06 Haziran 2017

Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni 
bir kavganın güzelliğinde sevdim. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

ey herşey bitti diyenler 
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. 
ne kırlarda direnen çiçekler 
ne kentlerde devleşen öfkeler 
henüz elveda demediler. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

05 Haziran 2017


Bu dünya soğuyacak, 
yıldızların arasında bir yıldız, 
                       hem de en ufacıklarından, 
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 
                       yani bu koskocaman dünyamız. 
Bu dünya soğuyacak günün birinde, 
hatta bir buz yığını 
yahut ölü bir bulut gibi de değil, 
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 
                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 
Şimdiden çekilecek acısı bunun, 
duyulacak mahzunluğu şimdiden. 
Böylesine sevilecek bu dünya 
"Yaşadım" diyebilmen için..

26 Mayıs 2017

Var olduğuna inandığınız bir büyük varsa şu ahir hayatta, Tanrı'yla aranızı iyi tutun. Zira küçük yaşlarda talep ettiğiniz dilekleri büyüdüğünüzde misliyle verebiliyor. Fakat bir şeyi  iyi hesap etmeniz gerek. Aynı dilekten birden fazla kez istemeniz, doyumsuzluk tanımını ortaya çıkarıyor. Anlam veremediğiniz bir bolluk halini alabiliyor. Üstelik bu hem maddi hemde manevi. Ben manevi ne istediysem Tanrı'dan vermiş olduğunu gördüm. Artık birbirimizi görmüyoruz. Ya benim isteklerimi yerine getiremeyecek olmasından dolayı karşıma çıkmıyor. Yada ben gerçekten çok istemiyorum.  Fakat bir kaç isteğim olacak. Geçmişin hatırına bir el uzatman gerek. Paradokslu bir sabaha uyandım. İdare et Tanrım.

24 Mayıs 2017

Bizim büyük savaşımız kendi ruhlarımızla, büyük buhranımız ise hayatlarımız.

22 Mayıs 2017

Kendinden başka her şeye özeniyor bazen insan
üstelik yolken ve bunun farkında değilken
ne ki gerçek?
ittifakla eyvallah denilen yalan!
‘annem gibi konuşacak olursam
herkesin biraz mayası bozuk’
yola çıkan herkes bir süre sonra yol olur
ve başka yollar geçer üstünden
içinden yollar geçer 
üstünden başka insanlar geçer
yolculuklara çıkan yol çiğnenir yıpranır
ölüp gidemez
hay lanet!

12 Mayıs 2017

"Bize gülüyorlar Ali. Sanki safmışız, kandırılmışız gibi. Yoksulluktan söz etmenin modası geçmiş gibi gülüyorlar. Zamanın sahibiymiş gibi. Bu alaycı gülüş silahtan daha tehlikeli Ali. Sanki sonunda o gülüş büyüyecek büyüyecek, bütün memleketi kaplayacak. Bizi tomsonlar değil ama bu gülüş yenebilir bana sorarsan. Bazen şüpheleniyorum Ali. Belki de herşeyi anlıyorlar. Kendimizi yırta yırta söylediğimiz her şeyi anlayıp sonra bön bön bakıp gidiyorlar ya, anlamıyor sanıyoruz onları. Belki de basitçe istemiyorlar. Sadece istemiyorlar. Ne dersin Ali?"

İnsan Olmak

“Bazı insanlar, biraz olsun büyüdüklerini görebilmek için küçülmeyi göze alırlar. Yeryüzünde büyüklük tutkusu ile en çok yananlar küçüklüklerinden yakınanlardır. Yine yeryüzünde en çok eğilenler en çok doğrulmak, dik durmak arzusu duyanlardır.”

09 Mayıs 2017

Ünlü gerilla artist, duvarların efendisi Banksy hepimiz için diyor ki: "Kazananlar hiç bir zaman kaybetmeyenler değil, hiç bir zaman vazgeçmeyenlerdir"


06 Mayıs 2017

''Çok acı tecrübeler bize göstermiştir ki, özgürlük hiçbir zaman zalim tarafından gönüllü olarak verilmez; mazlum tarafından talep edilmelidir. Açıkçası benim katıldığım hiçbir eylem, haksız yere ayrımcılığa uğramamış olanlar tarafından yerinde ve 'zamanında' bulunmadı. Yıllardır aynı kelimeyi işitiyorum: 'Bekle!' 
Bu her siyahi insanın kulağında çınlayan kelimedir. Bu 'bekle' hep 'asla' anlamına geldi. Artık anlamlıyız ki; geç gelen adalet, adalet değildir!''


