Keşfedilmeyi bekleyen bir Ada gibi...

Bir gün bu ülkenin başucuna bir not yanağına da bir öpücük kondurup gideceğim. Çok tatlı uyuyordun uyandırmaya kıyamadım diyeceğim.
Aziz Nesin

07 Ağustos 2015

Hayallerindeki adam olmadığımı anladığında, beni değiştirmeye çalışacağına, susarak bir duble rakı içseydin benimle bir çok şey kendiliğinden değişirdi. Yanıma, kırılacağı baştan belli hayallerle sokulacağına oturup birer bira içseydik keşke. Hiç değilse içer misin diye sormadan çay suyu koysaydın ocağa. Sen suyun kaynamasını beklerdin ben seni beklerdim ve aradaki boşluğa bir aşk ihtimali sıkıştırırdık…

Kadın: Pişman olduğunu hissettiği anda, sarıldığı adamın kalbine dokunamadı ve usulca çekildi.

Adam: Sessizce uzaklaştı. Yaşanmış, tecrübe edilmiş aşk kırıntılarını topladı ve bir bira daha koy dedi. 
Yakın Dış Ses: Masanızı benimle paylaşır mısınız?
...
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız.

01 Ağustos 2015

İnsan ne kadar unutmaya çalışırsa çalışsın geçmişini asla unutamaz. Hep bir iz… Bazen küçük bazense büyük bir iz kalır onda. Bu izleri öyle kolay kolay silemezsin. Kimi zaman da her şeyi unutmuş gibi görünür ama hep küçük bir parça vardır ona tüm geçmişi hatırlatan. 
İnsan geçmişinden utanmamalı, korkmamalı. Her ne yaptıysa açık açık söyleyebilmeli, sahiplenebilmeli onu. Bazen de işte onu orada öylece bırakıp gitmek, hiçbir şeyi hatırlamamak istersin. Pişmanlıklarını, üzüntülerini… Çünkü ne kadar bağlı olsan da, ne kadar çok sevsen de yoluna devam etmek zorundasın.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi

29 Temmuz 2015

Yeniden Başlamalı

Gülpembe bahar türküleriyle, kıyıda gölgesine oturup zeytin ağacının
Ben geldim derim eski günlerin düşelim yollarına kanayan sevgi çiçeğinin
Yeniden doğup eline günün, yeniden duyup adını gülün
Yeniden...
Yeniden başlamalı, yeniden anlamalı, yeniden dinlemeli o yiten türküleri
Dağılır gider kara bir bulut dokununca bir dost eli...

Nerde tükettin türkülerini, yanıyor işte ışık o serin dost odalarında
Aç kapını çık eskisi gibi yolunu gözlemesin kıyıda zeytin ağaçları
Yeniden yürü tozlu yollara, yeniden uyan o sabahlara, yeniden....
Açılır dost kucağı, açılır sevgi gülü, açılınca yeniden o büyük eski kapı
Dağılır gider kara bir bulut dokunuca bir dost eli...

28 Temmuz 2015

Yalnızlığı Anla

ne uzanan biri kaldı elime
ne de erişilemez yorgun yüreğime
bir boşluk ki nasıl insanla dolsun
bilmiyorum var mı daha acısı

yalnızlığı anla, yalnızlığı anla...

27 Temmuz 2015

Alengirli şiir

ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki
parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

24 Temmuz 2015

Yarına mirasımız; mezarlar dolusu genç, kitaplar dolusu kimsenin üstlenmeyeceği utanç verici bir tarih olacak sadece.
İlber Ortaylı

23 Temmuz 2015

Öpünce geçmeyen, gözle görülmeyen yaralarımız var. Ama anneden ama babadan ya da yardan… Canımızı yakan sesimizi kısan anılarımız var. İlla ölmesi gerekmiyor gidenin ya da yüreği yakanın. Yaralanıyoruz işte birinden. Hayali yara bantları yapıştırıyoruz gerçek yaralarımıza. Bir sonraki yüreğe soruyoruz yaşanmış tüm acıların hesabını. İşte o zaman kaybediyoruz.
Her sabah yeniden başlıyor hayat. Her sabah yeniden öğreniyoruz nefes almayı. Hayatta en pahalı şey aldığımız nefes.
Yolu uzun süre aşka düşmemiş bir kadına denk gelirse yüreğiniz, çalkalayın zira dibine çökmüş olabilir seven yanları.
Çünkü yalnız yaşamak için çok fazla bu hayat…
Rüzgarlı, sessiz sakin bir sahil kasabasındayım, soğuk bir bira içiyorum falan. Sonra bu şarkı çalıyor. Garip.

