28 Aralık 2014

Roboski


Takvimin her yaprağına katliamın düştüğü bu topraklarda, karabasanların pusuda beklediği gökten kar yerine ölüm yağan o uğursuz gece, Roboski
Yazmaz gökten üzerlerine tonlarca bomba yağdırıp, paramparça olmuş cenazelerini ailelerine çıkartıp katır sırtlarında taşıttırmak, traktör kasaların da götürtmek o cenazeleri. 
Yapılan bu katliam insanım diyenlerin yüreklerinden ve hafızalarından hiç bir zaman silinmeyecek. Sadece katliam değil devletin katliamdan sonra ki tutumu da unutulmayacaktır.  
Biz de unutmayacağız. Katır sırtların da taşınan ölülerimizi unutmayacağız. Tırnaklarımızla bombaların yıktığı kayaların ardından çıkardığımız el ve vücut parçalarını unutmayacağız. Kürdün ölümünü kaçakçı diye meşru gösterenleri unutmayacağız. En önemlisi de kendi halkının şeref ve namusunu üç kuruş menfaate satan, kendini satanları da unutmayacağız.

UNUTURSAK KALBİMİZ KURUSUN
UNUTURSAK VİCDANLARIMIZ KÖR OLSUN

22 Aralık 2014

Deli Çocuğun Güncesi

"Bazen insanlar kadar paragraflar da anlamsızlaşır. Hiçbir sözcük seni anlamaz, anlatamaz, yazdıramaz. Çaresiz bırakırlar seni, suskunluğa terk edersin kendini. Sonra biraz daha acı çekersin, hüzün çuvalına eklersin bir şeyler, tekrar yazmaya kalkarsın ve sonra fazlasıyla yazarsın.'

"Büyümemde, delirmemde, yalnızlığımda emeği geçen herkesin gözlerinden öperim"

Ö. B.

İnsan Neden Yalan Söyler?

Oturmamış bir karakter, ego ve düşüncesizlik sonucu harcar karşındakini. İnsan yalan söylemez, içinde insan olmayan bir yer yapar bunu.

Kuş konmayı versin, karakteri olmayan insanoğlunun yüreğine.

12 Aralık 2014

11 Aralık 2014

Kapılar

Kapanan her kapı; bir tecrübe, bir hatıra,
Açılan her yeni kapı; yeni bir umut, yeni bir gülümseme
Çık Zindanından, kır zincirlerini
Yeni güne bir güneş daha doğuyor.

T.A.

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku


Kırklı yaşlarının başlarında bir yazar adayı Arif. Biraz modası geçmiş, ama çekici ve ilginç bir adam. Müzeyyen’le tanışınca tüm dengesi alt üst olur.
Müzeyyen, akıllı ama gösteriş yapmaz, güzel ama bunu da büyütmez. Arif’i çalışması için, arkadaşlarıyla tanışması için, daha düzgün giyinmesi için, sigarayı bırakması için zorlamaz.
Müzeyyen "ideal kadın" ama Arif'in ihtiyacı bu mu?

08 Aralık 2014

John Lennon



"Cennetin olmadığını hayal et
Eğer denersen bu kolay
Altımızda cehennem yok
Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var
Hayal et bütün insanların bu gün için yaşadığını... "

Dünyada eksik olan tek bir şey var, aşk..

07 Aralık 2014

Satılık kalplerin, kahpe ucuz bedenleri
çivilerini sökmüş o.ospu ruhuna teslim etmiş
Varsın adı batsın
Neşet'imden gayrısı yalan

05 Aralık 2014

Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elimde bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

02 Aralık 2014

Dedeme

14 yıl aradan sonra doğduğum topraklara doğru yola çıkma nedenimin ölüm olması çok acı vericiydi. Hiçbir şeyin değişmediği de apaçık ortadaydı. Köyümüzün girişine yapılan döner kavşak yolu ve başbakanın defalarca söylediği duble yolları haricinde.
İlk kez bir yakınımı kaybetmiştim. Dedemi. 35 yıl orta Anadolu da öğretmenlik yapan, 6 çocuk babası, idealist dedemi.  
Küçük Dayım, babam ve ben cenaze aracında dedemin tabutunun başında köyümüze doğru ilerledik. 120 km mesafeli bir suskunlukla, gözyaşlarımızı içimize akıtarak gelmiştik. 
Tek vasiyeti ise ilk eşinin yanına gömülmek istemesiydi. Çocuklarının annesi, belki de ilk aşkı olduğundandı.
Sevenlerinin çok olduğunu da mezarının başında toprağını atarken gözüme takılan siyah araçlar, siyah ceketli adamlardan anlamıştım. Kaymakam, Komutanlar, Emniyet Müdürleri hep öğrencileriymiş, severlermiş dedemi.
Her toprak attığım da dedemin üstüne bir kaç damla da gözyaşım karıştı toprağına. Dayanamadık küçük dayımla sarılıp hüngür hüngür ağladık. Atılan son topraktan sonra herkes dağıldı.

Yalnız başıma mezarlığın başında öylece kalıverdiğim de, duymak istediğim tek bir sesin acımı biraz hafifleteceğini umup telefona sarıldım.
Telefon uzun uzun çaldığında o sürenin 10 saniye değil de, sanki 14 sene gibi geldi. Doğduğum toprakların bana gösterdiği sitemiydi sanki. Yalnızlığım biraz daha arttı...

Huzurla uyu dedem. Geri de güzel anılar, güzel yetiştirdiğin evlatlar bıraktın. 
Torunun 



29 Kasım 2014

Senin için değildi yaptığım onca şey. Sadece sen zannettiğim kişi içindi." 
Elif Şafak
”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim
ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

26 Kasım 2014

Biliyorum sana giden yollar kapalı 
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi...

Cemal Süreya

Ali İsmail Korkmaz


Bu çocuğun yüzü kalbinize mühür olsun. Bir gün de sevdiğinizle uyanmak nasip olmasın. İçinize dermansız bir dert düşsün, hiç uyku uyumayın. Her gün çocuğunuzdan bir haber bekleyin de alamayın. Bir tatlı dost sözü duymadan ömrünüz nihayet etsin. Her sabah boğulacak gibi uyanın. Ve size ne desem az. Size ne desem kifayet etmez. 
E.T.



21 Kasım 2014

Ermenek, Soma..