20 Nisan 2017

Kocaman bir çığı düşürenin son kar tanesi olması gibi, bir terk ediliş de kadının sessizliğinden bir çığlık yaratabilir.

15 Nisan 2017

Seviyoruz dedik işte,
Sorma, ne kadar?
Baya çok, aşırı şiddetli.
Kuvvetli, heybetli, artı hiddetli.
Kısaca söylersem, su kadar.
Uzunca, mississippi kadar.
Şirince, pisi pisi kadar,
Elimle, gösteriyim mi?
Nah bak, şu kadar.
Ah, huma kuşu kadar,
Vah, işçi maaşı kadar.
Tüh, az mı oldu bu kadar?
Uzatma işte..
Seviyorum dedim,
O kadar !

09 Nisan 2017

Trent Parke, Çek Cumhuriyeti, 2001 

 “Tren yolculuğunu severim ben” dedi ağzından saçılan dumanların arkasından. Gitmek fiilinin altını, çift çizgiyle en güzel trenler çizermiş ona göre. Otobüs koltuğunda Ramses gibi kıpırdamadan oturanlara, yolculuk ediyor denemezmiş doğrusu. Sonra trenler her zaman bir sır taşıma olasılığı taşırlarmış. İnsanlar vagondan vagona geçtikçe, tuvalete, restorana gidip geldikçe, ilginç şeylerle karşılabilirmiş insan.”

05 Nisan 2017

Beyaz tebeşir kader karartmış tahtaları
Yazar mıyız yeniden kopan yırtılan sayfaları

02 Nisan 2017

Sanırım bazen hepimiz biraz Barış oluyoruz. Bir şey oluyor bazen, bütün dünya senin düşündüğünün tersini bile düşünse o kadar kuvvetli inanıyoruz ki o şeye, gerçekle bağımız kopuyor. Sonrası acı oluyor elbet. Olsun. Samimi bir acı sahte bir mutluluktan daha kötü olabilir mi gerçekten?

31 Mart 2017

“Bir ön yargı biçimidir aşk. İhtiyaç duyduğun şeyi seversin, sana iyi bir duygu veren şeyi, işine geleni. Dünyada tanıya bilsen daha çok seveceğin on kişi varken birine aşık olduğunu nasıl söyleyebilirsin? Ama asla tanımayacaksın o insanları.”
"güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem: 
eline sağlık tanrım leyla çok güzel olmuş 
tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş 
keşke biraz ölmesem..."

26 Mart 2017

Bir yere ait olma hissi ile başlıyordu herşey, halbuki bir insanı sevmek için ona ait olmak gerekmez. Keza bir şehir için de geçerli veya sevilen başka bir durum içinde. Kendisiyle barışık mutlu olabilen bir insanda bir yere aitlik hissi olmaz. Olmamalı da. Zira "Şimdiden başka zaman yok" 

22 Mart 2017

Sonsuza varmadan bir önceyiz sanki
O sayının da bir adı vardı unuttum
Her şey öyle saydam öyle madensel
Kapıların kilitleri açık ve herkes uykusuz
Hepsinin elinde bir saat bir sümbülteber


16 Mart 2017

“Eğer hiç umut olmadığını farz edersen, hiç umut olamayacağını garantilemiş olursun. Eğer özgürlük için bir içgüdün olduğunu farz edersen, bir şeyleri değiştirme şansın olur, daha sonra da dünyayı iyi hale getirmek için katkıda bulunma olasılığın olur.”


15 Mart 2017

Hayat dediğin otuzundan sonra ummadığın anda şekillenir ve hızla geçer. Üstelik beklentilerinin, zevklerinin değişmesi kaçınılmazdır. Karanlık, yorucu ve yarı uykulu geçirdiğin bir hal alır. Hayal ettiklerinle başına gark edenler arasında, bulunduğun noktadan evrenin diğer ucuna uzanan yol kadar mesafe olur. Her daim mutlu olmayı beklemek en büyük lükstür. İnsan dediğin kendi olabilmelidir. Çizdiği sınırlardan, yürüdüğü yollardan, baktığı aynalardan görmeli kendini. İnsan takıldığı her çalıdan vücuduna bir çizik alır. Yaraya dönüşenleri iz bırakır. Her iz her kabuk bir tecrübedir. Bazen bir kaybediş bazense bir haykırıştır. İnsan susup içine attıklarıyla var olamazdı. Dokunmalı, kelimelerine prangalar vurmamalı.
Kalan soğuk bir dem, bir sükut. 
Ağrımış bir gökyüzü bir de saçlarıydı yarin.
Zamanın mühürlediği her söz lâl eyledi soframızı
Doldur be saki, Mürefte'den geçmez daha yolumuz...