20 Temmuz 2015


Hiç şiir okumamış gibi kötüsünüz
Bir köpeğin başını hiç okşamamış
Hiç bayram şekeri dağıtmamış
Çocukla çocuk olmamış gibi KÖTÜSÜNÜZ!

#suruçtakatliamvar

"IŞİD'in yaktığı Kobanê'yi kuracaktık, barış için gelmiştik.
Canlı bomba soktunuz aramıza, barış sloganları atan yoldaşlarımız şehit düştü. Yaralıları taşıdığımız araçlara gaz bombası atıyorsunuz. Polisler hala gülüyor, nasıl insanlarsınız? Neyin kin'i neyin öfkesidir bu efendiler.  
Suruç yanıyor.

#suruçtakatliamvar

19 Temmuz 2015

Yüzünde senin ki gibi bir yara izi olan kahraman, seni öpecek ve esaretini sona erdirecek.

18 Temmuz 2015

Yaşanan onca şeye, 
Pay edilen ekmeğe, 
Birlikte ilk defa dinlenen şarkılara,
Ceptekini üleştirmeye,
Başlı kıçlı yatmalara,
Damı akan odalarda kurulan hayallere,
İlk aşklara,
İlk reddedilişlere,
Salondaki çekyatta yattığımız eş dost gezmelerine,
Sırf ucuz olsun diye yediğimiz ketçaplı pilavlara lan,
Yoklukta içtiğimiz mantarı hep içine düşen şişesinden ucuz şaraplara,
Kaçak binilen trenlere,
Esnaf lokantalarına,
Görüşmediğimiz arkadaşlara,
Ayrıldığımız sevgililere,
Alayına isyan değil işte kardeşim, alayının şerefine içiyoruz lan! ''
Şerefe!

15 Temmuz 2015

Hayat mutsuzlukların ardından açan gökkuşağından ibarettir

Canımı acıtanlar oldu, hayatımla oynayanlar, çok nadir de olsa gördüğüm rüyalarıma inanmayanlar, zora gelipte bırakanlar, düşlerimle dalga geçenler, başarımı küçümseyenler, gözlerimde iki damla yaş bırakanlar, ama her acı insanın olgunlaşması içindi. Daha çok olgunlaşıyordum, her gün daha fazla, her gün daha fazla acıyla.

Beni bu ara anlayan yazılar var sadece, garip ama esaslı yazılar. Yazıyordum gece gündüz. İç sesim paragraflara karşı bir savaş veriyordu. Birileri kahkaha atarken, birileri sıcak sohbetteyken, birileri umut kurarken, bazıları farklı okyanuslara dalarken içimdeki çocuk ağlıyordu, belki de ağlayarak öğreniyordu hayatı. 

Susturamıyordum, acı veriyordu. Anlıyordum, insanın geçmişinden kaçamaması, hayatındaki en büyük sınavdı. Bir sınav içinde binbir sınava giren duygularımın çektiği sancı her gün nefes darlığımı daha da arttırıyordu. 

Tüm bu acılı günlerimde şükran duygularım, ve inancım tek tesellimdi. Evet evet, acı olgunlaştırır. Acı kapıları açar. Size bir mutluluğu anlatın desem bana sadece iki dakika anlatırsınız, ama mutsuzluğu anlatın desem yılları anlatırsınız, evet işte hayat mutsuzlukların ardından açan gökkuşağından ibaretti. 

Birileri umudunuzu kırabilir, her zaman olacaktır. Birileri hayallerinizi de alabilir, hiç para vermeden arkasına bakmayarak, birileri gözlerinizdeki yaşıda anlayamaz, birileri vardır, hep sonradan gelirler, onlara inanırsınız, hayatınızı teslim edersiniz,onlar sizi hiç anlamaz, bir serçe gibi terkeder ruhunuzu. 

Neyse boşverin bunları, en iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklardan kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşma umuduyla beslediği sevgidir.

Öyle veya böyle, acılı veya sancılı, gram kadar da gücüm olsa beni benden alamazdı sevgili hayat, hani nefes darlığımla da yıkamayacaktı beni. 

