18 Aralık 2012

"Açlığa Doymak"


Ölüm oruçlarını, tecritleri, f tipi cezaevlerini farklı bakış açılarıyla anlatan güzel bir filmdi. Erkan Oğur'un da film sonuna kattığı en güzel ezgisiyle..


Naci derler bir güruha uğradım
Hep biri birinin almış elini
Mekanınız kanda dedim söyledim
Mekan tutmuş hakıykatin ilini

Yüklerin la'l ü gevherden tutmuşlar
Toplayuban bir mizanda çekmişler
Dost bahçesine mahabbet ekmişler
Öğrenigör bağıbanın dilini

Sütleri kudret gölünden alınmış
Tamızlığı o kırklardan çalınmış
Orucu tutulmuş farzı kılınmış
Hak etmemiş o kuluna zulumu

Aşkın şarabından içtim hak oldum
Kudretten donumu giydim pak oldum
Hem Hakk'a ulaştım men de Hak oldum
Anın içün irad etmem ölümü

Aşkın şerbetinden içen aildir
Kırklara nişan gösteren saildir
Şah Hatayi hizmetine kaildir
Mevlam esirgesin mü'min kulunu

15 Kasım 2012

24 Eylül 2012

Acı çekmek için ayyaş olmak, bir kadın tarafından sıfırlanmak gerekmiyordu , ama acı çekip ayyaş olunabilirdi. Bir süre, gençlikte özellikle, talihin senden yana olduğunu sanabilirdin, bazen senden yanadır da gerçekten. Ama senin farkında bile olmadığın ve senin aleyhine işleyen birtakım ortalama hesaplar ve kanunlar vardır, her şeyin yolunda gittiğini sandığın zamanlarda bile.Bir gece, sıcak bir salı gecesi o ayyaş sen oluverirsin, sensin o ucuz pansiyon odasında olan, ve daha önce o odalarda olmuş olmanın da bir yararı olmaz, daha da kötüdür hatta, çünkü bir daha bu duruma düşmemeye karar vermişliğin vardır. Bir sigara daha yakmaktan, bir içki daha içmekten, o sıvası dökük duvarlarda bir çift göz, bir çift dudak aramaktan başka bir şey de gelmez elden.

02 Ağustos 2012

Saatler, akarsınız, akarsınız, akarsınız...
Anlamaya çalışıyorum inanmayı yitirmenin pahasına.
Bir söz söyleyecektim sana söyleyemedim.
Dünyamda sabahleyin aç karına içilen cıgaramın tadı.
Ölüm kendinden önce bana yalnızlığını yolladı.

21 Haziran 2012

işten, güçten sıkılanlara, ailesini özleyenlere, dandik düzene küfredenlere, içip içip sızanlara, dünyayı ben yarattım diyenlere, derdine derman bulamayanlara, boşlukta olanlara, boşluğunu dolduramayanlara, sokak çocuklarına ve kendine, kendime sövdürenlere...böyle gitmez

08 Haziran 2012

04 Haziran 2012

kirazlı yoldan bir daha geçsen de unutamazsın,
bir keredir ayrılık ve kulağında küpe artık.
kalbin ışımıştı yıllarca birinde,
birinde kış durmuştu ince ince.
unutmazsın unutmak istesen de,
dal aşağı doğru çataldır artık

31 Mayıs 2012

Uzun zamandır eklemek istediğim cover, kısmet bugünmüş... buyrunuz değerli blogerlar :)

20 Mayıs 2012

Böyle dertlensek de içimiz iyice bir yansa.. Sonra bir yolunu bulup onun da tadını çıkartsak. Adam olsak lan biraz!

15 Mayıs 2012

Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.


Tutunamayanlar \ Oğuz Atay
Kaç hayat yaşıyoruz? Kaç kez ölüyoruz? Ölüm anında 21 gram kaybettiğimiz söyleniyor… 21 grama ne sığar?

