18 Haziran 2015

Madalyonun Diğer Yüzü

500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.

5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.

Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur...mutluluğun peşinden gitmek."

17 Haziran 2015

Denize Bıraksam Kalbimi

Bugün adım adım gezdim seni 
Hatıralardan bir yokuş 
İçimde hiç eskimeyen bir resim gibi 
Çok özledim, özledim seni 
O güldüğüm âşıklar gibi bir hoş 

Denize bıraksam kendimi, 
Kumlara uzatsam gölgeni, 
Havada umut, ruhum firar, 
Güneşte kurutsam kalbimi
Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini
Kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum

Edip Cansever

11 Haziran 2015

Şimdi güzel romantizm üzerine denemelerimiz var, güzel sevgi hikayelerimiz var, anılarımız var, şimdi olup biten, hızlı tükenen, artık açlık çekmeden kendisini hemen doyuran aşklarımız var, doygunluktan öte olmayan duygularımız var. sevmenin tehlikeye atıldığı günler geride kaldı, tehlikeye zaman bile yok artık. bir zamanlar aşk tehlikenin kendisiydi, şimdi aşk için hiçbir tehlike yok, çünkü artık kısa ömürlü. nedenler bitti, sonuçlar önem kazandı. içgüdüler duyguları deforme etti, öyle acıya eğilimli günler de kalmadı. güçsüz kaldı insan her yönden, sevgiden, aşktan. güzel nimetleri mahvetti, kader diyip şimdi geçti köşesine.. şimdi köşeye geçenlerin trajedisi sergileniyor... açık gözle bakmak mübah...!


03 Haziran 2015

İnsan öleceğini bile bile nasıl yaşar?
Ya çıldırır, ya öleceğini unutur.

3 Haziran 1963

Niçin öldün Nâzım? 
Ne yaparız şimdi biz 
şarkılarından yoksun? 
Nerde buluruz başka bir pınar ki 
onda bizi karşıladığın gülümseme olsun? 
Seninki gibi ateşle su karışık 
acıyla sevinç dolu, 
gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım? 
Kardeşim, 
öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende, 
denizden esen acı rüzgâr 
kapacak olsa bunları 
bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir, 
yaşarken seçtiğin 
ve ölümden sonra sana barınak olan 
oraya, uzak toprağa düşerler. 
Al sana bir demet Şili kasımpatlarından,
al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını, 
halkların savaşını, kendi dövüşümü 
ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü
kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret,
benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç
veren dostluğundan yoksun.
Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
zulmün izlerini görmüştüm ellerinde, 
kinin oklarını aramıştım gözlerinde, 
ama parlak bir yüreğin vardı, 
yara ve ışık dolu bir yürek.
Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dünya
her yana ektiğin çiçekler olmadan? 
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
senin halk zekânı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler, 
teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.
Pablo Neruda 
Kimin kalbinde bir ağıt olsam, 
İnceden süzülürdüm Kızılırmak'a doğru
Bundandır sitemi, çağlaması..

Yeni Bazen

İyi hissettirmek ve iyi hissetmenin türlü türlü modelleri vardır, Zira bunu başarabilmek ise içinde yatan aslandan geçer. Beylik laflar etmenin lüzumu yok, ihtişama ise hiç gerek yoktur. Kalbin bir yerlere göç ettiyse ve bunun farkına varamadıysan, başka diyardasındır artık.
Yalnız kaldığın o anda, "ne oldu be, şimdi ne olacak?" diyorsan kaybedensin sen. Kaybetmişsin. Yani o anda en büyük zaferin içinde kaybetmişsin.

Peki bunun farkında olmak, yaşlı bir kızıl derilinin dediği gibi, hayatın bize sunamadıklarını mı sunar; yoksa bir radyo dinleycisinin dediği gibi, sanat diğer tüm şeyler gibi seks için midir? Yaşlı bir kızıl derili ne kadar yanılabilir?

Edit: T.A.