09 Mart 2017

Adamın aklı kendine düşman olur mu?
Benim aklım bana düşman.

05 Mart 2017

Baharın gelişini bekleyen güzel anlar, kokular ve iz bırakan bir kaçta dost var. İhtiyacımız olansa kâfiye gerektirmeyen bir kaç satır söz, yetinmesini bildiğimiz üç yapraklı yoncalar ise yeşili... Kıymetli bir dokunuş lazım olan bize. 


“İzafiyet teorisi’ni ortaya ortaya attığım zaman çok az insan beni anladı. Şu anda insanlığa iletmek üzere açıklayacağım şey de yine dünyada yanlış anlamalara ve ön yargılara yol açacaktır. Aşağıda yazdıklarımı toplum söylediklerimi anlayacak hale gelene kadar yıllarca veya onyıllarca yıl saklanmasını ve açıklanmamasını istiyorum. Şu ana kadar bilimin henüz açıklayamadığı son derece güçlü bir enerji mevcut. Bu, herkesi içine alan, yöneten ve tüm evreni yöneten tüm olayların arkasında olan ve henüz adını koyamadığımız bir güçtür. Bu evrensel güç ‘SEVGİ’dir. Bilim adamları bir birleşik alan teorisi ararken, görünmeyen en güçlü kuvveti unuttular. Sevgi onu vereni ve alanı aydınlatan çok güçlü bir ışıktır. Sevgi çekim gücüdür, çünkü bazı insanları birbirine çeker. Sevgi güçtür, çünkü sahip olduklarımızı en güzel şekilde kat kat artırır ve insanlığın kör bencilliklerinin etkisinde nesillerinin tükenmemesini sağlar. Sevgi için yaşar ve sevgi için ölürüz. Sevgi Yaratıcıdır ve Yaratıcı da sevgidir. Bu güç, herşeyi açıklar ve hayata anlam katar. Sevgi, evrende insanın gerektiğinde kullanmayı bilmediği için, belki de ondan korktuğu için çok uzun süredir görmezden geldiği bir değişkendir. Sevgiyi görselleştirmek için benim meşhur denklemimi kullandım ve basit bir yer değiştirme yaptım. E = mc2 denkleminini kullanarak, dünyayı şifalandıran enerjinin, ışık hızının karesi ile sevginin çarpılmasından elde edildiğini kabul edersek, sevginin en güçlü enerji olduğu sonucuna varırız, çünkü bu enerjinin sınırı yoktur. İnsanlığın, evrende aleyhimize dönen diğer enerjileri kullanması ve kontrol etmesindeki başarısızlığından sonra, kendimize acil olarak başka bir enerji çeşidi bulmamamız gerekiyor. Türümüzün devam etmesini istiyorsak, hayatın anlamını arıyorsak ve üzerinde, hissedebilen her canlının yaşadığı bu dünyayı kurtarmak istiyorsak, SEVGİ yegane cevaptır. Belki de, gezegenimizi mahveden nefreti, bencilliği ve açgözlülüğü tamamen ortadan kaldıracak bir sevgi bombası yapmaya henüz hazır değiliz. Ancak, herkesin içinde ortaya çıkarılmayı bekleyen küçük ama güçlü bir sevgi jeneratörü var. Sevgili Lieserl, bu evrensel enerjiyi vermeyi ve almayı öğrendiğimizde, sevginin herşeyin üstesinden gelebileceğini, herkese ve herşeye aktarılabileceğini kanıtlamış olacağız. Çünkü sevgi hayatın özüdür. Hayatım boyunca senin için sessiz sessiz çarpan kalbimin içindekileri sana söyleyemediğim için büyük bir pişmanlık duyuyorum. Belki özür dilemek için çok geç, ama zaman göreceli olduğuna göre, seni sevdiğimi söylemek istiyorum ve bana asıl ve tek cevabı bulmama yardımcı olduğun için teşekkür ederim!. 
Baban, Albert Einstein“

04 Mart 2017

Sorarsan... Herkes iyi, herkes dürüst, herkes büyük! İyi de bu dünya neden böyle kötü, böyle yalan, böylesine küçük?

