"haykır acını ey halk! başeğme haykır!
bir yol kavşağındasın ve ancak
yaraların haykırışlarla onarılır
bir yol kavşağındasın ve senin
değişmek için çırpınıyor kaderin
kuşan alnında biriken o kara teri
sırtında şakırdayan kırbacı kopar
soluk al ışıldat o mazlum yüreğini
bak korlaştı acıların, kozalandı
ey halk! parçala şu nankör suskunluğunu başkaldır artık
sevginin ve öfkenin uğultusunu
bağrına vura vura taşırken sana
karşılık gözetmiyor bu gencecik insanlar
ne barbarın tehdidi ne dişleri kıran elektirik
dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir
bu direniş senin için ey halk
bu çığlık senin kollarınla yıkılsın şu köhne dünya
ve coşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı
bir yol kavşağındasın fakat mutlaka değişecek kaderin
bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda üşüyen çocuk
bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar
bunu bekliyor zincirin oyduğu bilek
bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan
bunun için en genç yerimizi ölümle tanıştırdık
kuşan kendini artık biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla
ey halk! haykır acını! bu kara dumanı dağıt"
namluların gölgesinde, binlerce yürek sahip çıktı sibel'e. komutan, binlerce el üzerinde, sarı bir yıldızın ışığıyla uğurlandı. halk, evladını bağrına bastı. şimdi sokakları yakıp kavuran, gökyüzüne asılı duran güneşin sıcağı değil. bir halkın öfkesi yakıyor şimdi zulmün bağrını. delikanlılılarımız, genç kızlarımız, üzerine dünyanın en güzel türküsünün adı işlenmiş kıpkırmızı fularlarını yüzlerine takıp, savurdukları ateş toplarıyla aydınlatıyorlar gecenin karanlığını. şimdi cenk mevsimidir. dağların heybetini alıp ardına yürüyenler, zından karanlığına direnenler, buca'da, ümraniye'de destan yazanlar ve yeni destanlara bilenenler, anadolu'nun her köşesinde zulmedenlerin düşlerini karabasanlara çevirenler binlerce sibel olup haykırıyorlar: "asıl siz teslim olun!"
10 Haziran 2013
07 Haziran 2013
Açlık Ve Öfke
Elveda, elveda çiftliğine, fethettiğin
gölgeye, o berrak dala,
kutsanmış toprağa,
öküze, elveda esirgenen suya,
elveda bayırlara, yağmurla gelmeyen
müziğe, o kupkuru
ve taşlı sabah kızıllığının solgun kemerine.
Juan Ovalle, sana elimi verdim, susuz eli,
taştan eli, duvardan ve kuraklıktan bir eli.
Ve dedim ki sana: beddua et o koyu kahverengi kuzuya,
o en merhametsiz yıldızlara, kurşun renkli bir diken gibi aya,
gelinsi dudakların kırılmış dallarına,
fakat dokunma insana, dökme henüz kanını insanın
dokunarak damarlarına, boyama henüz kumu kanla,
vadiyi yangınlar içinde bırakma düşmüş
atardamar dallarının ağaçlarıyla.
Juan Ovalle, öldürme. Fakat elin
yanıtladı beni: “Bu toprak
öldürecek, intikam almak
isteyecek geceleri, acılığında zehirden
bir rüzgârdır o yaşlı kehribar hava,
ve gitar benziyor bir suçlunun
sopasına, ve bir bıçaktır rüzgâr”
gölgeye, o berrak dala,
kutsanmış toprağa,
öküze, elveda esirgenen suya,
elveda bayırlara, yağmurla gelmeyen
müziğe, o kupkuru
ve taşlı sabah kızıllığının solgun kemerine.
Juan Ovalle, sana elimi verdim, susuz eli,
taştan eli, duvardan ve kuraklıktan bir eli.
Ve dedim ki sana: beddua et o koyu kahverengi kuzuya,
o en merhametsiz yıldızlara, kurşun renkli bir diken gibi aya,
gelinsi dudakların kırılmış dallarına,
fakat dokunma insana, dökme henüz kanını insanın
dokunarak damarlarına, boyama henüz kumu kanla,
vadiyi yangınlar içinde bırakma düşmüş
atardamar dallarının ağaçlarıyla.