02 Haziran 2015

Bilim Analizi

Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor. Özlediğin, arzuladığın şeylerin hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum.
Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor. Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için aptal gibi görünme riskini göze alıp alamayacağını bilmek istiyorum.
Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan kederlerimizle yüzleşip yüzleşemeyeceğini bilmek istiyorum.
Yüreğin doğanın ritmi ve yaşama sevinciyle dolu bir sevdanın sınırlarına vardığında, o sınırları feda edip edemeyeceğini bilmek istiyorum.
Anlattığın hikâyenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi ruhuna ihanet etmemek için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratmayacağını bilmek istiyorum. İhaneti göze aldığın her seferinde, sonuçlarını ayakta karşılayıp karşılayamayacağını bilmek istiyorum.
“Güven” kelimesinin senin için ne ifade ettiğini bilmek istiyorum. Bazen sana karanlık gibi görünse bile, gelen günün içindeki o büyülü ışığı görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum.
Hatalarımıza fırsat verip vermeyeceğini, bir gölün kenarında durduğumuzda gümüş ay’a benimle birlikte “Evet!” diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum.
Nerede yaşadığın ya da neye sahip olduğun beni ilgilendirmiyor. Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin
ardından, kırılmış, yorgun ve bitap, ayağa kalkıp kalkamayacağını; “çocuklar” için yapılması gerekenleri yapıp yapamayacağını bilmek istiyorum.
Kim olduğun, buraya nereden ve nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor. Birlikte bir ateşin ortasına düştüğümüzde, gerektiğinde yanmayı göze alıp alamayacağını bilmek istiyorum.
Yalnız kalmaya katlanıp katlanamadığını bilmek istiyorum. İçinde yüreğinden başka tutunacak hiçbir şeyin kalmadığında, o amansız varlığını sevmeye devam edip edemeyeceğini bilmek istiyorum.
Bugüne kadar ne öğrendiğin, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum...''

01 Haziran 2015

Haziranda Ölmek Zor

neden böyle acılıyım 
neden böyle ağrılı 
neden niçin bu sokaklar böyle boş 
niçin neden bu evler böyle dolu? 
sokaklarla solur evler 
sokaklarla atar nabzı kentlerin 
sokaksız kent 
kentsiz ülke 
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

30 Mayıs 2015

"Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar"

27 Mayıs 2015

Anadolu'da Bir Köy 1960

Bir Sırrım Var


bir sırrım var, kendime bile söyleyemeyeceğim
yıllarca saklayacağım onu, bir tılsım gibi, bana seni hatırlatan
bir sırrım var, kimseye söyleyemeyeceğim
bir sırrım var, küçük bir mücevher, ruhumun zincirinde asılı

nasıl bir sır ki bu, “seni seviyorum”a sığmayan?
nedir bu sır, hayatını değiştiren?

bir sırrım var, narin bir beyaz çiçek, senin adına konuşan
gelmiyorsun diye buraya, kapatmış kendini, konuşmuyor kimseyle
bir sırrım var, küçük ve parlak bir ay, seni kaybettiğim zaman parıldar sadece
rehberim olur benim o, her “seni seviyorum” deyişimde, telaşa kapılmadan

nasıl bir sır ki bu, “seni seviyorum”a sığmayan?
nedir bu sır, hayatını değiştiren?




ax zoi, kati mou kruveis, kati magiko pou to potho
pos pernas, kai niotho na to aggizo oso to apotho
na 'mai kala, sta xamila kai do sti gi va ksimerono
na zo me touta ta psila na xanomai sto xrono

na sevomai ti logiki ta sunaisthimata va pnigo
krufa na ginomai paidi na ksanapaizo ligo
ax zoi, kati mou kruveis, kati magiko pou to potho
pos pernas, kai niotho na to aggizo oso to apotho

na leo to pikro gluko na zo duo podia gia na vgaino
kafe na pino sto stathmo na min pidao sro treno
na vazo paraekei to ego min agapiso san koursaros
ki ap tou oneirou na lugo to poupoulenio varos

ax zoi, kati mou kruveis, kati magiko pou to potho
pos pernas, kai niotho na to aggizo oso to apotho

25 Mayıs 2015

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. 
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. 
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. 
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. 
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. 
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. 
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için. 
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

W.S.