24 Şubat 2017

Yolunda gitmeyen bir hayatla ilerlemeye çalışmak, lastiği patlak bir aracın jantları üzerinde herşeyi hissederek gitmesi gibiydi. Uyandığın her sabah ise dünün aynısı.

23 Şubat 2017

Alımlı vücudunu büzüp koymuşlar senin. Canım, cancağızım, omuzların kısılmış evvelde bir zaman. Daha sen küçükken aklına, seninle birlikte büyüyen, yıllar içinde etine kaynayan, artık bir organın sandığın, yanıldığın bir korku konmuş, iki gözüm, kereveti kurmuşsun, üzerine çıkanlar, tepinenler, evi zannedenler olmuş. 
Çok para kazansan, bütün dolmaları sarsan, bütün ülkelere bilet alsan da bitmiyor,  gitmiyor içinden, bütün pilileri düzgün ütülesen. Haksızlık edilmiş bir kız çocuğu var karnının içinde; silahsızken yakalanmış. Kendini sevdirmek için bir şey daha, hep birşey daha yapmak zorunda olan küçük kız yerleştirmişler senin içine. Kimse seni sevmeyecek istediğin şeyleri yapsan. Şimdi kapıyı çeksen çıksan, o adama, o kadını tam da aklından geçen cümleyi kursan, bu sabah fazla renkli bir etek giysen, biraz yüksek sesle gülsen, yalnız başına Meksika'ya gitmeyi planlasan...Tatlı kardeşim, ispatlayamayacağın cinayetler işlenmiş, damlaya damlaya göl olmuş can. Durmuş. Canını emmişler baştan, daha evvelden, çocukluktan.

14 Şubat 2017

Bir Soğuk Bahar hasreti...

Kentlerde yaşayan yüz binlerce insan, üzerinde yaşadıkları küçücük toprak parçasını doğal şeklinden çıkarmak için ellerinden geleni yapmışlardı. Kaldırım taşlarıyla döşenen yerler, yeni yeni filizlenmeye başlayan bitki örtüsünü silip süpürmüşler, ağaçları kesmiş, kuşları ve başka hayvanları kaçırmışlardı. Bacalardan petrol, kömür kokusu tütüyordu. Ne var ki, bahar, kentte bile olsa, yine bahardı...

Dışarıda yakıcı bir güneş vardı. Bulvarların üzerindeki ufak yeşil alanlarda olduğu kadar kaldırım taşlarının arasından da otlar büyüyor, kazamadıkları her yerde tekrar bitiveriyordu. Söğütler, yabani kiraz ağaçları, kayın ağaçları hoş kokularını etrafa yayıyorlardı. Ihlamur ağaçlarının tomurcukları patlamak üzereydi. Güvercinler, kargalar, serçeler bahar sevinci içinde yuvalarını hazırlıyorlar, sinekler ise güneşin ısıttığı duvarların üzerinde vızıldıyorlardı. Her şey mutlu ve her yer sevinç içindeydi. Kuşlar, bitkiler, böcekler, çocuklar...

13 Şubat 2017

Nazım Hikmet karısı Piraye'ye şöyle yazıyordu mektuplarının birinde;
"Seni nasıl seviyorum biliyor musun? Ot yağmuru nasıl severse, ayna ışığı nasıl severse, balık suyu ve insan ekmeği nasıl severse, sarhoşun şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, annenin çocukları, çocukların anneleri sevdikleri gibi, Lenin'in inkılabı ve inkılabın Marx'ı sevdiği kadar..."
Yine o mektuplarından birinde; "Çıkarsam ve sana kavuşursam, bu öyle dayanılmaz bir saadet olacak ki gebereceğim diye korkuyorum", diyordu.
Oysa öyle olmadı. Kavuştular ve ne oldu ise oldu, ayrıldılar. Adını kol saatinin kayışına tırnağı ile kazıdığı Piraye ile 17 yıl boyunca mektuplaşır Nazım Hikmet. 518 mektup...
Daha sonra, dayısnın kızı Münevver'le en sonda Vera'ya aşık olur ve Vera'nın kollarında ölür.
Nazım aşka aşıktı.