Juan Ovalle, öldürme. Fakat elin
yanıtladı beni: “Bu toprak
öldürecek, intikam almak
isteyecek geceleri, acılığında zehirden
bir rüzgârdır o yaşlı kehribar hava,
ve gitar benziyor bir suçlunun
sopasına, ve bir bıçaktır rüzgâr”
02 Haziran 2013
Gezi Parkı
Sürprizlerle doludur bu ülke...
Ormanları yok ettin, ses çıkmadı...
Ama bir ağaç dalından gidersin...
Genelkurmay Başkanı’nı kapatırsın içeri...
Ordu komutanlarını, kuvvet komutanlarını hapse atarsın...
Kartondan ordu yaparsın...
Tam zafer sarhoşluğundayken sen...
Gezi Parkı’nda, annesi altını değiştirirken bir bebek gözükür, milyonlar bir anda ordu ordu düşer peşine...
Şaşırırsın...
Hukuku yıkarsın...
Yargıyı bitirirsin...
Savcı sen olursun...
Yargıcın yerine oturursun...
Ama gözyaşlarını sile sile balkonlarına çıkan o insanların yüreklerinde bir büyük mahkeme kurulur...
Mahkûm olursun...
Valin...
Emniyet müdürün...
Tomaların, panzerlerin, gaz bombaların, bölük bölük polisin...
Ama su şişesini yarım kesip mendili ile burnuna bağlamış genç kız yumruğunu salladı mı?..
Çuvallarsın...
İstediğin kadar gazetelere el koy...
Televizyonlara yalakaları oturt...
Patronu korkut...
Kendi kafana göre bir medya yarat...
Ama 30 milyon muhabiri, 30 milyon yazarı, 30 milyon kameramanı, 30 milyon editörü, 30 milyon genel yayın müdürü olan sosyal medya yayına geçti mi...
Çuvallarsın...
İstediğin kadar böl milleti...
Bir anda sarılır birbirine; Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı...
MHP’li, CHP’li, BDP’li, İP’li...
Ülkücü, solcu, sağcı, milli görüşçü, komünist, muhafazakâr...
Renklerini, farklılıklarını, kimliklerini bir kenara bırakıp el ele verdiler mi...
Afallarsın...
Bak...
Cumhuriyetin kurumlarını yıkabilirsin...
İlkelerine tekme atabilirsin...
Önderlerimizi aşağılayabilirsin...
Ama gaz bombaları altındaki o gençlerimizin yüreklerindeki ışığı söküp alamazsın... Yurdun dört bir yanında bir anda başlarını güneşe çevirdiklerinde...
Şaşırırsın...
Ormanları yok ettin, ses çıkmadı...
Ama bir ağaç dalından gidersin...
Genelkurmay Başkanı’nı kapatırsın içeri...
Ordu komutanlarını, kuvvet komutanlarını hapse atarsın...
Kartondan ordu yaparsın...
Tam zafer sarhoşluğundayken sen...
Gezi Parkı’nda, annesi altını değiştirirken bir bebek gözükür, milyonlar bir anda ordu ordu düşer peşine...
Şaşırırsın...
Hukuku yıkarsın...
Yargıyı bitirirsin...
Savcı sen olursun...
Yargıcın yerine oturursun...
Ama gözyaşlarını sile sile balkonlarına çıkan o insanların yüreklerinde bir büyük mahkeme kurulur...
Mahkûm olursun...
Valin...
Emniyet müdürün...
Tomaların, panzerlerin, gaz bombaların, bölük bölük polisin...
Ama su şişesini yarım kesip mendili ile burnuna bağlamış genç kız yumruğunu salladı mı?..
Çuvallarsın...
İstediğin kadar gazetelere el koy...
Televizyonlara yalakaları oturt...
Patronu korkut...
Kendi kafana göre bir medya yarat...
Ama 30 milyon muhabiri, 30 milyon yazarı, 30 milyon kameramanı, 30 milyon editörü, 30 milyon genel yayın müdürü olan sosyal medya yayına geçti mi...
Çuvallarsın...
İstediğin kadar böl milleti...
Bir anda sarılır birbirine; Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı...
MHP’li, CHP’li, BDP’li, İP’li...
Ülkücü, solcu, sağcı, milli görüşçü, komünist, muhafazakâr...
Renklerini, farklılıklarını, kimliklerini bir kenara bırakıp el ele verdiler mi...