21 Mayıs 2015

En üst kattan düşerdim hergün,
Esmer bir işci gibi 
Dilini bilmediğim bir dünyaya..!!

Didem MADAK

13 Mayıs 2015

Aşağıda ölüm var, yukarıda açlık. 
Aşağıdaki ölüm olasılık,
yukarıdaki açlık kesin.

Soma'lı İşçi

11 Mayıs 2015

Türkiye demokratikleşmeden Evren ölmüş sayılmaz

Gençliğimizi elimizden alan adam öldü. Cumartesi Anneleri’nin ahı, Anneler Günü’nün arifesinde bir cumartesi gecesi onu alıp götürdü. 
Karanlık darbe yıllarının, “asmayalım da besleyelim mi” kindarlığının, 80’lere damga vuran faşist baskının mimarıydı. 
“Bir sağdan, bir soldan” diyerek ipe çektirdiklerinin, Filistin askısında işkence ettiklerinin, gözaltında kaybettiklerinin yanına gitti.
Öte tarafta ilahi adalet diye bir şey varsa, işi çok zor. 
Ama bu tarafta o adalet işlemediği için yargılanıp yaptıklarının hesabını veremeden gitti. 
Son zararı, yargılanacağı kandırmacasıyla berbat bir anayasa değişikliğine vesile olmaktı; onu da yaptı gitti. 
O gitti, ama “eseri” yaşıyor. 
Bir diktatör özentisinde, “Bize eli maşalı başkan lazım” hevesinde, anayasanın bir sürü antidemokratik maddesinde yaşıyor Evren… 
Başımıza musallat olmuş yüksek kurullarda, halka kapatılmış meydanlarda, yüksek seçim barajlarında, basın yasaklarında, kürsüde sallanan Kuran’larda, apolitik kuşaklarda yaşıyor. 
Bakmayın bugün çoğunluğun ardından teneke çalmasına; yüzde 92 oyla bu suçun ortaklarıyız. 
“Diktatör”ü uğurlarken hiç olmazsa şu dersi almalıyız. 
Marifet, zor günde demokrasiye sahip çıkabilmek, diktatöre, diktatörken diktatör diyebilmektir. 
Türkiye demokratikleşmeden Evren ölmüş sayılmaz
C.D.

10 Mayıs 2015

Benim Annem..

benim annem pazarları uyandırmaz yavrusunu
benim annem pazartesi demlikte bir çay tanesi
benim annem salı günü ya hüzün ya düğün tülü
benim annem bir çarşamba görmesen de sen aldanma
benim annem perşembeyi iyi bilir işkenceyi
benim annem cumaları gezer bütün kuytuları
benim annem cumartesi her bir dilde çıkar sesi
benim annem cumartesi elinde solmuş bir resim
benim annem cumartesi hesap soracak öfkesi
benim annem cumartesi benim annem cumartesi

06 Mayıs 2015

“Yenilmişsem
Elim kolum bağlı
Boynumda yağlı ip
Gelip dayanmışsam
darağacına
Dudaklarımda yarın
Gözlerim yarınlarda
Unutmak mı gerek seni?
Kapılar kapalı
Tutulmuşsa gece
kapkara yollar
Sıcacık bir sevgi
sunmayacak mıyım
insanlara?
Bakmayacak mıyım yarınlara
Seslenmeyecek miyim
insanlara?”

Deniz Gezmiş

05 Mayıs 2015

Evlerinin Önü Yonca

Köşede, kuytuda kalmış yaşanmışlıkları da unutursun. Yavaş yavaş pek tabi, önce kokusunu, sonra saç rengini, daha sonra gözlerini ve devamlı gidilen yosun kokulu derme çatma ahşap yapıyı...
Ve bir gün uyandığın da hiç birşey hatırlamaz boş gözlerle bakarsın.

