30 Ekim 2020

Onu bir erkek öldürmedi, onu öldüren bu sosyal düzendi.
kadınların hayattaki amacının aşk olduğunu dayatan düzen.
Hava atmalık bir aşk. Öyle bir aşk ki uğruna ölünür gibi görünen, ruhumuza işleyen o lanet formül.
Acı veren gerçek aşkın gerçek aşk olduğu hissi. Bizi üzen, kızdıran, kafamızı kurcalayıp bizi darmadağın eden aşkın.
Bu hayatta iki tip ilişki vardır. En iyiyi yapmak için çabalamaya sevk eden ve bizi yok eden.
Biri bize huzur verir, biri huzuru alır götürür.
Neden sürekli yanlış seçimi yaptığımızı aklım almıyor. Neden bizi darmadağın eden ilişkiyi seçiyoruz?
Ama toplum ve klişeler bizi o kaosa sürüklüyor. Acının eğlenceli olduğunu öğretiyor ama değil. Yanlış. Acı sapkındır, heyecanlıdır ama acıdır işte.
Tekrar sevmeyi öğrenmeliyiz. Görevimiz budur.

25 Ekim 2020

Göğe salıncak kuralım.
İpleri masum hayallerden,
Oturunca uçacak.
Sallayalım gitsin bir yerlerden.
Gelir mi kaybettiğim çocukluğum geri?
Uzansam tutabilir miyim kaybettiğim evvelimi?

23 Ekim 2020

Yeni güne uyandığında dünyayı değiştirebilecek küçücükte olsa bir adım atabilirsin. Ancak geçmiş için yapabilecek bir santimlik adımın yoktur. Geçmişin maneviyatında takılıp kalmak her yeni güne biraz acı biraz da kederle başlamak demektir. 

Soğuk rüzgarı arkana al, hızını kesme ve arkana dönüp bakma.

20 Ekim 2020

Dar Ayakkabı…

O bayram bana ayakkabı almaya karar verdiler. Hazır ayakkabı satan mağaza yoktu şehirde. Tek ayakkabı yapan dükkanında ayakkabıcı çıplak ayağımı bir kartonun üzerine koydu, iyice basmamı söyledikten sonra ağzındaki kurşun kalemi eline alıp ayağımın çevresini çizdi. O ayağımın çizildiği karton benim ayakkabı numaramdı. Günlerce yeni ayakkabılarımın hayalini kurdum. Babamın anlattığına göre ayakkabılarım siyah ve bağcıklı olacaktı. Kapının her çalınışında koştum. Ayakkabılarım bayramdan bir gün önce geldi, siyah-bağcıklı. O gün onları giymedim. Bayram gecesi yatağımın altına yerleştirdim yeni ayakkabılarımı. Arada bir kalkıp kutusundan çıkartıyor, yere koyuyor, yukarıdan, yandan, önden bakıp duruyordum. Parlak ve yuvarlak burnunu gecenin karanlığında kim bilir kaç kez okşadım. Uyku girmedi gözüme. Sabahleyin ev ahalisi kalktığında, ayakkabı kutusu kucağımda sandalyede oturuyordum ben. Ayakkabımı babam giydirdi. Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım, dardı ve canımı yakmıştı. Ama bunu babama söylemedim. O ‘Sıkıyor mu? ‘ diye sordukça ‘Hayır’ yanıtını veriyordum. ‘Dar, ayağımı acıtıyor’ desem, geri gidecekti ayakkabılarım ve ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması olanaksızdı. O bayram sabahı canım yana yana yürüdüm. Bir süre sonra acı dayanılmaz oldu. Dişimi sıktım, topalladım. Soranlara ‘Dizimi vurdum’ dedim, ama ayakkabılarımın ayağımı sıktığını kimseye söylemedim.

Doğrusunu isterseniz yaşam dar ayakkabıyla yürümektir.

Kimi zaman dar bir maaş, kimi zaman sevimsiz bir iş…

Kimi zaman bir mekan dar ayakkabı olur bize, kimi zaman bir çevre,

Kimi zaman bir sokak, ya da bir şehir…

Kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, beraberlikler bir dar ayakkabıya dönüşür.

Kimi zaman zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez.

Canınız yanar.

Topallaya topallaya gidersiniz.

Sonradan öğrendim yaşamın dar ayakkabıyla yürüme sanatı olduğunu…

19 Ekim 2020


“Yazı bilmem
Yazarım yazı bilmem
Bu yaz böyle geçti
Gelecek yazı bilmem…” demişti."

16 Ekim 2020

“Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım?”

12 Ekim 2020

 "Araya biraz zaman, zamanla biraz boşluk girdi mi, kaldığın yerden devam edemezsin."

04 Ekim 2020

Bir kaşif olsaydım eğer, "Evliya Çelebi" gibi olurdum. Arabamla tüm Asya, Avrupa ve Afrika'ya iner dünyayı tavaf ederdim.

Benim kutsalım da bu gezegen.

Şiirlere, öykülere ve güzel düşlere inanan biriyim. Düş kurmadan bir hayat geçer mi? Hayat her ne kadar ezici bir şekilde baskı kursa da üzerimde, güçlü olmaya, tüm bu baskılara ve kirli dünyaya rağmen içimdeki yaşam ışığını söndürmemeye gayret ediyorum. Bu sayede çevremdeki soğuk maskeli insanların sıcak, sevgi dolu kalplerini görebiliyorum. Bazen içime kapansam da "umut" her daim var. Zira içimdeki dünya dışarıdakinden çok daha güzel olsa da kabuğumdan çıkıp kalabalıklara karışmam gerekiyor. 

Çünkü hayat yaşamak için var. Kimse için değil ya da birileri öyle diyor diye değil. Sadece kendim için.

 “Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da, inci de, mercan da..”

Velhasıl ziyan olduk.

02 Ekim 2020

Taze Taze
Dondurma kutusu üstünde
Üç kırmızı çiçek
Canımın içi kadar sıcak
Dilediğim kadar kırmızı
Özlediğim kadar gerçek.
Dondurma kutusu üstünde yaz gelmiş meğer
Neler getirdi kim bilir neler
Neler götürecek.

01 Ekim 2020

 İnsanoğlu toprağın tuzudur.

Anılar ile biriken tüm duygular ölene dek bizimle yaşar. Anılarımızın içeriği, belirli bir duyguya dönüştüğünde ifade etme şeklimize göre ileriye dönük ket vurabiliriz. Bu genelde hayal kırıklığına dönüştüğünde gerçekleşir. Gelecekten korkan kişi ise olabildiğince geçmişiyle yaşar. 

“Mutsuzluklar hayatımızı sardığında, derinden değişiriz; farklı duygulanımsal özelliklerine karşın mutsuzluğun olası imgeleri olabilen hüznün, kaygının, umutsuzluğun, depresyonun karanlık göllerine dalarız. Ancak yitirilmiş mutluluklara duyulan özlemden, bir zamanlar yaşanmış olup da artık ulaşılmaz olmuş duygulanım yağmurundan, kırılmış umutlardan ve imgelerden yıpranmış bir bilinçten, yitirilene yeniden sahip olmaya yönelik imkansız arzudan kaynaklanan mutsuzluklar da vardır. Yitirilmiş mutluluğun bilgisine sahip olmasaydık mutsuz olmazdık; zira, hayatında mutluluğu deneyimlemiş insan, daima mutlu olmak ister ve böyle olmadığında umudunu yitirir.”