08 Eylül 2013
Evlilik Üzerine..
Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için.. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum aynı zamanda da...
Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan... Nedir bu dayatmalar? Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'höt' dediğinde oturmalı kadın... Ya da yumuşatıyorlar. Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı...
Eğitimde de böyle.. Kadının çok okumuşu bilmişi olur muymuş, evde kalmakmış layıkı....
Esim benden 2 yas büyük; ne 'höt' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü... Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti.' Ooo Can bey kapmışınız çıtırı ' esprilerine muhatap dahi oldum. Eşim üç üniversite bitirdi; ben bir taneyi 9 senede bitirdim..Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...
"Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır" der Halil Çibran...
Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi,ben dinlerken o konuştu 17 sene. O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o " haklısın bir tanem..." dedik, Öfke bitip fırtına durulduğunda " ama bi de böyle düşün " de dedik fikrimizi savunurken. Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, aynı amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta...Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon , kim bu saatte arayan karsı cins diye sorgulamadık da ama... Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven' ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima... Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede... Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktık... Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bir gece, misafir odasında... Gece yarısı kapı açıldı, eşim; 'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu. Kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim buz gibi bir sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı, elinde yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde 'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...
Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yatma saatine kadar sürecek... Ve bence doğrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç... Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...
Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktık o listede... Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Ne de olsa bizim oyunumuz du oynanan... Evlilik; hesapsız içine alınması gereken bir oyun bence... Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle... Sadece gönlünüzden geçtiğince...
Dediği gibi Ataol Behramoğlu' nun ; ' Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana..."
CAN DÜNDAR
Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan... Nedir bu dayatmalar? Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'höt' dediğinde oturmalı kadın... Ya da yumuşatıyorlar. Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı...
Eğitimde de böyle.. Kadının çok okumuşu bilmişi olur muymuş, evde kalmakmış layıkı....
Esim benden 2 yas büyük; ne 'höt' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü... Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti.' Ooo Can bey kapmışınız çıtırı ' esprilerine muhatap dahi oldum. Eşim üç üniversite bitirdi; ben bir taneyi 9 senede bitirdim..Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...
"Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır" der Halil Çibran...
Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi,ben dinlerken o konuştu 17 sene. O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o " haklısın bir tanem..." dedik, Öfke bitip fırtına durulduğunda " ama bi de böyle düşün " de dedik fikrimizi savunurken. Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, aynı amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta...Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon , kim bu saatte arayan karsı cins diye sorgulamadık da ama... Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven' ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima... Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede... Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktık... Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bir gece, misafir odasında... Gece yarısı kapı açıldı, eşim; 'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu. Kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim buz gibi bir sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı, elinde yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde 'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...
Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yatma saatine kadar sürecek... Ve bence doğrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç... Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...
Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktık o listede... Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Ne de olsa bizim oyunumuz du oynanan... Evlilik; hesapsız içine alınması gereken bir oyun bence... Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle... Sadece gönlünüzden geçtiğince...
Dediği gibi Ataol Behramoğlu' nun ; ' Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana..."
CAN DÜNDAR
06 Eylül 2013
Görmem mi sanırsın; sesi kısık gözlerinin nicedir... dudakların buselere sağır... Oysa ben, haykırmak için sesine, solumak için nefesine muhtacım.
Bilsen neler verirdim bakışlarından o kederi silebilmek, sana itimadın hazzını yeniden verebilmek için... Lakin öyle bir tufana yakalandık ki, birbirimize kavuşmak için çekiştirdiğimiz kement boğuyor bizi... Mübadele garında saadet ülkesine kesilmiş iki "açık" biletle mecalsiz bekleşiyoruz. Kudretim olsa, seni bu harabe istasyondan kapar, koştukça yelelerinden takvim sayfaları uçuşan bir kısrağın terkisine attığım gibi, o çok sevdiğin ihtişam romanlarının mağrur asrına taşırdım. Soyunurduk bütün o delik deşik kostümlerimizden, boyası akmış maskelerimizden... mecburi rollerimizden...