Ege'de bir akşam anason kokuları ile eşlik eden yoncalar dahil oluverir hayatına 
İlk kez dinlediğin bir türkü alır götürür seni başka diyarlara, tutunacak bir dalın olmadığını bile bile peşinden gidersin. Kimseler bilmesin,duymasın istersin...

Neşet'ime de kadir kıymet bilmeyen bir nesle de aşina değiliz.

29 Nisan 2015

Telaşlı Sevinçler

Yalın ayak yürüdüm şehrin tozlu asfalt yollarını
Sana doğru adım adım
Üstelik her gelişimde de daha da büyüyordun içimde
Telaşlı, terli bir çocuk gibi sabırsızca
Güldün ve bayram sabahı sevinçler doldu içime
Lacivertin en parlak en yalın haliyle
Tekrar güldün ve Güneş en parlak halini alıverdi,
Siyah'la Beyaz'ın buluşmasıydı bu...

24 Nisan 2015

Bu kentin ışıkları


Bir garip eder insanı, bu kentin akşamları
Sarhoş eder başını gecenin ışıkları
Kızılı alabildiğine kızıl, gün batımı alabildiğine hüzünlü
Hoyrat eser bu kentin yalnızlıkları
Güneş bütün ihtişamıyla bir başka doğar
Tan vakti derin maviliklerin üstüne
Alır başını gitmek istersin adını bile bilmediğin diyarlara
Ellerini üşütür hüznü uzak kalmış yitik hatıraların
Bir sen ?...varsın bilirsin, bir de senden ötesi...
Hiç geçmesin dediğin zaman sana inat daha hızla akıp gider
Bu şehrin kırık aynalarının ardından
Yüzüne acı acı gülümsemeyi bir borç bilerek.
Paramparça rüyalar, ucu yırtılmış resimler gibi
Tarifsiz çaresizlikler sokmuştur zaman yıllarla arana
Ve bir bakmışsın ki mesafeler, ışıklarını söndürmüş senin geçtiğin tüm yollarına...

20 Nisan 2015

Bahar gelemedi diyorlar, varsın gelmesin,
kışımı yaza çevirmiş, yârim olmuş bahar..
N'olur bana bir şey söyle ne yaptığımı bileyim
Ne eksikse sen tamamla, son derece yorgunum
Çok uykum var, öp beni, öpersen ne güzel uyurum

A.L.
"Dünyada hiçbir şey sonsuza kadar sürmez; Sorunlarımız bile.."
"Her şey yarım kalmış gibi. Almanca da yarım kaldı zaten. Derdimi anlatacak kadar bile öğrenemedim. Gerçi Türkçe ne kadar anlatabilirim derdimi bilemiyorum. Derdimi çok iyi biliyorum da, hiç iyi anlatamıyorum. Kendi kendimeyken çok güzel anlatıyorum da. Oturup biriyle konuşayım dediğimde olmuyor. Aklımdakinin onda biri, içimdekinin yüzde biri anca dile geliyor. Gerisi içimde kalıyor. Kendinden de sıkılıyor insan bir süre sonra. İyi anlaşmak yetmiyor bazen."

Hakan Bıçakcı

09 Nisan 2015

Çok yazmak istiyorum, Türkçe’m yetmiyor.
Saatlerce yüzmek istiyorum, yaz gelmiyor.
Bir an önce okulu bitirmek istiyorum, hocalar köstek oluyor.
Son ses müzik dinlemek istiyorum, annem huylanıyor.
Ezberle eğitilmemek istiyorum, sistem karşı çıkıyor.
İstediğim siteye girmek istiyorum, engelleniyor.
Üzülmek istemiyorum, benle inatlaşıyor.
Yaşamak istiyorum, ölüm göz kırpıyor

07 Nisan 2015

Yağmur altın da sırılsıklam olan bedenlerimiz miydi?
Tuttuğun elim mi?
Öptüğün dudağım mı?
Elimi sol göğsüne koyduğun yerin mi?