Afallarsın...
Bak...
Cumhuriyetin kurumlarını yıkabilirsin...
İlkelerine tekme atabilirsin...
Önderlerimizi aşağılayabilirsin...
Ama gaz bombaları altındaki o gençlerimizin yüreklerindeki ışığı söküp alamazsın... Yurdun dört bir yanında bir anda başlarını güneşe çevirdiklerinde...
Şaşırırsın...
31 Mayıs 2013
Cam Kenarı
Çok sessiz olur bazı geceler, neyini kaybetsen hükümsüz sayılır. Acı çekmek ya da bir acının kendisi olmak gibi garip mutlu sonlar! İsmail abi tüm cam kenarları erkenden kapılmış bir otobüsün adıdır. Her tarafımız zaten mütemadiyen yara izi ve bizde yalnızlık babadan gelir. Giden gemilerin arkasından el sallamanın hüznüdür, o gemi gelecektir. Bir gemiye inanmak zaten denize nam salmaktır.
27 Mayıs 2013
Su Çürüdü
İki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek
istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir
duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı
yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
Silivri Cezaevine
istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir
duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı
yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
Silivri Cezaevine
20 Mayıs 2013
Tehlikeli Oyunlar
"Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun?"
16 Mayıs 2013
Şox Û Şengê
Şox û şengê zuhrerengê , dil ji min bir, dil ji min
Awirên heybet pilingê , dil ji min bir, dil ji min
Nazikê şêrînkelamê, dêmdurê gerden şemalê
Çiçeka terhin î vala, dil ji min bir, dil ji min
Sûrşêrînê nazenînê, kuştim û nakit yeqînê
Wê bi çengala evînê dil ji min bir, dil ji min
Ruhnîya çavên Mela ye ew teceliya te daye
Ya ji Ehmed dil rewa ye, dil ji min bir, dil ji min
Helbest : Melayên Cizîrî
Muzîk : Nisret ÎMÎR
CİLVELİM NAZLIM
Cilvelim, nazlım zühre renklim
Kalp hırsızım, kalp hırsızım
Güvercin heybetli bakışlım
Kalp hırsızım, kalp hırsızm
Nazlım, hoş sözlüm gerdan güzeli
Terhin çiçeği boş yanında
Yürek hırsızm, yürek hırsızım
Dudak tatlısı nazlım
Öldürdün beni emin ellerde
Aşkın çengeli ile
Yürek hırsızm, yürek hırsızm
Mela?nın gözlerindeki aydınlıktır
Vermiş olduğun o tecelliyi
Ahmet?e yürek revadır
Yürek hırsızım, yürek hırsızm
10 Mayıs 2013
Ne güzel suçluyuz biz hepimiz!
Sevgi Soysal
Sana söyleyemediklerimi karıncalara söyleyeceğim, bozkıra, senden benden yalnız.
Susuyoruz bak hep. Söyleyemediklerimizi susuyor, bilmediklerimizi konuşuyoruz. Bozkır senden benden yalnız, oysa yaratık dolu, yaşam dolu –ya karıncalar.
Hep oturup cigara içiyoruz yetersiz, konyak içiyoruz yetersiz, en asıl yetersiz biziz, yalnızlığımız en yetersiz –ya bozkır.
Ben kadının biriysem sevilmeliyim, sen bilmezsin güzel miyim, en büyük güzelliğim senin bilinmezliğin, duymazlığın –ya en boş damlalar gözlerimizde.
Bak, tozluyuz biz, çok tozluyuz –ya bozkır, bozkır yolundan kamyonlar geçerken kalkan toz.
O başka, yapışkan bizimki, yağmurlarla yıkanmaz.
Bak, hayal kurarım, en zevksiz acıklılara gözyaşı dökerim de kendimi bilmem. Biz bilmeyiz birbirimizi; böylesine mutluyuz bazı.
Bu evrende her şeyi silecek birileri, yaşamları çoktan. Bu önemli değil; biz çoktan tükenmişiz.
Somutlara güvenimiz yok hiç; onlar yok. Herkesler her şeylerini çok şeylere harcıyorlar, tutsak kılıyor bu şeyler onları, hep onlara çarpıyorlar yaşantılarında.