Sonra avcuma ağladım, uyudum, gün bitti. 

12 Temmuz 2015

sevmek gibi geliyordu herşey, sevmek gibi gidiyordu kadın... 
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı, 
bir bulut, evet ama aslolan; bulutun suyu yağmasaydı... 
bir insanı sevmekle başlıyordu her şey
Ne çok öldük yaşamak için

10 Temmuz 2015

“Ben seni çok benimsemişim.
Çok katmışım kendime farkında olmadan. Benimki hiç biz olmayan bir şeyi sahiplenmekmiş. Ben ne yaptığımı bilmeden, çok uçsuz bucaksız sevmişim seni.”
Didem Madak
Bozulan şeyleri böyle düzeltmek değil de
Herşeyi yeniden başlamak istiyorum
Yine o aynı heyecanı
Ne yapacağını bilmeme telaşını istiyorum

Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım


09 Temmuz 2015

Çünkü insan bir kerede ölmeyecek kadar güçlüydü. Bu yüzden tanrı, küçük ölümler yarattı. Hayal kırıklığı gibi, aşk gibi..

Bir Dost Atışması Vol.2

T.A.
Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burda
Ve çok ağır ilerliyor.
Yüzümdeki çillerden başka
İsyan eden biri yok hayatımda.

T.E.
Ki zaten isyan halinden hoşnut olmayanlar için değil midir? 
Zamanın ağır ilerlemesi Ağrılı ilerlemesinden bin kat iyi değil midir? 
Şimdi Yüzüm size dönük. Gözlerim yerde belli bir istikameti olmadan ağır ağır yürüyen bi atlı karınca da takılı.
Ah çocukluğum gelir aklıma, ne çok severdim izmir Fuarı'nda, ışıklar altında atlı karıncaya binmeyi...
Zaman çok hızlı ilerliyor.

08 Temmuz 2015

"Şiirlerin içinden çıkıp gelen kadınlar vardır;
Öpse şiir, saçını dağıtsa mısra, gülse kıt'a olur.
Ellerinden evvel ruhları dokunur aşka."

07 Temmuz 2015


Yüzyüzeyken Konuşuruz

Kavgalarımıza, endişelerimize, tüm beklentilerimize ara verme zamanı!
Derin bir nefes alıp,  bileklerimiz ağrıyana kadar koşalım, en uzağa..
Sonrası mı?
E Seni Seviyorum :)



05 Temmuz 2015

Yalnızlık Vol.2

Ben aslında hayatım boyunca hep yalnızdım, herkes kadar yalnızdım, yada herkesten biraz daha fazla yalnızlık, hayatım boyunca nereye gitsem peşimi hiç bırakmadı..
Her yerde.. evde, sokakta, arabada, Erdal Abinin bakkalında bile, kaldırım ve dükkanlarda.. her yerde
Kaçış yok..
Her insanın, korkularıyla, acılarıyla, tüm geçmişiyle ve gerçeklerle yüzleşmesi gerekir. Bunu ne kadar geç yaparsa, kendisindeki değişimi de o kadar geç fark eder. Acıyı ve üzüntüyü paylaşmak daha da yakınlaştırır insanları. Yüz yüze konuşamadıkları şeyler olsa da birbirleri için ne kadar önemli olduklarını bilirler her zaman. Ne istediğini bilen biri daha hızlı yol alır. Daha çabuk çıkar düştüğü kuyudan. Ne olursa olsun yalnız olmadığını bilmek ister insan. Üzerinde durduğu ayakları ne kadar güçlü olursa olsun, birinin elinden tutmasını ister. Kendisiyle yüzleştikten sonra bile hayatında hiçbir şey değişmez bazısının. Onların hayatında değişime yer yoktur. Her şey olduğu gibi kalsın isterler. Kiminin de kendisiyle yüzleşmeye hiç mi hiç ihtiyacı yoktur. Birine tüm geçmişini anlatmak, ona seni seviyorum demekten daha zordur aslında. Bazıları işte bunu yapar. Sevdiğini söyleyemez belki ama alır tüm geçmişini avcuna bırakır. Bazen de bir yüzleşme hiç de iyi bir sonuç vermez. Ve ne olursa olsun insan yüzleşmeli kendisiyle. Hatalarını görebilmeli. Yaptığı her hatadan ders çıkarabilmeli. Çünkü hata insanlar içindir.