Bizim buralarda fakirlik tepelerde başlar.. fukaradır yani kadifekale, gültepe, limontepe.. ve sıcak yaz aksamında ve kömür dumanlı kış aksamında yani kalkarken Hatay pazarı, toplanırken bostanlı pazarı o tepelerden insanlar gelir, yere düşenleri toplamaya.. düz yerlerdeki pazarlarda değil ama dağlardaki pazarlarda 7.5 liradan satılır bir çift plastik ayakkabı insanlara.. chai tea latte alır insanlar aynı paraya..
Ama işte, neylesek olmuyor yahu, burası dünya.. burası bu kadar iste..
Nasıl anlatırsın ki insanlara doyduktan sonra yenen her lokmanın birisinin açlığı olduğunu? Dolabında giymediği onlarca ayakkabısı olan ve yine de yenisini alan insanların, ekmek kavgasında ölen çocuğun babasının yırtık ayakkabısını görüp, nasıl ağlayabildiklerini hangi dilde açıklayabilirsin ki?
Kimse öğretmemiş ki çocuklara.. israf’ı musluğu açık bırakmaktan ibaret sanan çocuklar, inanmaz ki zenginleştikçe aç kalan insanlara.. bu dünya, bu kadar iste..
Nasıl anlatsam gari bilemedim.. isterim ki bir gün ola, devran döne, çocuklar umutla doyduktan sonra yemeğe devam etmeme aklı ile yetişe.. parayı onurla kazanıp, terbiyeyle harcamanın değerinin bilindiği gün dağların, dağlarının ardında değil öyle yoksulluklar, fukaralıklar, bir başak bile dargın kalmasın..

Uğur Parıldak

Sevdalı Kuş

Kanadın oynak çırpardın 
Yüreğin toynak çırpardın 
Noldu sana duruldun mu 
Seve seve yoruldun mu

Dünya Çocuk Hakları Günü

20 Kasım Dünya çocuk hakları günü kutlu olsun. En azından yaşama hakları var olsun.
Berkin Elvan



20 Kasım 2014

19 Kasım 2014

Okul kantininde satılan allı pullu kalemler gibisin. Biliyorum, dışın rengarenk hayal gibi, için kırıklarla dolu.
Gökyüzü bazen ciğerime doluyor.

18 Kasım 2014

Ah

"Ah benim nergis kokulu cehaletim. Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin. 
Ah!"

Didem Madak

Eşref Bey Ağıdı

Giresun üstünde vapur bağrıyor
Eşref'in yarasını doktor sarıyor
Eşref'in annesi yanmış ağlıyor
Atma Hakkı atma pişman olursun
Gedik Ali zadelere anam hasım olursun
Attığın kurşundan anam sen utanırsın

Bazarsu dereleri bir ufak dere
Eşref'i vurdular anam nafile yere
Nafile nafile oda nafile
Eşref'imi koydular otomabile
Giresun'da dostum var oda nafile

Çamlı sokak bahçesini atlayamadım
Hakkı düşman olmuş anam anlayamadım
Beşli mavzerimi kavrayamadım
Atma Hakkı atma pişman olursun
Gedik Ali zadelere anam hasım olursun
Attığın mermiden anam sen utanırsın
Giresun Yöresi Anonim

Eşref Bey Türküsü'nün Öyküsü Eşref Gedikali 1905 doğumlu olup Piraziz İlçesi'nin (O yıllardaki ismi ile Abdal) önde gelen eşraflarından Gedikalizade'lere mensuptur.Giresun İli'nde ağabeyi Murat Gedikali ile Camlı Sokakta (bugünkü Fatih Caddesi) babasından kalan fındık fabrikasını işletmektedir.Kişilik olarak son derece sosyal , yardımsever , cömert , yakışıklı , iyi giyimli,halk tarafından sevilen biri olan Eşref Bey , 1933 yılında fabrikasında muhasebeci olarak çalıştırmak üzere Hakkı isimli bir kişiyi yanına alır ,Hakkı'yı yetkiyle donatır.Ancak bir süre sonra fabrikada çalışan bayan işçiler Hakkı'yı Eşref Bey'e şikayet ederler. Hakkı'nın kendilerini rahatsız ettiğini ve kendi çalıştıkları bölüme gelmemesini talep ederler.Eşref Bey Hakkı'ya kadın işçilerin bölümüne girmemesini sıkı sıkı tembih eder.Ancak kısa bir süre sonra Hakkı'nın yine o bölümde dolaştığını görerek kendisini oldukça sert bir dille uyarır.İzleyen gün,Giresun'da adet olduğu üzere Giresun limanından fındık yükleyerek sezonun ilk nakliyesini yapacak olan gemi seferi için tören düzenlenmiştir.O yıl ilk seferi düzenlenen Eşref Bey'in fabrikasının ürünüdür.Tören bittikten sonra Eşref Bey Hakkı'yı da yanına alarak lokantaya gider yemek yerler , ardından fabrikaya dönerler.Ofiste sohbet esnasında Hakkı Eşref Bey'den tabancasını çok beğendiğini , görmek istediğini söyler.Eşref Bey'de tabancasını verir , akabinde , Hakkı orada Eşref Bey'i kendi silahı ile vurur.Vurulduktan sonra Camlı sokakta yer alan fabrikasından çıkar , geçmekte olan otel sahibi Talat Bey'e "Hakkı beni vurdu Talat " der.Hemen ardından çevredeki eşrafla birlikte Eşref Bey hastaneye kaldırılır.Ancak iki sat geçmeden vefat eder. Hakkı yakalanır ceza evine götürülür ; ancak Hakkı daha varmadan Eşref Bey'in vurulduğunun haberi ceza evinde duyulmuştur.İçeri girdikten birkaç dakika sonra orada bulunan bir mahkum mangal demirini Hakkı'nın sırtına saplayarak yaralar. Ceza evinde iki ay yatan Hakkı , Cumhuriyet'in kuruluşunun 10.yıl münasebetiyle çıkarılan af kanunundan yararlanarak serbest kalır ve izini kaybettirir. Eşref Bey'in vefatından çok kısa bir süre sonra kendisini sevenlerin önce maniler şeklinde yazdığı ve söylediği dizeler yine kısa bir süre sonra yakılan türküye dönüşür.. Sözleri anonim olan türkü , kemençe ile ilk kez Osman Bicioğlu tarafından seslendirilmiştir.O günden itibaren Eşref türküsü halkın hüzünlenerek dinlediği, söylediği bir türkü haline gelmiş gerek TRT'nin gerekse müzik yayınlayan diğer kuruluşların repartuarına girmiş , çeşitli ses sanatçıları tarafından icra edilmeye başlanmıştır..Giresun Halk Oyunları ekibi de gösterilerine bu lirik türkünün ezgisiyle başlamaktadır..

15 Kasım 2014

Diyarbekir Kalesi

Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanamazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal...
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem Olancası bir tutam can,
Kadasına, belasına sunduğum,
Ben öleydim loooy...
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok

Ahmed Arif
Kazandıklarım bitti, yitirdiklerim kaldı. 
Söylediklerim yitti, dinlediklerim kaldı. 
Bir bilmek ülkesinin düşün-ili’ne vardım; 
Öğrettiklerim gitti, öğrendiklerim kaldı.