"Devamsızlık yüzünden" tarihten kovulmuş iki muzip çocuk gibi, azad olurduk kendimizden... Benim boynumda alıçtan kolyeler, senin tebessümünde sümbülden gamzeler; çözüp dudaklarımızın mührünü, iç çekişlerimizi toprağa gömer, her akşam ilk sana gülümseyen yıldızına ip dolayıp keyifle ayaklarımızı sallandırırdık dünyaya....
Dilimizde, "kavuşmanın tadını/ ayrılık feryadını" taşıyan bir şarkıyla... Uşşak makamında...
Can Dündar
Bilsen neler verirdim bakışlarından o kederi silebilmek, sana itimadın hazzını yeniden verebilmek için... Lakin öyle bir tufana yakalandık ki, birbirimize kavuşmak için çekiştirdiğimiz kement boğuyor bizi... Mübadele garında saadet ülkesine kesilmiş iki "açık" biletle mecalsiz bekleşiyoruz. Kudretim olsa, seni bu harabe istasyondan kapar, koştukça yelelerinden takvim sayfaları uçuşan bir kısrağın terkisine attığım gibi, o çok sevdiğin ihtişam romanlarının mağrur asrına taşırdım. Soyunurduk bütün o delik deşik kostümlerimizden, boyası akmış maskelerimizden... mecburi rollerimizden...
"Devamsızlık yüzünden" tarihten kovulmuş iki muzip çocuk gibi, azad olurduk kendimizden... Benim boynumda alıçtan kolyeler, senin tebessümünde sümbülden gamzeler; çözüp dudaklarımızın mührünü, iç çekişlerimizi toprağa gömer, her akşam ilk sana gülümseyen yıldızına ip dolayıp keyifle ayaklarımızı sallandırırdık dünyaya....
Dilimizde, "kavuşmanın tadını/ ayrılık feryadını" taşıyan bir şarkıyla... Uşşak makamında...
Can Dündar
05 Eylül 2013
04 Eylül 2013
Kırmızı Vosvos
Kırmızı Vosvos az ötede duruyordu. Gökyüzünde tek yıldız yoktu.
“…küçükken kırmızı Vosvosları sayıp fal tutardı. Galiba gündüz
doksan dokuz tane kırmızı Vosvos sayıp, gece de yatmadan on
tane yıldız sayarsan dileğin gerçekleşiyormuş. Ne acayip bir fal,
şimdi kimse tutamaz, kırmızıyı bırak, o kadar Vosvos kaldı mı yollarda?”
“…küçükken kırmızı Vosvosları sayıp fal tutardı. Galiba gündüz
doksan dokuz tane kırmızı Vosvos sayıp, gece de yatmadan on
tane yıldız sayarsan dileğin gerçekleşiyormuş. Ne acayip bir fal,
şimdi kimse tutamaz, kırmızıyı bırak, o kadar Vosvos kaldı mı yollarda?”
01 Eylül 2013
Ateşi gözlerinden almıştım
Eylül senle birlikte yağmurları da götürdü
Küle dönerim
Gözlerin zülfün telinden bir tuzaktı
Kınından çıkmış pusuda bir bıçaktı
Ellerinin suskun soğukluğunda
Bozkır çalıları gibi kararıp kaldım ara yerde
Tutunduğum dağla sustum
Dağ gibi sustum
Artık tamamlanmıştır yalnızlığım
Düşlerimin uçuruma sürüklendiği yerdeyim
Şimdi yanımda olsan
Ellerin gezinseydi alnımın sürgün çizgilerinde
Acılarım böyle koymazdı bana
Sevinç şarkıları terketmezdi
Keder denizinde boğulmazdım
Kalbim; buz dağı
Sen yanımda olsaydın üşümezdim
Yüreğimin gün gören yerinde gül büyüteceğim
Bir gülümsemeyle yüzüme taşıyacağım
İki damlacık kirpiklerime tırmanacak sevinçten
Ne iyi etmişim diyeceğim
Doğacak günü beklemekle
Ne iyi
Gök gözlerinde halaya dursun diye kırlangıçlar
Kederi ve kahrı bir su iştahıyla yenerek
Yeşertsin diye bu yürek
Güneşli bir günde bekleyeceğim gelişini
Güneşli bir günde
Küle dönerim
Gözlerin zülfün telinden bir tuzaktı
Kınından çıkmış pusuda bir bıçaktı
Ellerinin suskun soğukluğunda
Bozkır çalıları gibi kararıp kaldım ara yerde
Tutunduğum dağla sustum
Dağ gibi sustum
Artık tamamlanmıştır yalnızlığım
Düşlerimin uçuruma sürüklendiği yerdeyim
Şimdi yanımda olsan
Ellerin gezinseydi alnımın sürgün çizgilerinde
Acılarım böyle koymazdı bana
Sevinç şarkıları terketmezdi
Keder denizinde boğulmazdım
Kalbim; buz dağı
Sen yanımda olsaydın üşümezdim
Yüreğimin gün gören yerinde gül büyüteceğim
Bir gülümsemeyle yüzüme taşıyacağım
İki damlacık kirpiklerime tırmanacak sevinçten
Ne iyi etmişim diyeceğim
Doğacak günü beklemekle
Ne iyi
Gök gözlerinde halaya dursun diye kırlangıçlar
Kederi ve kahrı bir su iştahıyla yenerek
Yeşertsin diye bu yürek
Güneşli bir günde bekleyeceğim gelişini
Güneşli bir günde
Renkler
Renkler Kahverengi, adı üstünde,
Kahvedir.