02 Temmuz 2015

Ankara'da Bir Sabah

Böylesine koyu gri bir şehri, gözlerinin mavisiyle renklendirdiğinin farkında olmayışın kadar tutulmuştum sana..
ve Yağmur inceden yağmaya başladı, ahmak ıslatan cinsten.

Sivas'ı unutmak mı?

Sivas'ı unutmak mı? Kimi unutmak mesela? Muhlis Akarsu'yu, Menekşe'yi, Edibe'yi mi unutayım? Neyi unutmak mesela? Otelin önündeki binlerce ağzı salyalı yobazı mı unutayım? Kırılan camlardan dışarı uçuşan perdeler ile tutuşan canları mı unutayım? Teşhiş etmek için yanmış vücutlara baktığımızı mı unutayım? İlaçlanmadan gavur ölüsü gibi battaniyelere sarılan şehitlerin, vücutlarından battaniyeleri ayırmak için çığlık atan aileleri mi unutayım? Mahkeme salonlarında hakaretlerin havaya uçuştuğu duruşmaları, önce avukatlıklarını sonra mecliste vekil, bakanlık yapan zatları mı unutayım? Acılarımıza "Hayırlı Olsun" diyenleri, Sivas'ı sadece işi geldiğinde konuşan çıkarcıları mı unutayım?

01 Temmuz 2015

Şairlerden başka kimsemiz yok. Yalnızız. Sürekli uzanıp kendi yanaklarımızdan öpüyoruz.

30 Haziran 2015

Biraz vicdan , biraz bahar , biraz yağmur
Bir kaç kitap ( Az geçmiş ) biraz hayal , bir tutam aşk 
Çokça umut ... Herkese iyi gelir.

Farid Farjad ..
gidenler bizden hep bir parça götürürler
o parçanın yerinde de derin izler kalır
herkesin bir yara izi vardır
insanlardan gizlemeye çalıştığı saklamak için çok uğraştığı bir yara izi
herkesin bir yara izi vardır
kimseye dokundurtmayacak kadar güzel olan
baktıkça nefes alabiliyor olmanın kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi
bu izlerle yaşamaya alışırsın
bir sabah belki gün doğarken baktığında dışarı yaşamayı yeniden sevebilirsin
ve bir gün elbet birileri o yara izlerine dokunur
acın da biraz olsun hafiflemeye başlar...

27 Haziran 2015

Ruhi Mücerret

İnsanlar acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil, deliliğini görürler...
“Eğer bunu okuyorsan, bu uyarı senin için. Bu anlamsız yazıda okuduğun her kelime hayatından harcanan diğer bir saniye demek. Yapacak başka işlerin yok mu? Hayatın gerçekten bu kadar boş mu da bu anları daha iyi geçirebileceğin bir yol düşünemiyorsun? Yoksa saygı ve inanç beslediğin otoriteyi ortaya koyanlardan çok mu etkilendin? Okuman gereken her şeyi okur musun? Düşünmen gereken her şeyi düşünür müsün? Sana alman gerektiği söylenen her şeyi satın alır mısın? Apartmanından dışarı çık. Karşı cinsten biriyle tanış. Lüzumsuz alışverişi ve mastürbasyonu bırak. İşinden ayrıl. Bir kavga başlat. Yaşadığını kanıtla. Eğer insanlığını ispat edemezsen, bir istatistik olarak kalacaksın. Artık uyarıldın.
Herkes o kadar kalabalık ki, kimin hayatına girsen fazlalık oluyorsun.
Burak Aksak

Bir Garip Atışma

T.A.
Nasır tutmuş kalbim kaç kez daha kırılabilirdi ki?
Kendime mezar olmuş bedenim, kaç gece daha ah çekecekti ki?
Varsın kuşlar da konmasın göğsümün kafesine

M.Y.
Nasır tutmuş kalbin sevgiye hasret ve küskün,
Duygularına mezar olmuş bedenin şefkate hasret ve bitkin,
Gözlerinde hep bir hüzün, gülümsemen hep bir buruk..

B.T.
Kırılabildiği yere kadar kırılacak
Mezardan duyulacak daha nice ah’ların
Sonra bakmışsın kuşlar zaten hiç konmayacak…

İşte bundandır hep edebiyata kaçışımız.