14 Mayıs 2012


Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem

Bir acaip derde düştüm herkes gider karına
Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rizkimi veren huda dir kula minnet eylemem

Oy nesimi, can nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken
Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem 
Durulsun dalgalar, varsın bir son bulsun o sert fırtınalar
Güneş şavkını biraz da ben için örsün

10 Mayıs 2012

Ruhum bir heykel gibi kırılıp parçalanırdı
Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı

06 Mayıs 2012

Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!. Deniz Gezmiş

18 Nisan 2012

Kötü biri olduğumu söyleyenlerin hepsi, sahip olduğum 'iyi'lerin katilleriydi...
En çok da kendimden özür dilerim. Çünkü bana çok yanlış yaptım.

17 Nisan 2012

İki yarımı toplayınca bir etmiyor..


Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı. Hayatın matematiği farklı;
iki yarımı toplayınca bir etmiyor. İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de
mutlu olamıyor.

Önce yalnızdık.
9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya ağlayarak
geldik.

Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi.
Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildiğimiz anda, içimizi kemiren, kalbimizi
kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik: Bir yerde bir eksik var dedik.

Korktuk.
‘Bunun sebebi ne?’ diye sorduk kendimize. Cevabı yapıştırdık:
‘Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var.
O yüzden eksiklik hissediyoruz’. Peki, neye sahip olmamız gerekiyor?
Çocukken ‘yaşımız küçük’ diye düşündük. Her istediğimizi yapamıyoruz.
Kurallar, yasaklar var. Büyüyünce her şey yoluna girecek.
Büyüdükçe bir şey değişmedi.
Yine huzursuzduk. İçimizden bir ses aynı sözcükleri fısıldıyordu:
‘Bir eksik var. Kafamız karıştı. Nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan?
Nasıl geçecek bu?
Aklımıza yeni cevaplar geldi: Okulu bitirince geçecek. İşe girince geçecek.
Para kazanınca geçecek. Tatile gidince geçecek. Okulu bitirdik. Diploma aldık.

İşe girdik. Kartvizit aldık. Çalıştık. Para kazandık. Taşındık. Araba aldık.
Çalıştık. Eve yeni eşyalar aldık. Tatile gittik. Dans ettik. Terfi ettik.
Kartviziti değiştirdik.

Daha çok çalıştık. Daha çok para kazandık. Çalıştık. Çalıştık.
Geçmedi.’Bir yerde bir eksik var’ hissi, hala orada duruyordu.
Bu sefer de ‘Sevgilimiz olunca geçecek’ dedik. ‘Yalnızlığımız sona erince bu
illetten kurtulacağız.

‘Beklemeye başladık.
Derken, biri çıktı karşımıza aşık olduk. Ve anında başka biri olduk.
Daha güçlü, daha güzel, daha akıllı biri. Hesap cüzdanları, kartvizitler,
hatta ilaçlar bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı.
Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi ve
hayranlık gördük.

Sevgilimizin gözlerinde Tanrı’ yı gördük.
Işığı gördük.’Tünelin ucundaki ışık b u olmalı’ diye düşündük ‘kurtulduk’.
Sonra bir gün, daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi.
Ya da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi. Ya da başka birine aşık olduğunu
söyledi.

Ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi.
Telefonu açmamasından, elimizi tutmamasından, sevişmemesine bahane bulmak
zorunda kalmamak için biz uyuduktan sonra yatağa gelmesinden anladık, bir
terslik olduğunu.

Belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden sevgilimiz değildi, bizdik.
Fark etmez. Sonuçta aşk bitti.
Şimdi her yer bomboş. Şimdi tekrar yalnızız. Başladığımız yere döndük.
Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık. Halbuki her şeyi denedik, her
yere baktık.

Öyle mi? Bakmadığımız bir yer kaldı.
İçimize bakmadık.
Eksik parçayı dışarıda aradık ama içimizde saklı olabileceğini akıl etmedik.
Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi sevmedik.
Şaşıracak bir şey yok, tabii ki sevmedik.
Kendimizi sevsek bu kadar koşturur muyduk? Canımız yanmasın diye duvarların
ardına saklanır mıydık?

Kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık? Terk edilmekten korkar mıydık?
Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.
Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.
‘Herkes beni sevsin’ diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor, herkes sevgisine
şart koyuyor, sınır koyuyor.

Oysa ‘kendime duyduğum sevgi bana yeter’ diye düşününce, kendimizi olduğumuz
gibi kabullenince yarım tamamlanıyor.