Ağaçlar kahverengidir aynı zamanda,
Ve ahşap kahverengidir, toprak,
Sarıdır bazı çiçekler,
Ki en güzelleri bence,
Sonbaharda yapraklar,
Ve kızgın öğlen güneşidir,
Kırmızı her şeyden önce,
Kanın rengidir.
Ve kan bana hayatı hatırlatır,
Yeşil bir başkadır.
Çimen kadar uysal,
Yaprak kadar güzel,
Beyaz barış kadar buluttur,
Huzur kadar pamuk.
Boş bir sayfa kadar boş.
Gri, sadece adıyla bile,
Kasvete sürükleyebilir beni,
Yağmur bulutları gibi,
Ve arka sokaklar kirli,
Ve beton rengi,
Ağlamaklıdır gri.
Siyah karanlıktır sadece.
Karanlık ışıksızlıktır.
Işıksız olmaksa,
Hiçbir şey olmasa bile,
Özgür olmaktır bence.
Mavi tüm renkler arasında,
En sevdiğimdir benim.
Sağında göremezsin,
Solunda da.
Ama başını kaldırınca yukarı,
Masmavidir gökyüzü,
Ve altında deniz varsa,
Gökten de mavi,
Hayat güzeldir işte.
Diyarbakır - Sanat Sokağı
Dünya Barış Günü
Çocuğun gördüğü düştür barış, annenin gördüğü düştür barış,
ağaçlar altında sevdalıların sevda sözleridir barış;
ağaçlar altında sevdalıların sevda sözleridir barış;
30 Ağustos 2013
30 Ağustos
Tek zafer insanın haklı gururu olsun, savaşların, ölümlerin olmaması üzerine bir dünya için, barış için kutlu olsun..
28 Ağustos 2013
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim
25 Ağustos 2013
Bazen bir not
Bazen susarsın, anlamlar yüklediğin bir not, bir kağıt parçası avutur seni, hayatının en güzel zamanlarının özeti film şeridi gibi elinden bu kağıt parçalarıyla geçer.
Peki bunun farkında olmak,yaşlı bir Kızılderililin dediği gibi hayatın bize sunamadıklarını mı sunar? Yaşlı bir Kızılderili ne kadar yanılabilir?
Senle her yere döküle bilirdik, çünkü senle her yerdeydik ".. her yerden hiçbir yere gidilmez ama her yerden tek bir yere bile uzak kalınmaz.. tek bir yere.. tek bir yerde olmak için her yerde olmaya razı olanlar içindir masallar.. bir yerde tek olsan da tek bir yerde olmak için katlanılır gerçeğin zamanına.. insan en az bir kağıt kadar katlanmalıdır zamana.. yoksa kötü bir şiir yazılır "eyvallah" adında.. okunsa da, okunmasa da.. taşı anlatan-yolsuz-bitmeyen bin suskunlukluk bir şiir..
