Kim Ola Ki

Merhaba!

Edebiyat, benim için kendi iç dünyamda gezintiye çıktığım bir pencere gibidir. Bazen uçsuz bucaksız manzaralar sunar, bazen de gecenin derinliklerine siner. 2010 yılından beri içimde yükselen korkuları, kaygıları ve mutlulukları satırlara dökme yolculuğuna başladım. Bu zamanda yazarak büyüdüm ve okuduklarımla kendimi geliştirdim. Edebiyatın penceresinden kendime baktıkça ise olgunlaştım.

Üniversite yıllarında internet üzerinden radyoculuk yapma hayalime kısmen de olsa ulaşmıştım. Ancak 2019 yılında küresel bir salgının gelip bizi bulmasıyla bu hayalime yeniden hayat verme fırsatı buldum. Amatör sertifikalı radyoculuğum küllerinden doğarak yarı profesyonel bir şekilde hayat buldu. 
Sütliman FM! 
Her Çarşamba gecesi anılarımla, ruhuma dokunan ezgileri birleştirdim. İnsan hayatında en az bir kaç hayalini gerçekleştirip bu dünyadan öyle göç etmeli. Başka türlü ne anlamı olur ki?

Birilerinin sizi duymadan görmesi, aslında daha kolaydır. Sesinizle zihinlere siluetler oluşturmak, daha fazla merak uyandırıcı. Bu yüzden radyoculuk benim için özel bir yol.

Aynı zamanda yaşadığım coğrafyayı ölümsüzleştirmek için bir dönem deklanşöre yüzlerce kez bastım. Her bir çekimde kendimi ifade edebildiğim bir kare daha kayıtlara geçti. Bu yüzden "Objektif Yansımaları" adını verdiğim bu yolculuk benim için önemli.

Şiir ve edebiyat benim için soluduğum oksijen kadar değerli. İçinde doğduğum hayat kadar renkli ve içtiğim su kadar vazgeçilmez. Nazım Hikmet'i, Cemal Süreya ve Edip Cansever'in eserleriyle hayallere dalıyor, Turgut Uyar'ın cümlelerinde yaşamın tuvalindeki renkleri seyrediyorum. Çünkü edebiyatın penceresinden daima gün ışığı sızıyor.

Enstrümantal Türk müzikleri, dünya sesleri ve özgün halk müzikleriyle ruhumu besliyorum. Doğduğum toprakların en sevilen türküleriyle büyüdüm diyebilirim. Müzik benim için ruhun gıdası değil, ta kendisidir. Kendimle yüzleştiğim anlarda, yalın bir bağlama sesiyle ruhumun kırıklarını onarıyorum.

Behzat Ç. ve Leyla ile Mecnun gibi kült dizileri çok özlüyorum. Tekrar izlediğimde bile aynı hazzı hissediyorum. Sevilen şeyler daima bizimle kalmaz. Ancak verdiği duyguların sonsuza dek yaşadığına inanıyorum.

Kendimden veya insanlardan kaçmak istediğimde ise yalın ve yalnız bir bisiklet yolculuğuyla dünyadan uzaklaşma hissini yaşıyorum. Benim için bisiklet, kendimi bulmak ve iç dünyama dalmak için en iyi araçlardan biri. Pedalları çevirirken, rüzgarın saçlarımda dans ettiğini hissediyor, sakin ve huzurlu bir şekilde ilerleyerek düşüncelerime dalıyorum.
Bisikletle yapılan bu yolculuklar, beni rutinlerden ve karmaşadan uzaklaştırıp doğanın kucağına bırakıyor. Her pedalla attığım adımla, kendi sınırlarımı zorlamak ve keşfetmek için cesaretimi artırıyorum. Bisikletin sağladığı özgürlük hissiyle, kafamı boşaltıyor, stresi geride bırakıyor ve kendi iç dünyamı keşfetme fırsatı buluyorum.

Bu yolculuklar sırasında, çevremdeki doğal güzellikleri, sessizliği ve basit anların değerini fark ediyorum. Doğanın büyüleyici manzaralarına tanık olurken, zihnimi dinlendiriyor, yenileniyor ve iç huzurumu buluyorum. Bisiklet yolculukları, bana zorluklarla başa çıkma gücü veriyor, kendime olan güvenimi artırıyor ve hayatta neyin gerçekten önemli olduğunu hatırlatıyor.
 
Kısacası; Doğa, bisiklet, müzik ve radyo benim için yaşamın en değerli köşelerini oluşturuyor. Doğa beni huzura ve içsel dengeye taşıyan büyülü bir güzellik sunuyor. Bisiklet, özgürlüğün simgesi olarak beni rutinlerden uzaklaştırıp keşiflere yönlendiriyor. Müzik, ruhumu besleyen ve duygularımı ifade ettiğim bir yolculuk sunuyor. Radyo ise sesimin duyulduğu, insanlara deneyimlerimi aktarabildiğim bir platform sağlıyor. Bu dört unsur, benim hayatımda ayrıcalıklı ve anlamlı bir yer tutuyor, birlikte harikalar yaratıyorlar.
Sizlerle benzer hislerle buluşabilmek için yazmaya devam edeceğim ve tecrübelerimi bu bloğa aktaracağım.

Sevgilerimle.

Taylan