Nazım Hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nazım Hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2022

...ambarlar kilitli
ambarlar buğdayla dolu.
tezgâhlar
ipekli kumaşla dokuyabilir
topraktan güneşe kadar giden yolu.
insanlar yalnayak
insanlar çıplak...

03 Haziran 2020

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için..

11 Mayıs 2020

günde kaç milyon insan ölür yeryüzünde 
doğar kaç milyon
kaçı yaşadım diyebilirdi
kaçı yaşadım diyebilecek
kaçı günde üç öğün yemek yiyebilirdi
kaçı yiyebilecek

01 Mayıs 2020



İSTANBUL'DA 1 MAYIS 

Kıpkızıl, kan kırmızı bayraklarımızın alevinden 
Sarı korsan bir balon gibi soldu güneş. 
Ciğerlerimizde şişen türküler ateş!
Kol kola 
Düştük yola 
Yedikule'den amele evleri Sirkeci'ye dayandı,
Karagümrük kırmızıya boyandı.
Kasımpaşa tersaneyi yüklendi sırtına,
Geçtik köprüden 
Geliyoruz:
Yol ver bize Cadde-i Kebir! 
Kaldırımları söken topuklarımızla 
Tokatlıyan'da göbekli mebusları tokatladık.
Osmanbey'in ensesine atladık!
Zifosladık Şişli'nin kadife mantosunu! 
Bugün toz kondurmuyoruz keyfimize!
Bugün "Mayıs Bir"!
Bir Mayıs'ta İstanbul 
Bizim olmuş gibidir!
Hürriyet-i Ebediye tepesinde taş kesilen 
Mahmut Şevket'in iskeleti! 
Seni oraya diken sınıf
Zırnık kadar bile vermedi bize hürriyeti;
Yıkıl karşımızdan! 
Yangınları haykıran Yangın Kulesi tepeden bakma bize
Bir gün elbet
Seni borazan yapacağız kendimize, 
İstanbul'un ağzı
Haykıracak kızıl inkılabımızı!

04 Nisan 2020

Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı:
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı…

16 Ocak 2020

sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman

06 Eylül 2019

"Dünyadan, memleketinden, insandan
umudum kesik değil diye
İpe çekilmeyip de
Atılırsan içeriye,
Yatarsan on yıl, on beş yıl
Daha da yatacağından başka,
'Sallansaydım ipin ucunda
Bir bayrak gibi keşke''
Demiyeceksin,
Yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık,
Boynunun borcudur fakat,
Düşmana inat
Bir gün fazla yaşamak"

03 Haziran 2019

Bir vapur geçer Varna önünden,
uy Karadeniz’in gümüş telleri,
bir vapur geçer Boğaz’a doğru.
Nazım usulcacık okşar vapuru,
yanar elleri...


24 Mayıs 2019

Ekmek hepimize yetmiyor, kitap da öyle ama keder, alabildiği kadar...

15 Ocak 2019

Ben bir insan, 
ben bir Türk şairi Nazım Hikmet 
ben tepeden tırnağa insan 
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...

Nazım

19 Eylül 2018

Yaşamak birer birer ve hep beraber
İpekli bir kumaş dokur gibi
Hep bir ağızdan sevinçli bir destan okur gibi

27 Ağustos 2018

Koyun gibisin kardeşim, 
gocuklu celep kaldırınca sopasını 
sürüye katılıverirsin hemen 
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. 
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, 
hani şu derya içre olup 
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. 
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. 
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer 
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, 
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim! 

04 Haziran 2018


Çiçekler geldi aklıma her nedense
gelincikler kaktüsler fulyalar
İstanbul’da Kadıköy’de Fulya tarlasında öptüm Marika’yı
ağzı acıbadem kokuyor yaşım on yedi
kolan vurdu yüreğim salıncak bulutlara girdi çıktı
çiçekleri severmişim meğer
üç kırmızı karanfil yolladı bana hapishaneye yoldaşlar 1948
yıldızları hatırladım

05 Haziran 2017

Bu dünya soğuyacak, 
yıldızların arasında bir yıldız, 
                       hem de en ufacıklarından, 
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 
                       yani bu koskocaman dünyamız. 
Bu dünya soğuyacak günün birinde, 
hatta bir buz yığını 
yahut ölü bir bulut gibi de değil, 
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 
                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 
Şimdiden çekilecek acısı bunun, 
duyulacak mahzunluğu şimdiden. 
Böylesine sevilecek bu dünya 
"Yaşadım" diyebilmen için..