25 Haziran 2015

Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk

Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
Gece trenlerine binme kaybolursun
Sokaklarda mızıka çalma çocuk
Vurulursun

Sizin için ucuz olan nükleer enerji değil, insan hayatıdır. 

Kazım Koyuncu

22 Haziran 2015

Bir insana endişe etmeden sırtını dayamak, güvenmek için hiç bir bilgi birikimine veya makama ihtiyaç yoktur. Bazen hissedersiniz, referans aldığınız kaynaklara güvenirsiniz, hayal kırıklığı yaşadığınızda ise tüm dünyada bu kuralın hiç değişmeyeceğini düşünürsünüz. Çünkü gururunuz bir defa incinmiştir. Üstelik bu incinme birden fazla nüksetmiş olabilirde. Bu hayatta herkesin herkesten beklediği en büyük maneviyat, bir kişi yüzünden açılmış yaraların başka bir kişi üzerinden kapatılmasını beklemek kadar bencilliktir. Halbu ki yarayı açan kimsenin iyileştirmesi gerekmez mi?
En azından nazik bir dille bunu ima edemezmiydi?
Neden bu kadar acımasız bir şekilde yaralarımızı deşip duruyoruz. Neden?
Anılar, hatıralar vs kimin umrunda. Bir insanın kalbine dokunduğunuz an ve acıttığınız an o kalp artık öfkesinden birşey görmeyebilir. 

Kalbimizi tehdit etmeyelim efendiler, zira yaşanacak onca güzel şey varken...

20 Haziran 2015

Kaplumbağalar da Uçar

Bana dediler ki, Kamışlı'da
Dilberin hastadır.
Bu dilberin hastalığı üzerine
Kimse bir çare diyemiyor

Dediler ki gelindir, küçüktür
Hikayesi çok uzundur
Doktorun elinde yaralıdır
Kirli tırnakların altındadır

Bana dediler ki Diyarbakır'da
Dilberin feryatlardadır
Gözlerimde gözyaşlarım
Gecede gündüzde kızıl bir pınardır

Gülazer

Yarin aklını yitirdi Gülazer, tek derdi sendin
Koynunda, göğsünde tutamadın Gülazer,
Aklı da, son gözyaşı da Dicle'nin asi sularına karıştı.
TA

Gula min bê evin e wey gulevinê
Gula min gula zer e wey gulizeram
Ber çavêm here ü were

Derdê min yek bü te kir sedhezar
Ez ji vi canê xwe bûme bezar

Benim gülüm, aşksızdır,ah aşk gülüm
Benim gülüm,sarı güldür ah gülüzarım
Gözümün önünden gel git

Bir derdim vardı, şimdi oldu yüz bin
Bıktım ben bu canımdan

19 Haziran 2015

"Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi."
Ölesiye yalnız, ölesiye mesudum. İçim kalabalık çekiyor. 
İnsan çekiyor. 

Çocuklar istiyorum: haşarı, sarışın, esmer, edepsiz…
Seyahatler çekiyor içim. Dünya yüzündeki tuzlu sularda ışıklı vapurların gittiğini; Paris’te kırmızılı, yeşilli, turunculu işaret fenerlerininin bulvarlar boyunca akan köhne taksilere sis içinde yol gösterdiklerini; caddelerde, meydanlarda gotik binaların kayalar misali yükseliverdiğini; bisikletine tünemiş genç bir kadının türkü söyleyerek geçtiğini; pırıl pırıl matruş bir adamın pırıl pırıl bir bıçakla bonfire kestiğini; yalancı inciler içinde dolgun bir kadının Napoli’de şarkılı bir kahvede fıstıklı dondurma yediğini; yattare meydanlarının lokantalarında koynak içerek garip valizleriyle yolcular bekleştiğini; bir üçüncü mevki vagonda yaşlı bir adamın şehir içerinden tren geçerken, gençken oturduğu kahveleri tanıyarak titrediğini..

..~Sait Faik Abasıyanık - Son Kuşlar~

"Seninim. Yoksa, hiçbir şey olmak istemiyorum.
Birçoklarının almak için, neleri varsa verip de gene olamayacakları bir şey olabilirim oysa.
Ama seninim.
Ve sen, itmez, terslemezsen bu bana yeter."