Özdemir Asaf
Ah'ım dallarında,
Kalemim darağacı
Aşk'ım ziyan
Varsın yediverenim açmasın

14 Kasım 2014

Sonbahar

Derdi nedir bu sonbaharın, 
Neden soldurur gülleri, 
Nereden bulur bu insanlar ben mutsuzken gülünecek şeyleri..
Tuhaflık bende biliyorum
Bir neden arıyorum unutmak için her şeyi. 
Unutmak için kendimi.. 

12 Kasım 2014

Kaymaklı Çocukluğum

Ben küçükken kaymaklı yada günümüz adıyla kremalı bisküviler çok revaçtı. Daha doğrusu çayın yanın da fakirin tek atıştırmalığı olsa gerekti. 2 katlı bisküviyi açar için de yok denenecek kadar az olan kaymağı sıyırıp başka bir kremalı bisküviyle birleştirmenin naif mutluluğunu yaşardık.

Şimdiler de öyle mi? kadınların bile parasını cebine koymanın verdiği geniş öz güvenle artistlik yapmalar, dünyayı ben yarattım "a*ına k***yım" seni sallayan mı var demeler vs.
Paranın geçmediği, sevginin ise karşılıksız olduğu bir dünya yok muydu? Veyahut o kaymaklı bisküvi hiç bitmese olmaz mıydı?

T.A.

Sırt Çevirmek

Sırtını dönmüş bir kadından daha hüzünlü ne olabilir? Sırt çevirmek diye bir deyim var ya Türkçe'de, işte o "senden artık umudu kestim, ben yokum, kendi başınasın" demek değil mi? Yapmasan böyle. Yüzüme baksan. Yüz yüzeyken seninle, üstesinden gelemeyeceğim hiçbir şey olmaz benim. Gözlerinin her hali, başımın tacı. Onların hüznüne ortak olur, kızgınlığına boyun büker, buğusunda varlığımı eritirim. Ama sen sırtını dönünce, sen sırt çevirince bana, mıknatıssız bir pusulaya dönüyor ruhum. Saçlarının bittiği yer, umutsuzluğumun kıblesi..

Hatırlıyorsun değil mi? Seviştikten sonra bile tahammül edemezdim sırtını dönmene. Kızardın sen de bana, 'ne biçim erkeksin' derdin. Böyle şeyleri kadınlar mesele yaparmış, öyle söylerdin. Olsun derdim ben de, öyleyse öyle. Karanlıkta göremezken bile onları, gözlerimin içine içine bak isterdim hep. Göremezdim ama orada olduklarını, orada olduklarını ve baktıkları yerin benim gözlerimin içi olduğunu bilmek nasıl da mutlu uyuturdu beni. Sırtınla bir sorunum yoktu elbette. Nasıl olsun? Dünyanın en güzel kürek kemikleriyle küsülür mü hiç? Ama benimki de bir tür fedakarlıktı işte. Gözlerin gözlerimden hiç ayrılmasın diye, kalan bütün uzuvlarını taparcasına seyretmekten feragat ediyordum..

Yüz çevirmek.. Evet evet, şu an bana yaptığın tam olarak bu. İyi de neden? Ve nereye? Tam arkandayım, ama galiba sonsuz bir mesafe çoktan girdi aramıza. Saçların dağılmış. İzin ver onları bari toplayayım. Hiçbir şey söylemeyecek misin? Gözlerini sabitlediğin rutubet yeniği duvar, nasıl canımı yakıyor bir bilsen. Sırtın dönük. Sırt çevirdin bana. Yüz çevirdin benden. Gidiyorsun.. Önüne atsam kendimi, gözlerini sabitlediğin terkedilmiş fabrika kalıntısı duvarla arana girsem işe yarar mı? Biliyorum hiçbir işe yaramaz. Kararlısın. Gidiyorsun. Gidiyorsun ve bu ; gitmeden gözlerini sabitlediğin hilkat garibesi duvarla, kaderimin ayrılmamacasına kesişeceğinin habercisi..

A.L.49

11 Kasım 2014

Gökteki Yıldızı Sayan Olur Mu


Gökteki yıldızı sayan olur mu
Benim gibi yara yanan olur mu
Benim böyle melul mahzun duruşum
O da gider yare ayan olur mu

Gökteki yıldızın üçü piyade
Yaşım küçük ama derdim ziyade
Gel sevdiğim derdimizi danışak
Görek kimin derdi daha ziyade

Gökteki yıldızın biri benim mi
Acep el eylesem yere iner mi
Kara yerin engelleri olmasa
Adam sevdiğinden geri döner mi
Ben, benim için ağlayan birini hayatta bırakmazdım.
İlhan Berk

08 Kasım 2014

Bir Garip Zeyin Dalı



Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile,
mesela, zeytin dikeceksin
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yani ağır bastığından…

Nazım Hikmet
Zeytinle iftar açıp, ağaçlarını yok etmek bunlara nasip oldu. Vicdan taş kesince ne perişan köylü kadınlar, ne madende yok olan genç adamlar...
Pavey
Kendimi bazen o kadar çaresiz hissederim ki bir yerlerde beni bulacak birinin var olduğu umuduyla sabretmeliyim diye düşünürüm. Muhakkak biri olmalı bu yüzden; bizi arayan, bizi bulmak isteyen, gözyaşlarımıza kayıtsız kalmayacak biri...

Biraz gözünüzü açın, biraz kulak kabartın, o saniyede çığlıkları duyacaksınız, acıları, iniltileri... Biraz sinenizi yoklayın, oradaki sızıyı hemen fark edeceksiniz.

Hepimiz başladığımız noktada sona erecek bir yolun salikleriyiz. Hasretten dizlerimizi karnımıza çekmiş bir halde inleyip durmamızın asıl sebebi bu!

Dücane Cündioğlu
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Hiçbir tabela mutluluğa ne kadar kaldığını göstermez. Yine de yola çıkmak gerek.

03 Kasım 2014

Deli Kızın Türküsü

yağmur yağar akasyalar ıslanır
bulutlar uçuşur gecelerin
ben yağmura deli buluta deli
bir büyük oyun yaşamak dediğin
beni ya sevmeli ya öldürmeli

yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
başlamalı yeniden
bu allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
yan garipliğine yürek yan
gitti giden..”

Gülten Akın

31 Ekim 2014

Evet dostum, son söz son sükut..
Ahir dünyaya yazacak, yaşanacak çok şey olduğunu düşünürken öylece boşlukta hareket bile edemeden kalırsın.
Nefes alman güçleşir, nabzının atmadığını bile düşünürsün. Su boğazında düğümlenir,  sabahlar olmaz. Peki sebep; "seni artık eskisi kadar sevmiyorum".
İşte bu kadar basit, kimin kime çekim gücüdür bu, neyin aşkıdır bu efendiler. Çiviler sökülmeye başlanmış. Yarin adı rafa kalkmış. Yeni bir balık oltanın tam ortasında. Olta avuçlarında. Haydi halaya. Haydi Ah'lar ağacına.
Her neyse, diplomasi krizi yaşamadan bu orospu hayattan siktir olup gidelim. 