Her şey bir oluyor. İşte o zaman perde aralanıyor.
Acı diniyor.
İşte o zaman başka `bir`i bir araya gelerek, hesabın kitabın, korkunun kaygının
hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine, gerçek bir sevgi yaratılabiliyor.

14 Nisan 2012

Bir çay içer misin, yoksa kahve mi
Kibritim yok, demek cigaraya başladın
Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var
Böyle bir kız değildin sen eskiden
Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi 

09 Nisan 2012


Durdu zamanım bir şey diyemedim
Gitmek istedin ve gittin
Aynı gökyüzünde, ayrıydı güneşin
Söyle bari, iyi misin?

Burası soğuk, soğuk odalar
Yoksun neye yarar örtünsem kat kat yorganlar aman
Soğuk, soğuk olanlar
Vurdum dibe kadar halimden yalnız uyuyanlar anlar 


  • Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman”ın eşyaları var… Küçük küçük poşetlerle sızmıştı. Aşk bir sızma halidir… Yaman o kadar temiz bir adamdı ki ona kızamazdınız. Bir o kadar da yiğitti. Ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! Meğer acelesi varmış. Herşeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu. Ben köşeleri çok olan bir insandım. Yaman beni eğitti… Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ”biz” olabilme halidir…İnsan egosu denetlenmesi en güç şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz… Biz birbirimize karşı çok saygılıydık… Eee bazen de sıkılırdık, hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık, önce kim gidecek diye, böyle nefes molaları da verirdik… Döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi… Aşk bazen de bir kıyamama halidir… Şunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim, o benden daha iyi bir insandı… O kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar temiz yaşamayı öğrenmeye çalıştım. Buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın… O, o kadar ahlaklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. Onun yanında kirli kalamazdınız. Böyle bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana… Bu ateşle yanma hali o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın… Yaman’la her günümüz sevgililer günüydü… Eşine bu kadar çok çiçek getiren bir adamı daha analar doğurmamıştır… Biz birçok defa sabah uyanıp birlikte gün doğumunu seyreder, ne bileyim çingene vapuruna binip sabah erken boğaz’ı turlardık. Bugün eksik olan ne? Bu topraklarda eksik aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır… Birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıklardaki tutku kutsanır hep… Yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre sahibiz biz..

    Meral OKAY

20 Mart 2012

Şüpheli Şarkının Şairi

çeşmim, çarem, çarmıhım, cümlen
kopkoyu bir bıçak sırtında
yana yana sevişmeye benzer
sihrim, sahim, sarhoşluğum, hücrem
kan kırmızı bir güneş batımında
üşüyerek sevişmeye benzer

gel yitimimden bir kez ısır beni
gel yittiğimden savur,tekrar bul beni
ben mahremimden bir cam
çoçuk yontmuştum sana
bir bahar vaktiydi, hamdım
titredim dalında duysana

şimdi yürekte kuyu kuyuda et kemik
ve yaralı yamalı bir çıkrık sesi
seni anladık aynı kahvenin köşesinde
günlerden pazartesi
Şu köyceğiz yolları
Kaldır Ayşem kolları
Bizim için yapılmış
Şu Muğla'nın yolları

Oldu mu Ayşem oldu mu
Bu nazlar yakışık aldı mı
Bir kerecik öpmeylen
Gül benzin Ayşem soldu mu

Ay doğar aşmak ister
Boy sürer yaşmak ister
Şu benim deli gönlüm
Yare kavuşmak ister

Oldu mu Ayşem oldu mu
Bu nazlar yakışık aldı mı
Bir kerecik öpmeylen
Gül benzin Ayşem soldu mu

Olamam ben olamam
Ben Ayşemsiz olamam
Ay buluta girince
Bağlasalar duramam

Oldu mu Ayşem oldu mu
Bu nazlar yakışık aldı mı
Bir kerecik öpmeylen
Gül benzin Ayşem soldu mu