Bazen bütün koşullar uygunken bile ölemezsin, 24 saat önce yaşananları hayal meyal hatırlayıp, yaşadığın en büyük acının o ana ait olduğunu düşünür ve çaresiz beklersin. Tanımadığın, seçemediğin bir kaç yüz, iyi niyetli bir şekilde dibe girdiğin batakta o malum soruyu sorar; İyi misiniz? Cevap çok kolaydır aslında, fakat iki dudağınızın arasından çıkacak o malum cümle için gücünüz kalmamıştır. Bu hayatta iyi insanların var olduğuna, gözünüzü açıp ayıldığınızda anlarsınız. Kimi zaman acıların aşk'a karışınca dünyanın kaç bucak olduğunu da anlarsın. Yare ulaşmak, haykırmak istersin, sarılıp tüm dertlerini yardan başka kim alabilirdi peki o an?
Kaçış
Bundan başka bir şey değildi aşkımız:
gider, dönerdi gene ve bize
gözleri kapalı, uzak, çok uzak
mermerleşmiş bir gülümseme getirirdi
yitik sabahın otunda
garip bir deniz kabuğu
ruhumuzun inatla açıklamaya çalıştığı.
Bundan başka bir şey değildi aşkımız:
sessizce yoklardı çevremizde ne varsa,
açıklamak için ölmek istemeyişimizi
bunca coşkuyla.
Ve tutunduysak başkalarının bellerine,
var gücümüzle sarıldıysak boyunlarına,
soluğumuz karıştıysa
bir başkasının soluğuna,
ve yumduysak gözlerimizi, bundan başka
bir şey değildi:
bu derin acıydı yalnız, tutunabileceğimiz,
kaçışımızda
Yorgo Seferis
Çeviri: Cevat Çapan
gider, dönerdi gene ve bize
gözleri kapalı, uzak, çok uzak
mermerleşmiş bir gülümseme getirirdi
yitik sabahın otunda
garip bir deniz kabuğu
ruhumuzun inatla açıklamaya çalıştığı.
Bundan başka bir şey değildi aşkımız:
sessizce yoklardı çevremizde ne varsa,
açıklamak için ölmek istemeyişimizi
bunca coşkuyla.
Ve tutunduysak başkalarının bellerine,
var gücümüzle sarıldıysak boyunlarına,
soluğumuz karıştıysa
bir başkasının soluğuna,
ve yumduysak gözlerimizi, bundan başka
bir şey değildi:
bu derin acıydı yalnız, tutunabileceğimiz,
kaçışımızda
Yorgo Seferis
Çeviri: Cevat Çapan
23 Ağustos 2013
22 Ağustos 2013
Anlıyorum
Düşerse gönlün derde elinde olmayan sebeplerle
Görürüm bazen istemediğim halde
Yalnızın adı yok gecenin bu saatinde
Beynimi kemiren birşeyler var ki
Nedensiz sorgusuz giriyor kafama
Uykularım umutlarım zehir oluyor bana
Şimdi seni anlıyorum gecenin bu saatinde
Umutlar tükenip birgün, kalırsın çaresiz ve üzgün
Tesadüf olamaz bugüne kadar geçen gün
Yalnızın adı yok, gecenin bu saatinde
Yalnızlık görünmez kaf dağından
Gökyüzü kayarken başucundan
Samyeli eserken boş odandan
Çalarsın kim bilir kimin aklından
Pilli Bebek
Görürüm bazen istemediğim halde
Yalnızın adı yok gecenin bu saatinde
Beynimi kemiren birşeyler var ki
Nedensiz sorgusuz giriyor kafama
Uykularım umutlarım zehir oluyor bana
Şimdi seni anlıyorum gecenin bu saatinde
Umutlar tükenip birgün, kalırsın çaresiz ve üzgün
Tesadüf olamaz bugüne kadar geçen gün
Yalnızın adı yok, gecenin bu saatinde
Yalnızlık görünmez kaf dağından
Gökyüzü kayarken başucundan
Samyeli eserken boş odandan
Çalarsın kim bilir kimin aklından
Pilli Bebek
Gidiyorum bu!
Aklıma yeni fikirler boca olunca
Bazen çok terliyorum, bazen ise kan!