10 Şubat 2017

Aramızdaki En Kısa Mesafe

Bir bulut gibi yanağımızı okşayıp geçen incecik bir nefestir, ağrı bırakır geride, sessizlik bırakır, her şeyi daha da bir uzaklara sürükler. Gidersin gidersin bitmez, bir koku olur kaybolur, bir ses olur duyulmaz, bir bakış olur silinir, oradasındır sadece. Baktıkça uzaklaşır uzaklaşır uzaklaşır. Kendini bölersin dilim dilim birbirine ekleyip de yaklaşayım diye. Bölündüğünle kalırsın. Ulaşamazın. isteksiz yapılmış bir iltifat gibidir, parlar ve söner yakar ve uyuşturur, hiç kapanmaz...

05 Şubat 2017

Dipten notlar: 
"Dün geçmişte kalırken, yarına yeni yüzler ve yeni sözlerle varılır. Ama her yüz dünün acılarını kırışıklarla taşır ve her sözün bağrında da yarım kalmış hayaller saklıdır. Geçmiş bitmemiştir, şarkıların, resimlerin ve umutların içinde sonsuz bir nehir gibi yenilenerek akar. Zamanın İzinde, bizi o nehrin sert kıvrımlarına götürür ve ışığın suda parladığı kısa anlara daldırıp çıkarır. "


Geride kalan hatıraları özleriz. Eski sevgilimizi özleriz. Yaşamını yitirmiş bir aile büyüğünü özleriz. Keyifli anlar geçirdiğimiz çıkmaz sokakları özleriz. Uzaklara göçüp giden dost sesini özleriz. Sahici bir geçmiş sonsuz bir gelecekten daha iyi olabilirdi halbuki. Bundandır geçmişe takılıp kalmamız. 

03 Şubat 2017

-Parnasyen misiniz yoksa sembolist misiniz? -Bülbül gibiyim. Şakıyorum.
"Öyle mi! Bugün sizden neden nefret ettiğimi bilmek istiyorsunuz demek. Hiç kuşkusuz, sizin anlamanız benim açıklamamdan daha güç olacak; çünkü, bana kalırsa, siz karşılaşılabilecek kadın duyarsızlığının en güzel örneğisiniz..."

01 Şubat 2017

Kaybolma Kılavuzu

Bütün dünyayı kazanmış ama ruhunu kaybetmiş bir insan gerçekte ne kazanmıştır? Bir başka açıdan bakıldığında, önemli olan bütün dünyayı kaybetmek, onun içinde kaybolmak ve bütün bu aşamalardan sonra ruhunu bulmaktır.

31 Ocak 2017

Sözüm kalbimden, süssüz, kısadır. Hayatlarında bir kere bile hakikaten sevilmemiş, sevmemiş insanların kopkoyu kötülüklerince esir alındık. Bir yanımız bahar bahçe değil artık. Her yanımız yaprak döküyor. Yapabildiğimiz, yaprakları süpürmek, döküleceklere yer açmak. Bu kadar. Güzel bildiğimiz kim varsa koparıp alıyorlar bizden. Hayallerimiz, arzularımız, umutlarımız yırtılıp kırılıp dökülüp saçılıyor her seferinde. Yama tutmuyor, yapıştırmak kâr etmiyor. Güzellere ve onların canlarına, toprağa ve hakikate borcumuz artıyor: 
Ömür. Kapkara gökle kuşatılmış bu dünyadan gitmeden az evvel Gülten Akın'ın dediğidir: "Ucu kaybolursa bir çile nasıl sarılır?" 
 Şair sözüne pek kıymet vermediğimizden olsa gerek hepimize öğüdü bu dizeleri ciddiye almıyoruz. Cevabı, biliyoruz: Sarılmaz. Ucu kaybolmasın diye tutmak, beraber sarmak gerekir. Ama biz zaten ta baştan o çilelerde ayrışmışız, ayrıştırılmışız. Suskunluğumuzun kökeni buradadır en çok. Oysa yine şairin dediğidir: 
 "tarih bile reddedecek utançla sustuğumuzu"



25 Ocak 2017

Felek dediğinin çarkı bile yok artık. Bırak içinden geçmeyi. Yanıyorsun, boğuluyorsun, vuruluyorsun, aldatılıyorsun.
Öfken acının önüne geçiyor, hissiz bir ruha dönüveriyorsun. Birine açıklama borçluysanız eğer, kalbinizle değil dilinizle ödersiniz.