19 Mart 2012


Biz çok normal adamlar değiliz. Sizin de çok normal olduğunuz söylenemez. Dünyada herkes anormal sanki. Belki de hepimiz normaliz. Yanlış zamanda, yanlış yerde. Ya kusura bakma, insan eline kalemi alınca, değişik şeyler yazmak istiyor. Ben ...pek anlamam bu işlerden. Sana o kadar çok mektup yazmayı denedim ki, bir yerden sonra yırttım. Bu sefer üşeniyorum, herhalde sana gönderemeyeceğim için. Daha doğrusu, bira içerek yazdığım için utandım herhalde. Kim bilir orada hava nasıl, kim bilir neleri özledin. "Biraz salakça olacak ama, burası da çok boktan." Sanki herkes katil. Ya da herkes yalnız. Oradan çok farkımız yok. Aslında var, biz daha geniş alanlarda yürüyüp, daha fazla görüşme hakkına sahibiz. En büyük fark bu herhalde. Beni burada ayakta tutan, dostlarım. Seni de umarım bir şeyler ayakta tutuyordur. Ama eminim, benden daha fazla sevenin var. Ben mücadele etmeyi senin kadar bilmiyorum. Biz mücadele edenlerin peşindeyiz. Ben senden hoşlandım, ben çok iyi vakit geçirdim seninle, çok güzelsin. "Sana hislerimi nedense en kötü cümlelerle anlatıyorum hep ya." Ya gerçekten sevmeyi bilmiyorum ben, ya da ne bileyim, tuhaf oluyorum. Dışarı çıktığında bu mektubu sana vermek isterim ama biliyorum utanacağım ve veremeyeceğim. Olsun, sana yazmasaydım içimde kalırdı. Sen içeride ben dışarıda. Siz içeride biz dışarıda. Ya öyle işte.. Yine yazamadım..

15 Mart 2012

zilan yoldaş
senin çıplak bedeninde
kurşunlar dönüşür çiçeğe
onurun bir dağ gibi direnir
düşmanın soysuzluğuna

duyduk senin çıplak bedeninde
n
yükselen çağlayan sesini
diyodun ki
anam babam halkım
dünyanın tüm halkları
ve siz türk kardeşlerim
örtün beni

barikatla
rda sokaklarda

okullarda ve sevdalard
a
direnen onurunuzl
a
örtün beni

dağ çiçekleriyle
kanımla suladığım toprağımla
ulusumuzu
n emeğimizin
ve insanlığın onuruyla
örtün beni

kardeşlerim
ben türküm arabım
irlandalı yahudi kızılderili
kürdüm ben
yakın beni
salın küllerimi
ağrı doruklarından anadolu'ya
soysuzluğun bir daha yeşermeyeceği
geleceğe taşıyın beni
örtün beni

13 Mart 2012


Yumrukluyorum duvarları, yumrukluyorum kara gecenin bedenini
Ellerim kan içinde, nehirler taşmış yanaklarımda
37 can, 37 gül çatlamış susuzluktan sivasın içinde
Nasıl uyku tutar gözlerimi
Döne döne semaha duranlar tutuştu önce
Sonra türküler sonra da şiir çığlıksız düştü türkülerin
yanı başına
Sivas Sivas yiğitlik midir emanet cana kıymak
Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla güneşten koparıp
karanlığa kurban etmek
Söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak
Var mıdır kardelen akınında bir avuç inciyi ateşte tutmak
Böyle garip düştüğüme bakma, böyle mahsun durduğuma
Varsın ateşim suskunlukla beslensin
Benimde yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik
Senin de dağların var Sivas senin de dağların
Dağlarında Şahanların!

Gün tutuşur canım gece tutuşur
Yangınlarda tutsak canlar tutuşur

Gülüm toprak olur yele karışır
Yürür gelir canlar yollar tutuşur

Sivas ellerinde sazım tutuşur
Söz tutuşur canım türkü tutuşur

Teller bizi söyler diller yarışır
Özgürlüğü yazan kalem tutuşur

Canlar can olurda eller tutuşur
Dost evinde canım sevda tutuşur

Pir Sultanlar ölmez binler yetişir

27 Şubat 2012

Aydın Abi'den

ulan zaman
şu canlı cüceler
şu insan olacaklar
var ya!

seni bile
esnettiler, oynattılar
kısalttılar, uzattılar

yoksa!
senin de mi için çürüdü?
o soylu silisyum kaplı
yumurtalar gibi.

yoksa sen de mi?
toplumlara sarılan
demokrasi kılıfına
benzedin?

sen ki
o sonsuz-dipsiz evreni bile
oynatır da oynatırsın
milyon kere milyon güneşi de
milyar kere milyon gezegeni de..

gelelim o dünya piçine!
o nasipsiz, o budala
kenar mahalle gezegenine…

al da onu
güneşin cebine sok!