Unutulmuş gibiyim ben.
Ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir.
Bilmem ki nasıl anlatmalı?
Yalnız bile değilim.

ben sizin ruhunuza çiçek aşısı yapayım da çiçekler açsın ruhunuz

Yaranı yok sayıp bastıramazsın, açılan boşlukları başka boşluklarla dolduramazsın. Kanayan yarayı pansumanla iyileştiremez, ameliyattan kaçamazsın. Sadece kendini avutur, zaman akarken her geçen gün daha fazla hissedersin. Yüzleşmek, kanayan yarayı kapatmak zorundasın, canın çok ama çok yansa da..

28 Ekim 2014

En Güzel Hikayem

itiraf etmek gerekirse,
benim de zaten hiç gücüm yok
yüzüm yok hiç umudum yok
ama bil ki; farklı bir hayaldi
işkenceydi bazen, bazen çok güzeldi
ama anlyorum sesinden
kurtulmuşsun sen
nokta konmuş, bitmiş.
en güzel hikayem


24 Ekim 2014

Duruyor Zaman

Her gün düzenli olarak sabaha karşı 05:35'de acı bir tatla uyanıp dünyaya, tekrar uyumayı denemenin verdiği mutsuzluk kadar yaşıyorum. Ardından 07:03 de çalan bir melodiye eşlik ederek uyanmak ise dünyanın hala aynı ivmeyle döndüğünü hissettiriyor.


23 Ekim 2014

Tesirsiz Parçalar

Söyleyeceğimiz çok şey var aslında. Ama üşeniyoruz. Ve çok sıkıldık. Önceleri müthiş bir hevesle acılarımızı paylaşacak insan ararken etrafımızda, şimdi kimseler soru sormasın istiyoruz. Sorduklarında ise yakınlık derecesine göre ‘hayat’ ya da ‘siktiret’ diye cevap verip susuyoruz. Söyleyecek şeyimiz olmadığından değil, söyleyecek çok şeyimiz var aslında ama bugüne kadar anlattıklarımız hiçbir işe yaramadığından konuşmak istemiyoruz. Duyarlılık istemiyoruz, şefkat, acıma, yardım v.s de umurumuzda değil. İstediğimiz tek şey sükunet. Durmadan ‘neyin var?’ diye sorular soran bir insandan daha kötü tek şey geliyor aklıma. Durmadan ‘neyin var ?’ diyen birden fazla insan.. İnsanların bize yapacakları en büyük iyilik çenelerini kapalı tutup aptalca sorular sormaktan vazgeçmeleri. Bize baktıklarında arkamızdaki duvarı gören insanlar istiyoruz çevremizde hepsi bu..

15 Ekim 2014

Gözlüklerini artık takmıyor musun?'' diye sordu bana. dışarıya bakarak "hayır" dedim. "e görebiliyor musun peki böyle?" diye arsız gibi sordu. "Yeterince çirkinlik gördüm, bundan sonra görmesem de olur. Hem ben bazıları gibi mutluluğu uzaklarda aramıyorum, yakınımdakiler yetiyor bana''

11 Ekim 2014

"Şafak kızıllığında, ateşli bir sabırla silahlanmış olarak gireceğiz o muhteşem kentlere"


Ağır Ölüm

Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine "i" harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına

Pablo Neruda

08 Ekim 2014

Kobanê’yi savunmak ahlaki bir sorumluluk

IŞİD örgütünün Türkiye’ye saldırdığını, kendilerinden olmayan herkesi katlettiğini, kadınlara, kız çocuklarına tecavüz edip, kaçırdığını, erkekleri toplu halde idam ettiğini düşünün, ne yapardınız? Yezidilere Şengal’de uygulanan etnik temizliğin burada size karşı uygulandığını varsayalım, örneğin İzmir’de. Toprağınızı, canınızı ve onurunuzu savunmaktan başka bir çareniz var mı? Katliamcı bu zalim örgüte karşı Kobanê halkı da tam olarak bunu yapıyor, varıyla yoğuyla, dişiyle tırnağıyla dünyanın dört bir yanından gelmiş radikal teröristlere karşı bölgedeki son özgürlük alanını korumaya çalışıyor. Dolayısı ile bugün Kobanê’yi savunmak kendisine insanım diyen herkesin ahlaki sorumluluğu, bizim de.

07 Ekim 2014

#DirenKobane

Kalk yatağından,
Kalk türkü bardaki içki sofrandan!
Kardeşler'in öldürülüyor 
Susma 
Birşey yapamıyorsan sokağa çık!
Sesini yükselt !
Biz bin yıldır Türkün dostu olduk,
Şimdi uluslararası bir güç bize topyekun savaş açtı,
Bir kere dost olduğunu kanıtla kürde...!
Bir kere kardeşlik palavrana inandır bizi..!
Zaman susma zamanı değildir...
Bırak işi gücü
Bırak aşkı kadını
Bırak dünya telaşını 
Çocuklar katlediliyor 
Kadınlar satılıyor !
Sokağa Çık ‪#‎kobane‬

06 Ekim 2014

Pek Yakında

Beklentilerinizi her zaman küçük tutun ki, hayal kırıklıklarınız da o kadar az yara alsın. 



Bu koşuşma hiç mi durmaz
Aşık olsam kimse duymaz
O çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz

Güller sayılı hiç şaşmaz
Akar gider soru sorulmaz
Senin yerine hiç kimse dolduramaz, dolduramaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz

Bugünlerde geçmişimle yüzleştim,
Aklı başında biri yok hayatımda
Her yeni günden ne çok şeyi bekledim
İlerisi karanlıktı çözülmedim, çözülmedim

Bu koşuşma hiç mi durmaz
Aşık olsam kimse duymaz
O çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz
Mazhar Alanson

05 Ekim 2014

Bisiklet



Pedalı çevirdikçe yanağına değen rüzgardır hayat,
Daha hızlı çevirdikçe pedalı, tüm hücrelerinde hissettiğin o ılık rüzgardır, 
Geri de bıraktığın kırgınlıklara bakmak ise en büyük eylemdir.
Oysa ki; İki teker üstünde kurduğun denge kadar kolay değildi hayat.
Çevirdikçe pedalları yüreğinde bir yeşil ferahlığı, derdini elemini yüklediğin pedallar ise günah keçisi, çevirdikçe azalacak..
T.