Karadut Sochi' deyken… -yeni öğrendim-
Maalesef seni çok özlüyorum ben!
Ahh Muhsin
Bazen çok terliyorum, bazen ise kan!
Karadut Sochi' deyken… -yeni öğrendim-
Maalesef seni çok özlüyorum ben!
Ahh Muhsin
19 Ağustos 2013
Zaman&Gece
Bu gece diğer gecelerden biraz daha farklıydı
Umut yalnızdı, umut çaresiz
Zamanın durması için gereken savaşın verilmesi gerekliydi
Ya da zamanı hızlandıracak formülün artık bulunması gerekti
Hayallerin zamana karışıp, uzaklara gitmesi zira can sıkıcıydı
Canın, cananın uzaklara gitmek için yola çıkmışken üstelik
Yol zamanın bir fonksiyonu değildir,hız yolun zamana bölünmüş halidir.İvme,sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez,yolda olmak,bir hıza sahip olmayı gerektirir.
Aksi durum yolda durmaktır.
Durmak sıkıcıdır.
Yolda durmak,yolda olmak anlamına gelmez
Yolun bittiği yerde durulmaz,ya önce durulur ya durulmaz.
Yolun kenarından renksiz duru sular akar,o sularda balıkta vardır.
Yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak,diğeri bej olabilir,su aktığı yerin rengine birinmez.
Ama sana öle geliyor.
Ayrıca;
YOL BİTMEZ...
O LABİRENTİN DUVARIDIR,
YOL ASLA BİTMEZ...
Umut yalnızdı, umut çaresiz
Zamanın durması için gereken savaşın verilmesi gerekliydi
Ya da zamanı hızlandıracak formülün artık bulunması gerekti
Hayallerin zamana karışıp, uzaklara gitmesi zira can sıkıcıydı
Canın, cananın uzaklara gitmek için yola çıkmışken üstelik
Yol zamanın bir fonksiyonu değildir,hız yolun zamana bölünmüş halidir.İvme,sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez,yolda olmak,bir hıza sahip olmayı gerektirir.
Aksi durum yolda durmaktır.
Durmak sıkıcıdır.
Yolda durmak,yolda olmak anlamına gelmez
Yolun bittiği yerde durulmaz,ya önce durulur ya durulmaz.
Yolun kenarından renksiz duru sular akar,o sularda balıkta vardır.
Yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak,diğeri bej olabilir,su aktığı yerin rengine birinmez.
Ama sana öle geliyor.
Ayrıca;
YOL BİTMEZ...
O LABİRENTİN DUVARIDIR,
YOL ASLA BİTMEZ...
18 Ağustos 2013
16 Ağustos 2013
Piyanistin günlüğü
Bizi yaralarsanız kanamaz mıyız?
Bizi gıdıklarsanız gülmez miyiz?
Bizi zehirlerseniz ölmez miyiz?
…
Ve bize karşı yanlış davranırsanız,
intikam almaz mıyız?
Bizi gıdıklarsanız gülmez miyiz?
Bizi zehirlerseniz ölmez miyiz?
…
Ve bize karşı yanlış davranırsanız,
intikam almaz mıyız?
15 Ağustos 2013
Eksik Bir Şey
Bir gün o eksiklik yerini kocaman bir umuda bırakır, tutunacağın dalın budağın olur.
Dönüştüğün duygunun adını koyacağın bir anlam aramaya başladığında da dalın budağın kırılır. Bir bakmışsın umudun karşında, aranızda koca bir deniz, denizin üstünde umutlarını taşıyan gemiler, gemilere yüklediğin anlamlar...
O gemi gelecek be karadutum.
14 Ağustos 2013
Devrim unutulmaz!
Hakim:"Cezaevinde açtığınız tünelden çıkardığınız toprağı ne yaptınız?"
Mahir Çayan:"Topraksız köylüye dağıttık”
Unutmadık sizi, unutturmayacağız.
Mahir Çayan:"Topraksız köylüye dağıttık”
Unutmadık sizi, unutturmayacağız.
06 Ağustos 2013
Aylak değil Yalnız adam!
Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?