23 Şubat 2012

Sorsan, ikimiz de maviydik; ama birimiz deniz, birimiz gökyüzü. Anlatabildim mi?

21 Şubat 2012

Karl Marx'ın 1865 yılında karısına yazdığı mektup

Yürekten sevdiğim,

Sana gene yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum.

Kısa süreli ayrılıklar iyi oluyor, çünkü hep bir arada olununca her şey hiç ayırt edilemeyecek kadar birbirine benzemeye başlıyor. Yan yana durduklarında kuleler bile cüceleşirken, alelade ve ufak tefek şeyler yakından bakınca kocamanlaşır. Küçük tedirginlikler onlara yol açan nesneler göz önünden kaldırıldığında yok olabilir. Yan yanalık dolayısıyla sıradanlaşan tutkularsa mesafenin büyüsüyle yeniden büyüyüp doğal boyutlarına dönerler. Aşkım da öyle. Zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor. Senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor: o, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. Böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum çünkü içim tutkuyla doluyor. Araştırma ve çağdaş eğitimin bizi kucağına attığı belirsizlikler ve bütün nesnel ve öznel izlenimlerimizde kusur bulmaya iten kuşkuculuk bizi küçük, zayıf ve mızmız kılıyor. Ama aşk feurbachvari insana aşk değil, metabolizmaya aşk değil, proletaryaya aşk değil- sevdiğine aşk, yani sana aşk, insanı yeniden insanlaştırıyor...

Dünyada çok dişi var, kimileri de çok güzel. Ama ben, her bir hattı, hatta her bir kırışığı bana hayatımın en büyük ve en tatlı anılarını hatırlatan bir yüzü bir daha nerede bulabilirim? Senin tatlı çehrende sonu gelmez acılarımı, yeri doldurulmaz kayıplarımı bile okuyabilir ve senin tatlı yüzünü öptüğümde acıyı öperim.

Hoşça kal canım. Seni ve çocukları binlerce kere öperim.
Senin, Karl
Manchester, 21 Haziran, 1865

24 Ocak 2012

Nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi
Çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin...

N.H.
seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni, anlatabilmek seni,
namussuza, haldan bilmez,
kahpe yalana.

ard - arda kaç zemheri,
kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarina kan gülleri takayım
bir o yana,
bir bu yana...

seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.

yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansiz inen akşamdan.
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni, anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...

Vurulduk ey Halkım

23 Ocak 2012

Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde 
Oysaki seninle güzel olmak var 
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi 
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda 
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. 
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte 
Sen de bir başkasına  veriyorsun daha güzel 
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor 
Derken karanfil elden ele. 
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle 
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil 
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk 
Birleşiyoruz sessizce. 

21 Ocak 2012

Şöyle ki:
Martılardan bir tanesi yalnız yaşıyormuşçasına boşlukta
Dünyanın en heyecanlı çizgilerini çizdi
Ve bulutlar doldurdu bu kıvrımları yavaştan
Ve benim yarattığım tanrılar ki, geldiler
Bir inip bir çıktılar çocuklar gibi
Çığlık çığlığa..

18 Ocak 2012

Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi...

17 Ocak 2012


binlerce pazartesi geçti ömrümde
hangisiydi o çıkaramıyorum
bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
demek oldukça eski

...
bir de saçmasapan şeyler
bir kızın dizaltını örneğin
bir adamın çirkin sigara içişini

nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada
hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna
kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil
kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana
güzel bir öğle vakti
eski güzel bir akşamı hatırlayarak
sonra dopdolu şeyler
damacanalar gibi
içim kabarıyor

sonu olsun diyorum
neyin sonu ama
hiç değilse bu taş basamakların
Sesinde ne var biliyormusun?
Bir bahçenin ortası var
İkide bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun

10 Ocak 2012

Koma Asmin - Giyan

Yılın en soğuk gününde, içimizi bir nebze olsun ısıtalım, sahleple eşlik ediniz. ;)


AYLETME
Şu karşıki dağda lambalar yanar
Lambaların şavkına Fadimem
Sevgilim yazar


Ayletme beni söyletme beni
Alçak yüksek tepede fadimem
Bekletme beni


Şu karşıki dağda kuzular meler
Kuzu sesi değildir Fadimem
Ömürler biter


Ayletme beni söyletme beni
Alçak yüksek tepede fadimem
Bekletme beni

05 Ocak 2012

Aşk ve Kuyruklu Yıldız

Yaşamın çıkmaz sokaklarından yürürken, bir kuyruklu yıldıza çarpmaktır aşk. Söylendikçe bizim olan bir şarkıdır. Tene dağılan mıknatısıdır, isteğin masalıdır. Uzun bacaklı bir yaban hayvanıdır aşk. En derin kuyumuza düşen kemandır. Dikey bir şiirdir bütün kuşları aynı anda havalandıran. Aşk yademin kokan bahçeleri ve ateşböceklerini bir arada anımsamaktır. Çocuk Kalmışlar Derneği'ne üyedir aşk. Kente kanadı kırık melekler yağdırır. Aşk, ilkyardım çantası olanak, dalgakıran olmaktır. Kırık camlara sevdiğinin adını yazmaktı, iki kişinin bildiği bir dilde. Aşk, sevenlerin yüzlerinde tahtlar devirir, saraylar yıkar. Bilgisayarları eritir, oyuncak mağazaları için soygun planları yapar. Aşk, Öpüşen Çiftleri Alkışlma Ekipleri kurdurur sevilenlere. O, uzun saçlı bir yıldızdır, yüreğin içinde taranır. Bilimle açıklanamaz aşk, şiirle açıklanabilir ancak...

03 Ocak 2012

Leyla

çocukluğunu yüklediğin kağıt gemiler yağmurda yitip gitse de
her şeye yeniden başla Leyla
yediği zıpkınları çıkarmak için sıçrayan bir balık
renkleri yeniden öğrenen solgun bir gökkuşağı
yolcularını almak için gara dönen unutkan bir tren gibi
her şeye yeniden başla

her şeye yeniden başla Leyla
Binbir Gece Masallarını anlatmaya,
                        Şehrazat'ın bir köleden gebe kaldığı için bıraktığı yerden
yaşamın çelik ipi üzerinde yürümeye, kırık ayaklarınla
umudun sönen sobasına bir kibrit daha çakmaya,
                   ki onun yüreği ateşten geçen kızıl bir rüzgar
her şeye yeniden başla Leyla
Bağdat yolunun kardeşi olan saçlarını uzatmaya
sevgilini okşamaya en unutulmaz yerlerinden
ve onun buz tutan dilini ağzına almaya,
anımsa, kışın donmuş kanatlarını bile çözmüştü bir gece aşk

her şeye yeniden başla Leyla
neşeye mektup yaz, ne zaman çağırdın da gelmedi
isterim ki başka bir kadın adı anımsatsın bana
                                        senin adının ardısıra
başka bir kadın adı
yeni bir şiir yazmam için, benzeyen yürek çağrılarına
her şeye yeniden başla Leyla
güneşi ve devrimleri kucağına almaya
ve şairlerden öğrenmeye tanımını aşkın
bir İskenderiye ılgımının taşıdığı Nordbrandt dizeleriyle,
       
'aşk deniz kıyısında bir kente benzer:
         başka başka biçimde, nice yerlere çıkan
         bir sürü sokak'
ne güzel demişti Jacques Prévert bir kaldırım taşına oturarak,
         
'aşk gülümser, ona ölümden söz ettiği zaman yaşam'
her şeye yeniden, yeniden başla Leyla
akarsularla, çağlayanlarla seviş
ve bir içim su ol
ay ışığını sırtına dökerken gördüğüm o gecedeki gibi

Akgün Akova