Aşkın Dokunulmazlığı

İnsan âşık olduğunda hayatı değişir. Zaman sonsuz bir an'a bölünür. Dünya yörüngesinden çıkar. Tabiatın gergefi çiçeklerle bezenir.
Tesadüfler domino taşları gibi art arda dizilir. Devrilmesi için bir bakış, bir öpücük yeterlidir.
İşte bu yüzden her âşık Tanrı'ya müteşekkirdir.
İnsan âşık olduğunda şehir değişir. Aklı kalbine yenilir, mutluluk kederi öldürür, sevgi var olmayan bir ülkeden çıka gelir.
Çirkin kaldırımlar yağmurla ıslanmıştır, balık pulları gibi parlar. Binalar, gökdelenler kötü birer hatıra gibi silinir.
Yollar nehirlere, üst geçitler taş köprülere, viyadükler kırlara dönüşür. Yorgun insanlar gülmeyi öğrenir. Günaydın güzel sözcüktür. Sık söylenir. İşte bu yüzden her aşık devrime biraz müteşekkirdir. 
İnsan aşık olduğunda varlığı değişir. Renklerin sesini duyar, sözcükleri görür, notaların tatlarını alır. Elini toprağa sürse rengârenk çiçekler açar. Göğe baksa birkaç yıldız yanı başına düşer. Sadece âşıkların görebileceği bir haleyle sarıp sarmalanır. Kötü sözler, kıskanç bakışlar yara açacak dokunuşlar değmez aşığa. Ne geçim kaygısı ne işsizlik, ne de hayal kırıklığı.
Hiçbiri geçemez o çemberden. Nerede olursa olsun, uzun bir yolda yürür gibidir mutlulukla, işte bu yüzden her âşık biraz dokunulmazdır.

03 Ekim 2014

Çırpınıp da şan ovaya çıkınca
Eğlen şan ovada kal acem kızı

01 Ekim 2014

Hayal kırıklığı insanı öldürmüyor! yalnızca, yaşama azmimiz bir parça eksiliyor; başka bir şey olmuyor… bir defa daha ayağa kalkana kadar, eskisi gibi gülmeye başlayana kadar, günlük işlerin hengamesine tekrar dönene kadar, bir vakit bocalıyoruz. sonra yara izi gibi bir şey kalıyor… zamanla kabuk bağlıyor. elin hep oraya gidiyor; kaşıyorsun… insanın, diliyle eksik dişini yoklamasına benziyor. sonra kaşımamayı, yoklamamayı öğreniyorsun. hepsi yalan tabii… inanma! ben daha çok gencim.

28 Eylül 2014

Selamlar olsun
Şerefine kalksın bütün kadehler
Selamlar olsun
Çok yaşasın yaşasın yaşasın
Hep yenilenenler

27 Eylül 2014

Uçurtmamın ipini avuçlarının arasından bıraktığında, 
Bulutlara doğru ağır ağır giden boşlukta ben olduğumu gördüm,
Üstelik yaşım hala 19..
“Söyledim miydi sana
Bir düş olduğunu onun, ödünç aldığım
İki beklenti arasında bir düş
Onunla en yakınken uzanıyorum senin yanına
Onunla iç içeyken sarılıyorum sana
Çekilince ondan özlüyorum seni
Çünkü sen
Sen benim sevmemin başlangıcısın olsa olsa.”

Edip Cansever

25 Eylül 2014

Bir Garip Neşet'im

Gözyaşı seldi dediler
Ölürken güldü dediler
Haberi geldi dediler
Neşet'im öldü dediler
Vay  dünya vay

Seni bilmeyen nesle de, yare de aşina değiliz büyük üstad.

24 Eylül 2014

Sen aydınlatırsın geceyi

Yarayla alay eder yaralanmamış olan. 
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden. 
Sen çok daha parlaksın çünkü… 
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki, 
Sen aydınlatırsın geceyi


Boşversene biz aşık olmayalım birbirimize. Konserlere gidelim, maça gidip küfür edelim, uçurtma uçuralım, kumsalda uzanıp deli gibi içelim, gece yıldızlara bakabiliriz, bisikletle gezerken yağmur yağsın sırılsıklam olalım... Benimle kek yap, balık tutalım sonra tekrar denize atalım boşver aşık olmayalım biz... Aşk korkutucu... Beraber eğlenelim en iyisi... Ama hep benimle uyu...

Can yücel

Lal'ım

İyi ol dediler, kötü nasıl olunur bilemeden iyi misin dediler. Bir kere bile gerçekten nasılsın demeden...

Tirbüşon derine girmeyi, mantar sığda kalmayı marifet sanar.
Şarap biter, mantar delik deşik, şişe kırık dökük kalır. Tirbüşona vurursun, ölmez. Vursalar ölmem diyebilmek de hiç kolay olmuyor!..
Bu ilişkinin mayasında aşk, fıtratında ayrılık vardır.
Arkadaş, böyle ayrılığa da şarap mı dayanır!


"eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş 
şimdi de var biliyorum 
bir seviniyorum düşündükçe bilseniz 
dağlarda geyikli gecelerin en güzeli... 

hiçbir şey umurumda değil diyorum 
aşktan ve umuttan başka "
bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı 
belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor"

Turgut Uyar

21 Eylül 2014

Onun Yolu

O bu yolu daha yürüyecek çok
Kalbini dolduracak kelebeklerle
Büyütecek ruhunu, öğrenecek çok
İspat edecek kendince yolunu
Ok yaydan çıkıp yeniden onu vurduğunda
Acının diri dönüp dolaşıp kalbine saplandığında
Korurum, saklarım, sararım seni hep avucumda
Zaman, mekan, mesafe yokmuş aşıklar arasında
Aşkın efendisiylemiş ilk dansı
Ayrılık perisi siler göz yaşlarını
Uzak diyar masallarına sevdası
Kendi seferi kendi rüyası

16 Eylül 2014

Şans ve Tanrı

Tanrı'ya bir gün işiniz düştüğünüzde ve bir rica da bulunduğunuzda bunu yerine getirdiyse şanslısınız.
Yıllar sonra yine aynı Tanrı bu dileğinizi kötüye kullandığınızı görüp, aynı dileğinizi defalarca yaşamanızı sağlıyor ise aranızın artık bozulmuş ve bir özrü hak etmiş olduğu anlamına gelmiş demektir.
Şansınızı tanrıya bırakmayın. Kendi tanrınız, kendi şansınız olun! Zira aynı hislere sahip olmayabilirsiniz.

12 Eylül 2014

12 Eylül Utancı!

Sis yağar birden, yiter deniz / Kör kalır bu kent, ağlarken kendine / Kim bilir? Nasıl yapar insan? Niye? /.../ Kör kalan bu kent ağlar mı kendine? / Sor o gün: Nasıl yapar insan? Niye?