04 Ağustos 2013
Yolcu
Keşke daha yüz pencere olsa da,
yüzünü de açsak
Pencereyi kapatma,
Pencereler kapandığı için belki de...
Bunun için fena olduk,
Senin bir dalgan varmış hani.
Daha güzel, daha haklı insanlar,
O dalgayı kaybetme...
yüzünü de açsak
Pencereyi kapatma,
Pencereler kapandığı için belki de...
Bunun için fena olduk,
Senin bir dalgan varmış hani.
Daha güzel, daha haklı insanlar,
O dalgayı kaybetme...
Hürriyet
Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!
Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!
Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
29 Temmuz 2013
Bir Çingene Günlüğü
Tanrı yeryüzüne geldiği zaman çingenelerle anlaşamaz ve bir sonraki uçakla geri döner. Bu benim hatam değil..
Bir dönüm noktası belirle ve herşeye yeniden, yeniden başla Leyla
Bir dönüm noktası belirle ve herşeye yeniden, yeniden başla Leyla
28 Temmuz 2013
Araftayım
Araftayım, bir pazar yalnızlığı bir gri pazartesi başlangıcı gibi duran insanların uzağında, benim gibi bir bahar başlangıç telaşı bir iğde kokusuna bulanmış bir bahar başlangıcı telaşı yaşayan insanların arasında
22 Temmuz 2013
Aylak Adam
“Yalnızlık insan duygusunun en derindeki gerçeğidir. Yalnız olduğunu bilen ve bir başkasını arayan tek varlık insandır… Yalnızlık duygusu hem bir ceza hem bir aramadır, bir sürgün cezası olduğu kadar sanki o sürgünden artık kurtulacağımızı duyuran bir durumdur. İnsan yaşamının tümü bu diyalektiğin etkisi altındadır.”
10 Temmuz 2013
Hasret
Demir parmaklıklar arkasında kalan bir gölgeydim,
Dört mevsim hasret kaldım gün ışığına
Gün hep doğdu, saatler, günler hep geçti,
Fark edilen soğuk nemli duvarlardı
Oysa bahar hep geliyordu, çocuklar büyüyordu
Güney'den gelen Karayel, en küçük balıkçı teknelerini avlıyordu
Her estiğinde daha da yalnız kılıyordu nemli duvarları
Duvarlar; türlü türlü hayatlar kazılıyordu
Her birinin hikayesi birbirine benziyordu
Onlar içeride biz dışarıda mutlumuyduk?
T.A.
Kim bilir orada hava nasıl, kim bilir neleri özledin. Biraz salakça olacak ama burası da çok boktan. Sanki herkes katil yada herkes yalnız, buradan çok fazla farkımız yok. Aslında var, biz daha geniş alanlarda yürüyüp daha fazla görüşme hakkına sahibiz. En büyük fark bu herhalde.
Dört mevsim hasret kaldım gün ışığına
Gün hep doğdu, saatler, günler hep geçti,
Fark edilen soğuk nemli duvarlardı
Oysa bahar hep geliyordu, çocuklar büyüyordu
Güney'den gelen Karayel, en küçük balıkçı teknelerini avlıyordu
Her estiğinde daha da yalnız kılıyordu nemli duvarları
Duvarlar; türlü türlü hayatlar kazılıyordu
Her birinin hikayesi birbirine benziyordu
Onlar içeride biz dışarıda mutlumuyduk?
T.A.
Kim bilir orada hava nasıl, kim bilir neleri özledin. Biraz salakça olacak ama burası da çok boktan. Sanki herkes katil yada herkes yalnız, buradan çok fazla farkımız yok. Aslında var, biz daha geniş alanlarda yürüyüp daha fazla görüşme hakkına sahibiz. En büyük fark bu herhalde.
05 Temmuz 2013
Kara Yazı
Yollarda kaldı gözümüz
Yere sürüldü yüzümüz
Böyleymiş karayazımız.
Çiçekler açılmaz oldu
Pınarlar içilmez oldu
Yar bize gülmez oldu
Böyleymiş kara yazımız.
Yalnız ona yar demiştik
Onda bir şey var demiştik
O bizi anlar demiştik
Böyleymiş kara yazımız.