...
Birden gülümsedik 
ve geriye bakmadan yürüdük
Birer birer arnavut kaldrımları

25 Mart 2015

Korkular, endişeler..
Beynini yiyip bitiren
Hep aynı hayal kırıklıkları...

Bir düş gördüm, beyazlar için de
Masum bir kız elini uzatıyordu
Yalnız değilsin bırak üzülmeyi diye fısıldadı
Dünya bu kadar kirliyken, ben bu kadar kirlenmişken 
Nasıl siyaha beyaz derdim
Görmek istediğimin beyaz olduğu için mi?
Nasıl inanırdı göğsümün solunda ki boşluk
Nasıl?

ve teslim oldum.

Boşluk

Herşey birer tehlikeli oyun
Nefes almak, uyku da ölmemek
hayal kırıklığı yaşamamak için verilen mücadele
ve Aşık olmak
Evet, hep bir tehlike söz konusu
İki kişilik bir hayat mı?
ideallerin, hedeflerin olduğu, 
Sınırlar, çizgilerler içinde yaşadığımız basma kalıp bir dünya mı?
Neydi cazip gelen?

20 Mart 2015

Meçhul Öğrenci Anıtı

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

Ece Ayhan

16 Mart 2015

Uykusuz ve yorgun gecelerimin ertesinde, tatlı, naif bir gülümsemeye neden olan kadın..
Kötü bir şaraba küsecek değiliz ya!
Salkım saçak bir hayatı toparlamaya ant içmişiz,
Gider üzümü de bağından toplarız.

11 Mart 2015

.../ekmek davası bir çocuğa vuruldu.../bir annenin feryadına bıraktım son nefesi.../ben haketmedim gelin alın kiminse bu ölüm.../çocuktu ömrüm yaktınız beni kötü emellerinize.../ Unutulmayacak ve niceleri.!...

08 Mart 2015

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

onlar ki toprakta karınca, suda balık,
havada kuş kadar çokturlar;
korkak, cesur, hakim ve çocukturlar
kahreden ve yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.

NAZIM HİKMET

06 Mart 2015

Herkes Gitmek İstiyor

Bu günlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi...
Bu yeter zaten.
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim,
Öteki de olmuyor;
Yani herşeyi yüzsütü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
Öbür yanımız "otur" diyor.
"O"tur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık...
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler,
Bir çocuk daha doğurmalar,
Borçlara girmeler,
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben;
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında.
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi taşımak" diye bir deyim vardır.
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin.
Kendi imalatımız küfeler...
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira!
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabi yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif denk olsa...
Gün içinde mesela;
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün?
Sabah 9 akşam 18...
Sonra başka mecburiyetler...
Sıkışıp kaldık...
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı bir ömür yani...
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba..
Ben her bahar aşık olmam
Ama her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç, ama olsun...
İstemek de güzel

Can Yücel

01 Mart 2015

Gün Dönümü

Uykusuz ve yorgun bir sabah saatinden geriye kalan...
Çilek kokulu bir busenin ardından başlayan bir gün, ne kadar kötü olabilirdi ki?
Geç kalınmışlık telaşı, geri de kalan huysuz adamı gülümseten bir kahvaltı masası,
Sevgi dolu zeytinler, enerji deposu portakal suyu
Size de teşekkürler


24 Şubat 2015

Emeğin parmak uçların da ki karatahta,
Servetin sırtını döndüğün kalabalık
Üstelik ışıl ışıl parlıyor
Ben ise tozlu bir tahta,  
Her yeni satırı bekleyişim bir umut
Sen ise gizli özne


Her tutsağın bir kaçışı
Uykunun uyanışı da vardır

Yüzünü dökme küçük kız
Yaşamın anlamını bul
Sonra dinle kendini
Yolunu bil

20 Şubat 2015

Kartpostallar gönder bana, 
Seni hatırlatan kokusuyla
Varsın beylik sözler yazmayı versin
El yazına dokunayım, 
ilmek ilmek işlensin satırlar her hücreme
Sonrası sukût-u Hayal