24 Ocak 2017

"Odandan çıkman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle... Dinleme bile, sadece bekle... Bekleme bile, gerçekten sakin ve yalnız ol. Dünya özgürce sunacaktır kendini sana... Maskesinden sıyrılmak için başka seçeneği yok, huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine..."

"Bir gün, güney illerimizden birinden bir köylü yurttaşımızı getirip tutuklamışlardı. Suçu, devrimci öğrencilere yataklık etmekti. Mahkemeye çıkınca yargıç sormuş:

- Anayasa'yı tağyir,tebdil ve ilga ettin mi?
- Efendim?
- Oğlum, yani savcı diyor ki, Anayasa'yı tağyir,tebdil, ilga etmişsin, ne diyorsun?
- O dediğinizden hiç yapmadım komutanım...
Yargıç dayanamayıp suçun niteliğini açıklamış:
- Oğlum, Anayasa'yı ihlal ettin mi?...
Yanıt şöyle gelmiş:
- Efendim, biz köylüyüz. Ne anlarız Anayasa'dan. İhlal edilmişse şehirliler etmiştir..."

23 Ocak 2017

Erkek kadına dedi ki: 
- Seni seviyorum, 
ama nasıl? 
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp 
parmaklarımı kanatarak 
kırasıya, 
çıldırasıya... 
Erkek kadına dedi ki: 
- Seni seviyorum, 
ama nasıl? 
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz, 
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz 
yüzde hudutsuz kere yüz... 
Kadın erkeğe dedi ki: 
- Baktım 
dudağımla, yüreğimle, kafamla; 
severek, korkarak, eğilerek, 
dudağına, yüreğine, kafana. 
Şimdi ne söylüyorsam 
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana... 
Ve artık 
biliyorum: 
Toprağın 
Yüzü güneşli bir ana gibi 
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini... 

Fakat neyleyim 
saçlarım dolanmış 
ölmekte olanın parmaklarına 
başımı kurtarmam kâbil 
değil! 
Sen 
yürümelisin, 
yeni doğan çocuğun 
gözlerine bakarak...
Bizi yok eden hayatlar var hayatta, bir de bizi büyüten acılar. Eksilen küllerin yerine yenisini koyamadığımız bu ahir ömürde hergün biraz daha eksiliyoruz. Büyüyen kaygılarımızda cabası.

15 Ocak 2017

İyi ki doğdun Nâzım

Kılıcı kalem, sevdası kalem, inancı kalem,
Şose boyunda bir devrim,
Bursa'da mahpus.
Adın yasak, kelimelerin tutsak
Varsın vatan haini sen gibi olsun evlat
Aşk'ı senden, sevdayı senden öğrenen nice kullar var
Sana hasret bir buruk edebiyat...
Şunu esas olarak kabul etmeliyiz ki insanların hemen ekserisi yalnız kendilerini düşünürler. Dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların, bayağıların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir. İlk bakışta insana bir kurnazlık ve akıllık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır. Çünkü dünyada bir insanın başka bir insanın yardım ve alakasına muhtaç olmadan yaşaması mümkün olamayacağına, hatta en kötü hayvanlarda bile birbirlerine yardım hissi mevcut bulunduğuna göre, sadece kendini düşünmek ve başkalarının da böyle yapmasını istemek kendi kendisinin kuyusunu kazmaktır. İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek…

Sabahattin Ali / Mektuplar

12 Ocak 2017

Bugün hava güzel
Bilinçdışı gökbilimde bile 
Sen, sıcak kazıbilim, geleceğini
Anladım.
İlk'tin.

09 Ocak 2017

Bilirim, hele bir düşmeye gör hasretin halisine, 
hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek, 
yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
Yel değirmenleri ile dövüşülecek...

06 Ocak 2017

Sana olan heyecanım fütursuzca aklıma gark eylediyse, bundandır yalın ayak dolaşan çocukların sokaklarındaki ani öpüşlerim.

03 Ocak 2017

 “Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.." 
Bunca ölüm, acı, hayal kırıklıklarının sona ermesi için zamanın mühürlenmesi mi gerekti? 
Yakınlarınızın bazen yakın olmadıklarınızın da mutsuzluklarına ortak olabilsek, yerinden çıkmış mıhı yeniden çaksak…
En azından gayret etsek ya...

02 Ocak 2017

“sev beni, alış bana
kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu
sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar“
Aşk iki kişilik bir örgütlenme hali.