07 Eylül 2014

Ölümler



Bir yanımız yoksulluk, yoksunluk, perişanlık. Bir yanımızda parmak uçlarımıza değdiğinde bizi yakıp kavuran, yüreklerimizi dağlayan hayatlar. Varlıkla yokluk arası bir yerlerde yaşayan, yaşatılan; var oldukları ancak öldüklerinde anlaşılan insanlarımızın paramparça hayatları. İçli ağıtlar gibi yükselen, bir bozlak gibi hüznü havalandıran gariplerin, garip kalmışların kırık dökük serencamı. Zenginliğin küstahlığında, mal biriktirmenin sevdasında görünmeyen, görülemeyen hikâyeler. Modern zamanların kıyısında yaşamak için kendine yer açmaya çalışan garibanların, mazlumların boğazımızda acıdan bir düğüm bırakan hikâyeleri. Nefesimizi kesen, nefesimizi boğamıza tıkayan hikâyeler. Yalnız öldüklerinde haberdar olduğumuz, paramparça yaşamlar. Kazanma hırsına kurban edilen garibanlar.

Bir yanımız yalancı cennet. Bir yanımızda zenginliğin, şatafatın, müstağniliğin, kibrin, gösterişin, görkemin, tuğyanın insanlığını ezen, insanı yok eden dünyası. Nefsini ilahlaştıranların, egosuna tapanların kendilerini tatmin için, kendi dışındaki her şeyi silip süpürdükleri, insani bütün değerlerin üstünden buldozer gibi geçtikleri bir dünya. Çılgınca tüketme, hudutsuzca bir yağma. Doymak bilmeyen bir iştiha. Doymayan, doyurulamayan bir muhayyile.

Bir zamanın iki ayrı yakası. Aynı zamanı iki ayrı yakada yaşamanın acımasız ikilemi. Birileri zamanın imkânlarından, avantajlarından, siyasetin rantından dibine kadar faydalanıp elini ılık sudan soğuk suya vurmazken, birileri evine alın teriyle ekmek götürebilmenin kavgasında. Sigortasız, güvencesiz, gözünü para hırsı bürümüş patronların insafına bırakılmış işçiler bir tarafta. Diğer tarafta sınırsızca kazananlar, sınırsızca harcayanlar, şımaranlar, müstekbirler, müstağniler... Ne derin bir ikilemdir ki zenginlerin görkemli, gösterişli hayatları, evine helalinden ekmek götürmek için çabalayan garibanların alın teri ve kanları üzerinde yükseliyor. Yoksulların hayatı üzerinden neşv-ü nema buluyor zenginlerin dünyalıkları.

Her gösterişli, şatafatlı, pahalı nesnenin altında yoksulların, garibanların, yoksul bırakılmışların gözyaşı, kanı, emeği var. Mısırdaki piramitlerden tutun da günümüzdeki rezidanslara, dev gökdelenlere kadar. İçinde huzurla dolaşılan Modern Dünyanın mabedi alışveriş merkezlerinin harcında işçilerin, amelelerin, parası gasp edilen emekçilerin çilesi var. Daha yüksek paralar kazanmak, doymayan gözünü doyurmak için işçisinin yevmiyesinden çalanların çevirdikleri dümenlerle yükseliyor bu betondan mabetler. Ruhu olmayan, ruhaniyeti olmayan çağdaş put haneler. İnsanlığı esir alan betonlar. Evet, bu betonlar zamanımızda sonradan görme muhafazakârların yeni mabetleri haline geldi. İslam'ın O muazzam ruhu betonlara gömülüyor, üzeri örtülüyor Muhammedi ruhun. Bir taraftan göklere yükselirken insan, diğer yandan insanlık yerin dibine, yerin derinliklerine batıyor.

Türkiye'nin her yerinde yükselen kibir abideleri. Kibir kuleleri. Şehirlerimizi esir alan bir hırsın eseri binalar. İstanbul'un güzel yüzüne atılmış jilet gibi duran gökdelenler, İstanbul'un siluetini bozan kuleler. Tevazuu, inceliği, alçak gönüllüğü yok eden, dünyaya isyan edercesine göğe yükselen yapılar. Trilyonluk evler, meskenler. Saray yavrusu konutlar. Kaprislerin yüceltildiği, kaprislerin altınlaştırıldığı oteller. Evlerin, otellerin, sitelerin etrafında kalın duvarlar, kalın surlar. Güvenlik çemberleri. Bunların yanı başında barakalar, teneke evler, naylon çadırlar, bekâr odaları. Nemli, soğuk, karanlık odalar. Odalarda kederden örülü, dertten müteşekkil gençler. Odalarda, barakalarda, çadırlarda hayatın acımasızlığı. Daha acısı ölümün soğuk yüzü odalarda, barakalarda, çadırlarda. Ölümün soğuk yüzü her türlü güvenlik önleminden yoksun dev rezidans inşaatlarında.

Evet. Garibanları, yoksulları, işçileri, emekçileri alınlarının teri kurumadan yakalayıverir ölüm. Bazen Tuzla'da tersanelerde, Çağlayan'da tekstil atölyelerinde kot taşlarken bazen de bir rezidans, apartman inşaatında. Kozan'da, hayatın kaynağı olan suya kurban verilir işçiler. Hayatı canlandıran su, gariplerin hayatını bitiren bir cellâda dönüşür. Bir ölünür, on ölünür, yüz ölünür. Hep ölünür, biteviye.

Ölüm, iliklerimize işleyen soğuklarda, dışarıya çıkmaya cesaret edemediğimiz soğuklarda, naylon çadırda hiç uyuyamadıkları uykuya yatan on bir işçiyi yakalar Esenyurt'ta. On bir can, on bir hayat kayıp gider. İstanbul Mecidiyeköy'de bir rezidans inşaatının asansöründe yakalar bazen de. Yine geçip gider on hayat. Geçip giderken zaman unutuluverir on can. İşçilerin kanı üzerinden yükselir modern medeniyetin tapınakları. Bir avuç seçkin mutlu olsun diye düşer ölümün kıvılcımı yoksulların evine, yüreğine.

Çoluk çocuk, eş dost sıcak AVM'lerde dolaşıp kapitalizme kan pompalarken birileri, işçiler bir naylon çadırda, bir rezidans inşaatında umutlarına, yoksulluklarına, gurbetliklerine sarılarak uyurlar. O uykuyu bile çok görür bazen felek. Bir elektrik sobasından çıkan yangınla kül olup gider bütün umutlar, bütün emekler. Bir arızalı asansörde yakalanıverirler bazen garibanlar. Avuç dolusu paraların döküldüğü dört duvar arasında ölür işçiler. Kanlarından karılır harçlar. Kaybolup gider insanlığımız. Kaybolup gider insanlık bir avuç zenginin kazanma hırsında. Doymayan nefis, doymayan iştiha esir alır hayatı. Her dem kurban edilir yoksullar, garipler sonsuz kazanma, sahip olma cinnetine.

Ölümler gelir. Tedbirsizlikten, masraftan kaçmaktan, güvenlik önlemleri almamaktan. Kader denir, timsah gözyaşları dökülür. Allah'ın takdiri denir. Her nedense Allah'ın takdiri hep yoksullar, garipler, yersiz yurtsuzlar üzerinde tecelli eder. Zenginlere, tuzu kurulara uğramaz bu tecelli. Üç beş kuruş tazminata tahvil edilir genç bedenler. Ya da iktidarlar bu tür ihmalkârlıklar için aleyhimizde kullanılan münferit olaylar, abartılmasın derler. Ateş yine düştüğü yeri yakar. Kimse üstlenmez sorumluluğu. Bu lanet çevrim uzar gider.
"Bazı günler uyandığımda hangi günde olduğumuzu bir türlü hatırlayamıyorum. Pazartesi, perşembe, pazar insanın hayatında günlerin bir anlamı olmalı. Hafta yedi ayrı gün değil de üç gün olsaydı ne değişirdi hayatımda? Ya da saatin kaç olduğu hangi günde olduğundan daha mı önemli? Bilmiyorum.."

"Alarmı icat eden adam insanların beş dakika daha uyumak isteyeceğini nereden biliyor? Çünkü kendide beş dakika uyumak istiyor."

26 Ağustos 2014


O sizi çok üzse de O’nun yanında olmak istersiniz.. O size korkunç bir şey yapsa da O’nun kollarında teselli bulmak istersiniz.. Birini çok sevdiğinizde; Size bin kere de yalan söylese Yine de herkesten çok O’na inanmak istersiniz… 

- Tuncel Kurtiz
Şunu da bir iyi belle: Benim için çok mühim olan, sana aşık olmak veya aşık olmadığımı bağırıp yırtınmak değildir. Aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. Anladın mı canım?”

Ahmed Arif

24 Ağustos 2014

Seni Eskisi Kadar Sevmiyorum

Kalbim bir kuyunun dibindeki suda nefes almaya çalışan bir gariban, yukarı tırmanmaya çalışıyor..ama ne yapsın? kuyunun duvarları düz..kuyunun duvarları ıslak.



18 Ağustos 2014

Üvercinka

Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil

15 Ağustos 2014

Zaman hiç bir şeyi düzeltmez sadece üzerini örter, sakladığın acılar bir gün mutlaka ortaya çıkar. Herkes zamanı geri alabilmek ister. Kimi eski güzel günleri tekrar yaşayabilmek için, kimi yaptığı yanlışları düzeltebilmek için, kimi ise sadece yaşadığını hissedebilmek için ister bunu.

Gelecekten korkanlarsa zamanı durdurmak ister, her şey o kadar iyidir ki bunun bozulmaması için çaba gösterirler. Ama kimse şu anın değerini bilenenler kadar mutlu değildir, geçmiş de gelecek de onlarladır.

Bazılarıysa zamanın ta kendisi gibidir ve her insan zamanın dünya üzerinde bıraktığı birer yara izidir...

12 Ağustos 2014

İnsan sadece suçluyken kaçmaz. Bazen suçlandığın için de kaçarsın. Ama bir kere kaçmaya başladıysan, bir şeyleri de muhakkak kaçırırsın elinden. Bazen gençliğini kaçırırsın, bazen geleceğini, bazen de aklını.

 Oysa hakikat akılla ya da başka bir şeyle kavranılmaz; hakikatin ancak parçası olunur. Bunun için kurtul geçmişinden, geleceğinden, aklından. Kainatta ne varsa şu anda oluyor görmüyor musun? sadece burada, sadece şimdi. Gözlerini kapa, kalbini aç, aklını da bırak gitsin. 


İtirazım Var!

Aklını kaybedince korkularını da kaybedersin. Bu seni özgürleştirir.

01 Ağustos 2014

Paralel Evrenler

Yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi.

Tomris



Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz
Kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz
Alır başımı Erzincan’a giderim seni düşünmek için 
Dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor
Kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için

Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
Ne var ki ıslanır gider coskunluğum durmadan
Durmadan
Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden
Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan

Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
Seni övdüğüm zaman
Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
Seni övdüğüm zaman
—  Turgut Uyar
Kaplar Denizin Yüzünü
Kaplar denizin yüzünü 
Unutulmuş uykularda 
Şimdi değişmiş kayıp 
Şimdi bir başka uzak. 

Kopmuşsanız yıllar yılı sürmüş bir yaşamadan 
Kapanmışsa o sayfa 
İçinizde bir ezik, garipsi türkü 
Şimdi artık yoksa. 

Daralan gecede 
Boş yere aramak sevinci 
Beraberken acı yan 
Ayrılınca neden böyle çekici? 

Neden ilk yağmurlarda sonbahar 
İlk soğuklara ürperti 
Hatırlanır savrulan yapraklarda 
Vardı. 

Ben şimdi başını alıp giden 
Mavi bulutun muyum, 
Sislerdeki evin önünden geçsem 
Camlarda bulur muyum? 

Behçet Necatigil 

25 Temmuz 2014

Muhsin Bey

“Çiçekler ölmüş. Hepsi. Eskiden bir yer ayarlardın, güneşi iyiyse yerini de sevdiyse ne biçim açardı. Şimdi güneş aynı, ışık aynı, yer aynı. Suni gübre istiyorlar, 1-2 gram potas koyunca bir coşuyor namussuzlar ama sonra. Ölüyorlar…“ 


Unutma Lola, hiçbir acı baki değildir. Üflersin geçer.
Bazılarına biraz daha çok üflemen gerekir, hepsi bu.

Sabahattin Ali

15 Temmuz 2014

Ne çok isterdim tek bir çocuğun ahının, koskoca devletleri tuzla buz etmesini, orduları bozmasını, ölüm kusan savaş uçaklarını düşürmesini.. Ama elimizden bir şey gelmiyor. Kahrolarak yaşıyoruz. Benim tek pusulam vicdandır, vicdani olmayan her insan Nazidir.. Zülfü Livaneli

11 Temmuz 2014

Ali İsmail Korkmaz

"on dokuz yaşında bir delikanlı
gündüzleri güneşte
geceleri yıldızların altında..." / nazım hikmet


05 Temmuz 2014

Yalnızlık Nedir?

`iskender` :
İsmimi verirsem o da beni terkeder diye korkuyorum..
Kuduz bir köpek kadar yalnızım..

`Ceyhun` :
Yalnızlık dediğin nedir peki Romantik haydut?

`iskender` :
Yalnızlık, gece ayazında sabaha kadar beklemek gibidir,
Isınmak için güneşin doğmasını beklersin, ama o güneş hiçbir zaman doğmaz..
Yalnızlık, bulmadığın sevgiyi başka yerlerde aramak gibidir,
Ne yaparsan yap onu bulamayacağını bilirsin, ama yine de denemekten vazgeçmezsin..
Onun boşluğunu hep başka şeylerle doldurmaya çalışırsın..
Yalnızlık, aynı havayı soluyup ta bi türlü yanyana olamamak gibidir,
Aldığın her nefeste onun kokusunu duymak istersin, ama yapamazsın..
Aldığın her nefes ciğerini acıtmaya başlar..
Yalnızlık dediğin eski bir sandalyenin gıcırdamasıdır yalnızlık..
Ceyhun` :
off be romantik haydut naptın yeni mi terk edildin yoksa?

iskender` :
Terkedildim, herkes terketti gitti beni..
Sol kaburgam bile firar etti bedenimden, 
Aradan geçen zaman bile yetmiyor unutmaya,
Ettiğimiz kavgaları bile özlüyorum,
Saçlarını okşamayı,
Ellerini tutmayı,
Aniden boynuna sarılmayı,
Bana bakışını, 
Karşımda duruşunu,
Hatta arkasını dönüp yatışını bile..
Ona yavaşca sokulmak, 
Sessizce sarılmak, 
Omuzlarından tutup sımsıkı kendine çekmek..


iskender: 
Ah yalnızlık..
Yalnızlık bir kapıyı açıp dışarı çıkmaktır, 
O kapının dışında kalmaktır yalnızlık.

Ahh Albayım Ah

Şu dünyadan bir gideyim, bir daha gelirsem ne olayım. Bir daha gelirsem ne olurum bilmiyorum artık. Şimdi de ne olduğumun pek bilincinde olduğum söylenemez.

Kimi zaman deniz olup, büyük yük gemilerinin ağırlığıyla yaşamaya çalışıyorum. Kimi zaman büyük büyük fırtınalar olup o gemileri batıyorum. Bazen gemi olup deryalara bırakıyorum kendimi. Kimi zamansa geminin kaptanı olup karaya hasret kalıyorum.

Kırmızı oldum çoğu zaman. Kan oluyorum, annemin gözünden damlıyorum. Şarap oluyorum, içime içime akıyorum. Ateş oluyorum, yakıp kavuruyorum. Kızıl bir bulut gibi çöktüm bu dünyaya.

01 Temmuz 2014

Soğuk Temmuz

Biz ne kimseyi yaktık ne de katliamlar yaptık.Ne kimseyi sebepsizce astık ne de inancını sorguladık .Ne din iman deyip ülkeyi soyduk,ne de zalim olduk.
Yıllarca gizli yaptık ibadetlerimizi.Biz ölüm gördük,idam gördük,zulüm gördük,hapis gördük,yasak gördük.Ne kadar öfkelensek de sessiz kaldık. Sebepsiz yere yakıldık Sivas’ta….Zulüm gördük Dersim’de,Maraş’ta,Çorum’da,Ölüm çok soğuk üstelik de Temmuz’da!

12 Haziran 2014

Melankoli

İçinden geçenleri haykırdığın gün, yeryüzünün en üst tabakasına çıktığını düşünürsün.. Aslında içten içe çöküşün en başlangıcını yaşarsın..
Hergün ölürsün, daha çok ölmek istersin..bazen denersin, bazen bütün koşullar uygun iken bile ölemezsin..
Çıkış yönünü şişe diplerinde avunarak ararsın, sonra?
Sabah olur ve yeniden yaşadığın kısır döngüye yeniden başlarsın..
Ağlamak istersin, zira koşullar ağlamak için bile mümkün değildir..
Koşmak istersin, delicesine koşmak, ayak bileklerin kilitlenene kadar koşmak..

işte hepsi bu

06 Haziran 2014




Kardeş Payı-Şerif Abi (Dallarım Yaprak Döküyor)



Ölüm en acı türkü, en ağır ağıt olmuştu yürekte, dönüşü beklemek ise ahir zamanlarda iyi dilek...

Kanadım mıydı kırılan ışığım mıydı kaybolan,
Kanadım mıydı kırılan ışığım mıydı kaybolan.
Sensiz yarım yetim kalan yüreğim özlem dokuyor,
Sensiz yarım yetim kalan yüreğim özlem dokuyor.

Bu ne ağır acı gerçek içimde dağlar çöküyor,
Bu ne ağır acı gerçek içimde dağlar çöküyor.
Etrafında bahar çiçek dalları yaprak döküyor,
Etrafında bahar çiçek dalları yaprak döküyor.


29 Mayıs 2014

Feleğin çarkı dönmeyecek madem muradımca,
Gökler ha yedi kat olmuş, ha sekiz bana ne ?
Ölüm bütün isteklerimi yok ettikten sonra
Ha dağda kurt yemiş beni, ha mezarda karınca.

25 Mayıs 2014

O kadar güzel unutmuştun ki beni, hatırlatmaya kıyamadım.

Cemal Süreya

19 Mayıs 2014

19 Mayıs

Onlarca gencimizi madende daha yeni yitirdik, onbinlerce gencimizi sebepsiz yitirdik
yüzbinlerce genç işsiz, yüzbinlerce genç gelecekten umutsuz, yüzbinlerce gencin zihni ipotek altında, milyonlarca genç gelecek endişesinde... Bugün gençler için methiyeler düzmeden önce bir durup düşünelim biz gençlere nasıl bir ülke, dünya bırakıyoruz. Gençleri ne kadar dinliyoruz, ne kadar gerçekten onları anlıyoruz, ne kadar özgürce kendilerini ifade etmelerine izin veriyoruz?. Üşenme aç gençliğe hitabeyi oku bir daha, sonra bir daha. Gençlerin kendilerini tanıyarak büyümesine, yeteneklerini ortaya koymalarına, özgürce düşünmelerine ve yaşamalarına, hayallerini gerçek kılmalarına ne kadar yol açıyoruz? Aşklarına, sevgilerine, yaşam tarzlarına bile müdahaledeyiz. İş dünyasından siyasete yetişkinler gençler için güzel şeyler söylerken gerçekten gençler için mi çıkarları için mi konuşuyor? Büyük önder Atatürk, 19 Mayıs'ı gençlere, 23 Nisan'ı çocuklara atfederken endişesi bugünlerdi belki de... Mesaj ise çok netti. Bugünün dünyayı çürüten yetişkinleri, dünün çocukları gençleri.... Geleceğin anahtarı da bugünün çocukları, gençleri... Basmakalıp sözleri bir kenara koyalım, ne yapıyoruz bunu konuşalım

16 Mayıs 2014

Geçit Yok

Derine, hep derine kazıyoruz...
nerde, çağımızın o altın kalbi.
çağımızın altın kalbini arıyoruz
üzerimizde ağır bir yeryüzü
gökyüzünden uzakta...
çok uzakta....
derine, hep derine kazıyoruz...
nerde, çağımızın o altın kalbi.
çağımızın, altın, kalbini arıyoruz...


Madencileriz biz...
Devrimcileriz biz...
Patlarız... Volkan gibi...
çağ, yenmeyecek bizi...
Yorgun Değiliz biz..