..~Ahmed Arif~..
İzin alır gelirsem,
Güleceksin sevincinden
Sabahları erken kalkacağız
Sobamızı yakacağız,
Saçların güzel olacak tütünümün renginden
Ellerin çay kokacak
Gün doğacak sesinden..
Gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim
Sözler vardı içimde işe yaramayan
Sözlerle konuştum karanlıkla...
Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda
Sözler...
Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan
güneş masum, ay kahpe, biri sen biri bendi 
aşka sıfır eski konak, gün sefil gece demdi. 
o dava eskidendi ter içinde her pişmanlık.
mevzu ağır, ortam rahat elini sallasan bana değerdi.
kapardık kapıları bütün dünyaya, 
gömerdik maskeleri kadeh diplerine, 
sil baştan, en başından sesim teninde biterdi

18 Haziran 2015

Madalyonun Diğer Yüzü

500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.

5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.

Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur...mutluluğun peşinden gitmek."

17 Haziran 2015

Denize Bıraksam Kalbimi

Bugün adım adım gezdim seni 
Hatıralardan bir yokuş 
İçimde hiç eskimeyen bir resim gibi 
Çok özledim, özledim seni 
O güldüğüm âşıklar gibi bir hoş 

Denize bıraksam kendimi, 
Kumlara uzatsam gölgeni, 
Havada umut, ruhum firar, 
Güneşte kurutsam kalbimi
Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini
Kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum

Edip Cansever

11 Haziran 2015

Şimdi güzel romantizm üzerine denemelerimiz var, güzel sevgi hikayelerimiz var, anılarımız var, şimdi olup biten, hızlı tükenen, artık açlık çekmeden kendisini hemen doyuran aşklarımız var, doygunluktan öte olmayan duygularımız var. sevmenin tehlikeye atıldığı günler geride kaldı, tehlikeye zaman bile yok artık. bir zamanlar aşk tehlikenin kendisiydi, şimdi aşk için hiçbir tehlike yok, çünkü artık kısa ömürlü. nedenler bitti, sonuçlar önem kazandı. içgüdüler duyguları deforme etti, öyle acıya eğilimli günler de kalmadı. güçsüz kaldı insan her yönden, sevgiden, aşktan. güzel nimetleri mahvetti, kader diyip şimdi geçti köşesine.. şimdi köşeye geçenlerin trajedisi sergileniyor... açık gözle bakmak mübah...!


03 Haziran 2015

İnsan öleceğini bile bile nasıl yaşar?
Ya çıldırır, ya öleceğini unutur.

3 Haziran 1963

Niçin öldün Nâzım? 
Ne yaparız şimdi biz 
şarkılarından yoksun? 
Nerde buluruz başka bir pınar ki 
onda bizi karşıladığın gülümseme olsun? 
Seninki gibi ateşle su karışık 
acıyla sevinç dolu, 
gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım? 
Kardeşim, 
öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende, 
denizden esen acı rüzgâr 
kapacak olsa bunları 
bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir, 
yaşarken seçtiğin 
ve ölümden sonra sana barınak olan 
oraya, uzak toprağa düşerler. 
Al sana bir demet Şili kasımpatlarından,
al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını, 
halkların savaşını, kendi dövüşümü 
ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü
kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret,
benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç
veren dostluğundan yoksun.
Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
zulmün izlerini görmüştüm ellerinde, 
kinin oklarını aramıştım gözlerinde, 
ama parlak bir yüreğin vardı, 
yara ve ışık dolu bir yürek.
Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dünya
her yana ektiğin çiçekler olmadan? 
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
senin halk zekânı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler, 
teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.
Pablo Neruda 
Kimin kalbinde bir ağıt olsam, 
İnceden süzülürdüm Kızılırmak'a doğru
Bundandır sitemi, çağlaması..

Yeni Bazen

İyi hissettirmek ve iyi hissetmenin türlü türlü modelleri vardır, Zira bunu başarabilmek ise içinde yatan aslandan geçer. Beylik laflar etmenin lüzumu yok, ihtişama ise hiç gerek yoktur. Kalbin bir yerlere göç ettiyse ve bunun farkına varamadıysan, başka diyardasındır artık.
Yalnız kaldığın o anda, "ne oldu be, şimdi ne olacak?" diyorsan kaybedensin sen. Kaybetmişsin. Yani o anda en büyük zaferin içinde kaybetmişsin.