13 Şubat 2017

Nazım Hikmet karısı Piraye'ye şöyle yazıyordu mektuplarının birinde;
"Seni nasıl seviyorum biliyor musun? Ot yağmuru nasıl severse, ayna ışığı nasıl severse, balık suyu ve insan ekmeği nasıl severse, sarhoşun şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, annenin çocukları, çocukların anneleri sevdikleri gibi, Lenin'in inkılabı ve inkılabın Marx'ı sevdiği kadar..."
Yine o mektuplarından birinde; "Çıkarsam ve sana kavuşursam, bu öyle dayanılmaz bir saadet olacak ki gebereceğim diye korkuyorum", diyordu.
Oysa öyle olmadı. Kavuştular ve ne oldu ise oldu, ayrıldılar. Adını kol saatinin kayışına tırnağı ile kazıdığı Piraye ile 17 yıl boyunca mektuplaşır Nazım Hikmet. 518 mektup...
Daha sonra, dayısnın kızı Münevver'le en sonda Vera'ya aşık olur ve Vera'nın kollarında ölür.
Nazım aşka aşıktı.

23 Ocak 2017

Erkek kadına dedi ki: 
- Seni seviyorum, 
ama nasıl? 
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp 
parmaklarımı kanatarak 
kırasıya, 
çıldırasıya... 
Erkek kadına dedi ki: 
- Seni seviyorum, 
ama nasıl? 
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz, 
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz 
yüzde hudutsuz kere yüz... 
Kadın erkeğe dedi ki: 
- Baktım 
dudağımla, yüreğimle, kafamla; 
severek, korkarak, eğilerek, 
dudağına, yüreğine, kafana. 
Şimdi ne söylüyorsam 
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana... 
Ve artık 
biliyorum: 
Toprağın 
Yüzü güneşli bir ana gibi 
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini... 

Fakat neyleyim 
saçlarım dolanmış 
ölmekte olanın parmaklarına 
başımı kurtarmam kâbil 
değil! 
Sen 
yürümelisin, 
yeni doğan çocuğun 
gözlerine bakarak...

09 Ocak 2017

Bilirim, hele bir düşmeye gör hasretin halisine, 
hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek, 
yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
Yel değirmenleri ile dövüşülecek...

03 Haziran 2015

İnsan öleceğini bile bile nasıl yaşar?
Ya çıldırır, ya öleceğini unutur.

3 Haziran 1963

Niçin öldün Nâzım? 
Ne yaparız şimdi biz 
şarkılarından yoksun? 
Nerde buluruz başka bir pınar ki 
onda bizi karşıladığın gülümseme olsun? 
Seninki gibi ateşle su karışık 
acıyla sevinç dolu, 
gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım? 
Kardeşim, 
öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende, 
denizden esen acı rüzgâr 
kapacak olsa bunları 
bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir, 
yaşarken seçtiğin 
ve ölümden sonra sana barınak olan 
oraya, uzak toprağa düşerler. 
Al sana bir demet Şili kasımpatlarından,
al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını, 
halkların savaşını, kendi dövüşümü 
ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü
kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret,
benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç
veren dostluğundan yoksun.
Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
zulmün izlerini görmüştüm ellerinde, 
kinin oklarını aramıştım gözlerinde, 
ama parlak bir yüreğin vardı, 
yara ve ışık dolu bir yürek.
Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dünya
her yana ektiğin çiçekler olmadan? 
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
senin halk zekânı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler, 
teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.
Pablo Neruda 

01 Haziran 2015

Haziranda Ölmek Zor

neden böyle acılıyım 
neden böyle ağrılı 
neden niçin bu sokaklar böyle boş 
niçin neden bu evler böyle dolu? 
sokaklarla solur evler 
sokaklarla atar nabzı kentlerin 
sokaksız kent 
kentsiz ülke 
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı