30 Ekim 2017

Ah şu minicik kalbimde,
Kim bilir
kaç kez yazılı adın.
Ben şarkı bilmem,
Seni dinler,
Seni Söylerim...

25 Ekim 2017



Yedi yaşındayken, gecenin karanlığında komşudan bir şey almaya yollarlar, geri dönerken bir anda yere düşer. Yere düşerken gördüğü son şey kanayan elidir. Kendine geldiğinde gözleri görmez olur. Meğer çiçek hastalığına tutulmuştur. Hayatı boyunca en net hatırlayacağı renk, kan kırmızısı olacaktır.

Babası oyalanması için Veysel’e bir saz alır. O günden sonra hem çalar, hem söyler. Dünya gözüyle göremediklerini gönül gözüyle görür. Nice türküsü dilden dile yayılır.

Dostlar beni hatırlasın, Güzelliğin on para etmez, Uzun ince bir yoldayım, Kara toprak, Benden selam söyleyin vefasız yare ve daha nice sayısız eser…

20 Ekim 2017

“İki kişinin birlikte, yan yana büyüyebileceğini ve birbirlerine neşe verebileceğini umuyorum. Birinin, gücünü sürdürmek için ötekini ezmeksizin. Belki olgunlaşma, başkalarının da olgunlaşmasına izin vermektir.”

10 Ekim 2017

Ankara Garında bir serçeyim ben
Orda kaldı bedenim, uçamadım ben
Eğilme sen, indirme başını, dik tut
İnadına Emek, İnadına Barış
İnadına Özgürlük, İnadına Aşk

Sıhhiye Meydanında simitçiyim ben
Uyan eyy halkım, uyan eyy annem
Ferah tut yüreğini, ağlama babam
İnadına Emek, inadına Barış
İnadına Zafer, İnadına Aşk..



09 Ekim 2017

“Halk gittikçe yoksullaşırken, zenginlerin daha da zenginleşmesinin mümkün olabilmesi için, halkı cehalet içinde bırakmak çok yerinde olur. Okumayı öğrenmeleri, düşünmeyi öğrenmeleri demektir. Şu halde onlara hiçbir şey öğretmezsiniz. Her şeyden önce okul yapmazsınız. Castro iktidara geldiğinde öğretmenlerin yarısı çalışacak okul olmadığından ücretsiz olarak süresiz izindeydiler. Derhal hepsi göreve çağrıldılar. Ama yine de sayılarını üç katına çıkarmak gerekti. Ve bu sayı bile yeterli olmadı. Kısacası, 1959’dan önce Kübalı’ların %45’i okuma yazma bilmiyordu. Küba’nın nüfusunun %45’i köylüydü; ve sanırım her iki oran da aynı insanları temsil ediyordu. Cehalet, yoksulluğun neticesi değildi, ülkenin efendileri halka yoksulluğu ve cehaleti birlikte sunuyorlardı.”

05 Ekim 2017

"Masumiyet özlenmez mi? Küçükken bir masal okumuştum. Yani, ne zaman okudum, kim yazmış şimdi hatırlamıyorum. Belki de mühim bir herif yazmıştı. 
Küçük bir kız çocuğu vardı masalda, bir de bu çocuğun odasının penceresine konan serçeler. Bu küçük kız çocuğu serçelerle konuşabiliyordu, onları anlıyordu, anlaşabiliyordu yani. Annesiyle babası bunun farkında değildi, yani, kız çocuğunun çıkardığı o acayip seslerin kuşlarla iletişiminin bir yolu olduğunun farkında değillerdi. Sonra bir gün, bu küçük kız çocuğu ilk kelimesini söyledi, annesinin ve babasının da anlayabileceği... İşte o ilk kelimeyi söylediği zaman, o an, kuşların dilinden anlayabilmeyi, onlarla anlaşabilmeyi yitirdi.

Masumiyet de böyle bir şey işte, yani, bir kere gitti mi, bir daha sahip olamayacağın bir şey."

03 Ekim 2017

Değişim;
İnsanların büyüdükçe birlikte büyüttükleri egoları ve çıkarları,
Dört mevsimin artık iki mevsim olarak yaşanması...Sonbaharların kış olması, ilkbaharın yaza karışması
En iyi şiirler bile en kirli duvar sıvalarında ise...
Değişiyor, insan değişiyor, bir ırk değişiyor..
Özlenen bir dem..
Zaman o kadar hızlı akıyor ki, solunan oksijen bile hızla tüketiliyor..
Toprak ise yerini betonlara bırakırken insanlık mutluluğu gökdelenlerde arıyor..