Ama bak, gerçek tutsaklar biziz, soyuttan gelir bizim ki, savaşılmaz.
En değerli somutlarımı yoktan satarım da kurtulamam ötekilerden, bilirsin.
Bırakıp bırakıp ırak kentlere bile gidemeyiz, bu uğraşı ister.
Bak, bizi ağaçlandırmak güçtür –ya bozkır.
09 Mayıs 2013
06 Mayıs 2013
6 Mayıs
Üç devrimciyi idama götüren zihniyet, devrimden, ışıktan halktan korkanlardı...
O üç fidan ise halkın içinden gelmiş halkını yurdunu seven devrimci gençlerdi...
Deniz Gezmiş'in İdam sehpasındaki son sözleri:
Yaşasın tam bağımsız Türkiye !
Yaşasın Marksizm- Leninizm yüce ideolojisi...
Yaşasın Türk- Kürt halklarının kardeşliği...
Yaşasın işçiler, köylüler!..
Kahrolsun emperyalizm..
ve bugün hıdırellez günüydü, toprağa gömülen umutların, hayallerin günüydü.
3 Fidan gömüldü 6 mayıs 1972'de kara toprağa, aynı zamanda halkın sesi, dili olan 3 can.
04 Mayıs 2013
Biten Aşk'a tanıklık eden Asuman
kalbim bir kuyunun dibindeki suyun içinde nefes almaya çalışan bir gariban
yukarı tırmanya çalışıyor
ama ne yapsın kuyunun duvarları düz
kuyunun duvarları ıslak
29 Nisan 2013
Bazı insanlar aile kurmayı öğrenirler. Yani buna değer verirler. Bazıları ise başka bir takım şeylere, değer verirler. Onlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez birey, toplum için erimiş olan birey. Toplum koleje girmeyi bir değer olarak sunduğu için artık o kişiliğini yok sayma halidir. Koleje girmek için yarışır, üniversiteye girmek için yarışır, iyi bir işe girmek için yarışır, güzel bir kadınla evlenmek için yarışır. Devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu.
27 Nisan 2013
25 Nisan 2013
Boş Masa
Boş masası gecenin, boş masası gecenin
Sabahın kimsesizi, yalnızlığın sesi
Bana neler öğrettin
22 Nisan 2013
Sarhoş olun!
Ama neyle? Şarapla, şiirle, ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.
Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhosluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, 'saat kaç' deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını: 'Sarhoş olma saatidir. Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle, ya da erdemle, nasıl isterseniz.
20 Nisan 2013
selam alın teriyle ekmek yiyen herkese
selam bu günü hazırlayan ölüye
selam saçlarından asılan
tabanından çivilenen diriye.
selam seksen ayak merdivenli
kara yüzlü binanın
üst katından atılan
berrak gözlü
paramparça cesede..
giden gitti, kalana sabır
bu kara kışlara, açlığa sabır
sabır sürgündeki, zindandaki dostlara
yeni bir gün doğuyor..’
CAHİT IRGAT
15 Nisan 2013
Yağmurlar
Bahar'ın bir türlü gelmediği, güneşin tenimizi bir türlü yakıp, kavurmadığı bu soğuk Nisan ayının en güzel yorumuyla...Sığınacak limanlarınıza koşun, zira canınızı soğuk değil yalnızlık acıtabilir..
Ah çıkıp gitsem, çarpsam kapıyı, kime, nereye
Günahsız bir el bulsam, dokunsam
Ah bu yağmurlar
Sağ yanım derya, sol yanım ateş, yanıyor
Bir dert ki bende çare yok, sende insaf yok.
Ah çıkıp gitsem, çarpsam kapıyı, kime, nereye
Günahsız bir el bulsam, dokunsam
Ah bu yağmurlar
Sağ yanım derya, sol yanım ateş, yanıyor
Bir dert ki bende çare yok, sende insaf yok.
12 Nisan 2013
Cuma Sendromu
Cuma günü sendrom mu olur dedirten bir gün bugün, insanın mutluluk dolu sözler sarfetmesini sağlayan bir gün bugün. En azından benim için söylenemeyeceği aşikar. Lakin kulak çınısıyla başlayan, yerini halsizlik ve depresif bir gribe bırakan soğuk algınlığının ta kendisini yaşamaktayım.