18 Şubat 2015

Teslim Ol

İnce yaşlar dolduruyor yüzündeki çukurları 
Ellerin neden titriyor, tutamıyor sigaranı
Parmakla gösteriyor uzaktan seni insanlar 
Ne kadar yakındılar ama artık senden korkuyorlar 

Bir ışık yok biliyorsun tünelin öbür ucunda 
Derler ki kiraz yetişmezmiş zakkum ağacında
Sen ki pek inatçıydın, yenik düşmezdin asla 
Ezber bozuldu artık, her şey paramparça 

15 Şubat 2015

Özgecan'a ithafen

düş kuramıyordu analar; ölümün dehşetinden...
yıkanmaktan eskimişti anaların gözleri...
birbirlerini acılarından tanıyorlardı...
anaydılar...
çocuklarının ilk evleri onlardı...

-ah yavrum ah!
önce sen taşındın benden
sonra da ben kendimden
ben, bende değilim
ben, sendeyim kızım...

*anaların bir damla gözyaşında
bir şehir bütün kirlerini yıkardı...
ve en çok analar dövülürdü
boran fırtınasında; çocukları dövünürken...

kızım, yavrum
göğsüm yanıyor...
gözlerin tanımaz beni..
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Nazım

#Özgecanaslan'a yapılan insanlık suçu unutulmayacak.

02 Şubat 2015

Adına şiir yazılmamış bir kadının durumu içler acısıydı, onu gerçekten kimse sevmemiş, ruhuna kimse girememişti..
Kadın mı haklıydı? Adam sevmesini mi bilmiyordu?

31 Ocak 2015


"unutmak kelimesi undan çıkmış. bildiğimiz un yani, hamur işi, öyleymiş. unutmak için un ufak etmek gerekiyomuş. birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. öyle yavaş yavaş gidermiş, yavaş yavaş unuturmuşsun. gözleri, kaşı, burnu ile kulağı, sesini yavaş yavaş. unuttuğun zaman da o kişi olmazmış. hatırlamazmış. sonra unuttuğunu unuturmuş. ben unutmak istiyom la. her gün ne zaman unutcam diye soruyom kendime, her sorduğum zaman da her şeyi yeniden hatırlıyorum ben, daha net. unutamıyom ben."

28 Ocak 2015

Ölümüm

O sabah alnımda iki ter damlası konuşacak
Yorgun olarak öldüğüme dair
Benim Yeni Sabah’ı bir başkasına verecek gazeteci Yusuf
İskele kahvesinde çayım soğuyacak
İlk vapur yolcuları arasında olmadığımın farkında bile olmayacaklar
Lâz müezzin hakkımda salâ verecek
İmam bildiğini okuyacak
Bozuk düzen makamından
Hiç Çamlıca kuşbaşı kar yağarken ölünür mü diyen
Yarıdan fazlası abdestsiz cemaatim olacak
Ve hepsi de
İyi biliriz diye yalan söyleyecekler
Ertesi sabah Cumhuriyet’te sülâlem sayılacak
Müessif bir irtihal denmeyecek
Ve nihayet
Başı boş hayatım gibi
Başı boş mezarım da taşsız kalacak

Orhan Veli
Rutin düzenin için de kaybolup giderken anlamıştı genç adam, yalnızlık değildi canını sıkan, gitme kal diyecek bir dostun, bir sevgilinin ihtişamlı sözlerinin arkasında durmamasıydı.

27 Ocak 2015

"Beni çöz Miss Marple. İçimden çıkmak istiyorum artık."
Didem Madak

22 Ocak 2015

19 yaşında ki bir çocuğun dövülerek öldürülmesine üzülmek için onunla aynı siyasi paydada olmak gerekmiyor; 'insan' olmak yeterli.