Peki bunun farkında olmak, yaşlı bir kızıl derilinin dediği gibi, hayatın bize sunamadıklarını mı sunar; yoksa bir radyo dinleycisinin dediği gibi, sanat diğer tüm şeyler gibi seks için midir? Yaşlı bir kızıl derili ne kadar yanılabilir?

Edit: T.A.

02 Haziran 2015

Bilim Analizi

Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor. Özlediğin, arzuladığın şeylerin hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum.
Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor. Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için aptal gibi görünme riskini göze alıp alamayacağını bilmek istiyorum.
Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan kederlerimizle yüzleşip yüzleşemeyeceğini bilmek istiyorum.
Yüreğin doğanın ritmi ve yaşama sevinciyle dolu bir sevdanın sınırlarına vardığında, o sınırları feda edip edemeyeceğini bilmek istiyorum.
Anlattığın hikâyenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi ruhuna ihanet etmemek için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratmayacağını bilmek istiyorum. İhaneti göze aldığın her seferinde, sonuçlarını ayakta karşılayıp karşılayamayacağını bilmek istiyorum.
“Güven” kelimesinin senin için ne ifade ettiğini bilmek istiyorum. Bazen sana karanlık gibi görünse bile, gelen günün içindeki o büyülü ışığı görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum.
Hatalarımıza fırsat verip vermeyeceğini, bir gölün kenarında durduğumuzda gümüş ay’a benimle birlikte “Evet!” diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum.
Nerede yaşadığın ya da neye sahip olduğun beni ilgilendirmiyor. Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin
ardından, kırılmış, yorgun ve bitap, ayağa kalkıp kalkamayacağını; “çocuklar” için yapılması gerekenleri yapıp yapamayacağını bilmek istiyorum.
Kim olduğun, buraya nereden ve nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor. Birlikte bir ateşin ortasına düştüğümüzde, gerektiğinde yanmayı göze alıp alamayacağını bilmek istiyorum.
Yalnız kalmaya katlanıp katlanamadığını bilmek istiyorum. İçinde yüreğinden başka tutunacak hiçbir şeyin kalmadığında, o amansız varlığını sevmeye devam edip edemeyeceğini bilmek istiyorum.
Bugüne kadar ne öğrendiğin, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum...''

01 Haziran 2015

Haziranda Ölmek Zor

neden böyle acılıyım 
neden böyle ağrılı 
neden niçin bu sokaklar böyle boş 
niçin neden bu evler böyle dolu? 
sokaklarla solur evler 
sokaklarla atar nabzı kentlerin 
sokaksız kent 
kentsiz ülke 
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

30 Mayıs 2015

"Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar"

27 Mayıs 2015

Anadolu'da Bir Köy 1960

Bir Sırrım Var


bir sırrım var, kendime bile söyleyemeyeceğim
yıllarca saklayacağım onu, bir tılsım gibi, bana seni hatırlatan
bir sırrım var, kimseye söyleyemeyeceğim
bir sırrım var, küçük bir mücevher, ruhumun zincirinde asılı

nasıl bir sır ki bu, “seni seviyorum”a sığmayan?
nedir bu sır, hayatını değiştiren?

bir sırrım var, narin bir beyaz çiçek, senin adına konuşan
gelmiyorsun diye buraya, kapatmış kendini, konuşmuyor kimseyle
bir sırrım var, küçük ve parlak bir ay, seni kaybettiğim zaman parıldar sadece
rehberim olur benim o, her “seni seviyorum” deyişimde, telaşa kapılmadan

nasıl bir sır ki bu, “seni seviyorum”a sığmayan?
nedir bu sır, hayatını değiştiren?




ax zoi, kati mou kruveis, kati magiko pou to potho
pos pernas, kai niotho na to aggizo oso to apotho
na 'mai kala, sta xamila kai do sti gi va ksimerono
na zo me touta ta psila na xanomai sto xrono

na sevomai ti logiki ta sunaisthimata va pnigo
krufa na ginomai paidi na ksanapaizo ligo
ax zoi, kati mou kruveis, kati magiko pou to potho
pos pernas, kai niotho na to aggizo oso to apotho

na leo to pikro gluko na zo duo podia gia na vgaino
kafe na pino sto stathmo na min pidao sro treno
na vazo paraekei to ego min agapiso san koursaros
ki ap tou oneirou na lugo to poupoulenio varos

ax zoi, kati mou kruveis, kati magiko pou to potho
pos pernas, kai niotho na to aggizo oso to apotho