09 Nisan 2013
Gizli Ajans
Biz çok modern bir aileydik. Babam da çok modern bir insandı. O yüzden beni dövmez, rencide ederdi. A.C.
04 Nisan 2013
Piraye
bulutlar geçiyor, haberlerle yüklü, ağır.
buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda.
yürek kirpiklerin ucunda
uzayıp giden toprak uğurlanır.
benim bağırasım gelir
02 Nisan 2013
Abbas
haydi abbas, vakit tamam;
akşam diyordun işte oldu akşam.
kur bakalım çilingir soframızı;
dinsin artık bu kalp ağrısı.
şu ağacın gölgesinde olsun;
tam kenarında havuzun.
aya haber sal çıksın bu gece;
görünsün şöyle gönlümce.
bas kırbacı sihirli seccadeye,
göster hükmettiğini mesafeye
ve zamana.
katıp tozu dumanı,
var git,
böyle ferman etti cahit,
al getir ilk sevgiliyi beşiktaş ' tan;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan
ve Hüsnü Arkan-Luxus eşliğinde bambaşka anlamlar bulan yorumuyla...
26 Mart 2013
It breaks my heart 'cos I know you're the one for me
Don't you feel they're never had a story obviously
To never be
You would never know
I would never show
What I feel what I need from you no
You would never know
I would never show
What I feel What I need from you
every smiles come my reality irony
You won't find out what is being killing me
Can't you see me, can't you see
25 Mart 2013
19 Mart 2013
Ben çocukken o kadar sessiz ağlardım ki bazen kendim bile farketmezdim ağladığımı. Çoğu zaman gölgelere saklanırdım. İnsanların içine çıkınca da hep şirin, o başı okşanmak istenen sevimli kız olurdum. Ben hep kendimi nasıl sevdirebileceğimi düşündüm. Hiç kimsen yoksa kendini sevdirmek zorundasındır.
Babalarından şikayet eden kızları can kulağıyla dinlerdim hep. Benim kavga edecek bir babam olmadı. Bana bağırıp çağıracak, sonra da pişman olduğunda gelip ne diyeceğini bilemeyecek bir babam olmadı. Giydiklerime karışan bir babam olmadı. Okuduğum kitapları, seyrettiğim filmleri, dinlediğim müzikleri gizlice kontrol eden bir babam olmadı. Eve 5 dakika geç kaldığımda başıma bir iş gelmiş olabileceğini düşünen bir babam olmadı. Erkek arkadaşım olduğunu öğrendiğinde dünyası başına yıkılan bir babam olmadı. Çevrenin beni kötü yola düşürmeye çalışan adamlarla dolu olduğunu düşünen bir babam olmadı.
Bütün kızların vardı kavgalı olduğu bir babası. Ve hepsi bütün o kavgalardan sonra dönüp dolaşıp yine barışmışlardı babalarıyla. Birbirlerini anlamış, herşeyi affetmiş, eski günlere dönmüşlerdi.
Çünkü bir kızın kalbi her zaman babasına aitti. Babanın kalbide kızına.
Benim hiç kalbim olmadı.
Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan
Babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum. Bazen öyle olur; her şey üst üste gelir. Polis olmasaydım, katil olurdum. Çünkü sahici bir sarsıntı sahte bir dengeden iyidir. Binlerce ceset, binlerce katil ve bir evlilik gördüm. Seni, intihar ettiğin gün tanıdım kızım. Seninle o gün barıştım. Şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalın ayak anlayabildiğim şeyler var. Şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var, bütün çaresiz insanlar gibi, dağılan bir okul gibi. Acılarımız da birbirine benziyor artık kızım. Birbirine benzeyen parmaklar gibi; ama her birinin eşsiz bir izi var. Bazen gözlerim doluyor karanlıkta ama fısır fısır konuşmaya başlıyorsun kulağımın dibinde hiç susmuyorsun. Ağlamama asla müsaade etmiyorsun. Her şey affedildi babacık diyorsun. Hiç ayrılmayacağız diyorsun. Keşke hep yanımda olsaydın diyorum öyle konuştuğunu duyunca. Bu kış çok kar yağar belki beraber kayboluruz diyorsun sen bana. Ama kar taneleri birbirine benzemez ki kızım. Cesetler de benzemez. Ama bir cinayet başka bir cinayeti hatırlatır her zaman. Koşan atlar, düşen atları hatırlatır. Yağmur yağar, durur, tekrar başlar, yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir. Beşikten mezara kadar. Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. Yalan mı söylüyorum sana? Affet beni kızım, affet. Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı ki kızım.