Hey gönül gene bu gece
Kederim geceden yüce
Gel susalım beraberce
Böyleymiş kara yazımız
28 Haziran 2013
25 Haziran 2013
Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."
KAZIM KOYUNCU
KAZIM KOYUNCU
21 Haziran 2013
Delirmek
Ya gördüm neyleyim?!
İnsanlar vardı duvarın içinde.
Ya ben hep duvara konuştum
Ya da duvar değil konuştuğum, içinde insanlar var.
Nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar.
Bilmiyorum,
Belki de ben gerçekten delirdim...
Onlar haklı belki de.
İçinde değil duvarların insanlar...
Sadece arasındalar...
İnsanlar vardı duvarın içinde.
Ya ben hep duvara konuştum
Ya da duvar değil konuştuğum, içinde insanlar var.
Nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar.
Bilmiyorum,
Belki de ben gerçekten delirdim...
Onlar haklı belki de.
İçinde değil duvarların insanlar...
Sadece arasındalar...
19 Haziran 2013
Yalnızlık
her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında
tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir
kıymetini bilmelidir, dedi.
yalnızdır insan
hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke.
kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da.
insan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı
ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında.
ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var, dedi.
tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın
aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır, dedi
aşık olun!
gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı
nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi.
sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri..
tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir
kıymetini bilmelidir, dedi.
yalnızdır insan
hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke.
kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da.
insan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı
ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında.
ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var, dedi.
tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın
aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır, dedi
aşık olun!
gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı
nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi.
sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri..
18 Haziran 2013
17 Haziran 2013
İnadına direnmek ve inadına yaşamak
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını
acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile
içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, onların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı.
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...
Yılmaz Güney
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını
acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile
içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, onların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı.
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...
Yılmaz Güney
Eğilin
Daha adil bir dünya için, barış için, insan olduğumuz için direndik. Yeri geldi çapulcu olduk, eylemci, terörist olduk.
Ama yılmadık, yılmayacağız...
EĞİLİN - Hüsnü ARKAN
Bugün üstünüzden bir rüzgâr geçiyor
Kapar götürür bütün yalanları, eğilin, eğilin
Siler süpürür büyük kibrinizi, eğilin, eğilin
Burası orası değil artık efendi
Oralı buralı değil bu haziran
Yalnızca sevdalı, yalnızca sevdalı
Bugün üstünüzden bir bayrak geçecek
Yanar tutuşur, elden ele geçer, eğilin, eğilin
Siler süpürür büyük kibrinizi, eğilin, eğilin
Gözün aydın güneş, günaydın çapulcu
Bir ilkyaz sabahında uyanan bütün çiçekler birleşin.
Ama yılmadık, yılmayacağız...
EĞİLİN - Hüsnü ARKAN
Bugün üstünüzden bir rüzgâr geçiyor
Kapar götürür bütün yalanları, eğilin, eğilin
Siler süpürür büyük kibrinizi, eğilin, eğilin
Burası orası değil artık efendi
Oralı buralı değil bu haziran
Yalnızca sevdalı, yalnızca sevdalı
Bugün üstünüzden bir bayrak geçecek
Yanar tutuşur, elden ele geçer, eğilin, eğilin
Siler süpürür büyük kibrinizi, eğilin, eğilin
Gözün aydın güneş, günaydın çapulcu
Bir ilkyaz sabahında uyanan bütün çiçekler birleşin.
11 Haziran 2013
Üstelik elim hala sende.
Yine baş başa kaldık mı seninle? yine beni suçla, ben kendime çıkan bir yokuş olayım, sonra yine içerleneyim. Sevginin tanımını, aşk'ın anlamını tarihin tozlu raflarında ki şiirlerde arayıp durayım, en kötü şaraplarda teselli ararken yokluğunun farkına varmak yok mu? en kötüsü de bu olsa gerek.
Yalınayak anlarken bazı gerçekleri, sessizce evinde ağlamaya, "yalnız olmasaydık, yalancı olurduk" demeye var mısın..
Yalınayak anlarken bazı gerçekleri, sessizce evinde ağlamaya, "yalnız olmasaydık, yalancı olurduk" demeye var mısın..
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
10 Haziran 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)