Her temas iz bırakır
İş işten geçtiğinde bütün mazeretler tedavülden kalkar, kıran ya da kırılan da piç gibi ortada kalır
14 Mart 2013
Yalnız Değiliz - Hüsnü Arkan
Aslında çok yalnızız, en azından kendimi zaman zaman bu azınlıkta görenlerdenim. Yalnız olmayan, yalnızlıktan korkanlara gelsin, bu güzel yepyeni ezgi...
Bir eylül akşamındayız, kimse gülmüyor
Bir siyah beyaz fotoğrafta pus gibiyiz
Belki biraz önce birini kaybetmişiz
Siz hiç eksilmediniz mi? Biz çok eksildik
Korkma yanımda kal, şarkılar gibi
Madem yalnız değiliz bize bir şey olmaz
Gitmek dediğin ne? Her sabah bir gemi kalkıyor
Bir yelken, bir dümen, bir de sen; deniz başlıyor
Bu deniz neden kırmızı? Kimse bilmiyor
Kimse sormuyor, neden siyah? Sus gibiyiz
Belki biraz önce birini kaybetmişiz
Bir hikâye bitmiş ansızın, ölüm başlamış.
13 Mart 2013
Öyle mahzun, öyle garip...
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
09 Mart 2013
İnsan Nedir Ki?
insan, insan nedir? bak şu zavallı halimize; et, kemik, yağ, sinir. danadan ne farkımız var?
”- köpekler bizi içimizde kemik var diye mi ısırıyor?
- hayır, içimizde kalp yok diye ısırıyor.”
”sol eli başımın altında olsun, sağ da beni kucaklasın.”
Zamansız Bir Dünya
Bir derneğe, bir dergâha dâhil olup, her sabah kurye ile gönderilen, arasında taze ekmeği bile olmayan gazeteden ne beklenebilir ki?
08 Mart 2013
Kelebek Rüyadan uyanır..
Sen eski bir sevda şiirisin..
Bir koku var sende,
Sıcak yaz akşamlarına mahsus..
Ellerinde mi,
Saçlarında mı,
Gözlerinde mi
Bilmem..
Bir koku var sende,
Sıcak yaz akşamlarına mahsus..
Muzaffer Tayyip Uslu
06 Mart 2013
04 Mart 2013
01 Mart 2013
Değişen ben değilim, dönüşen savaş
Hepsi Bu
Değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlanmak
şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhabayı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar
değişen ben değilim
dönüşen savaş
artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...
geceler...
yani
Ahmet Haşim in kafiyeleri...
seni aklıma düşüren
yerçekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki
üflesem soğuyacaksın
sarılsam okyanus
bir aşka yetecek kadar
ve anımsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acılarımız
ve kafiyelerimiz var...
işte hepsi bu kadar...
Yılmaz Erdoğan
Yol bir yere gitmez!
Yol zamanın bir fonksiyonu değildir. Hız, yolun zamana bölünmüş halidir. İvme ve sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez. Yolda olmak bir hıza sahip olmayı gerektirir. Aksi durum, yolda durmaktır.
Durmak, sıkıcıdır.
Yolda durmak, yolda olmak anlamına gelmez. Yolda durmak, yolda durmak anlamına gelir.
Yolun bittiği yerde durulmaz, ya önce durulur, ya durulmaz.
Bazen yolun kenarından renksiz duru sular akar. O sularda balık da vardır. Yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak, diğeri bej olabilir.
Su, aktığı yerin rengine bürünmez. Ama sana öyle gelebilir.
Ayrıca.
Yol,
Bitmez.
O, labirentin duvarıdır.
Evet, yol.
Asla bitmez.
28 Şubat 2013
27 Şubat 2013
Gitmek
Gitmek istiyorum burdan, her yerden. Kimseyi istemiyorum, hiç kimseyi. Ben kendim olmak istemiyorum, geride bırakmak istiyorum kendimi. Mesela Zeynep olmak istiyorum. Hayatta tek başına olan bir tek kendine sorumluluğu olan Zeynep yada Ayşe. Bütün hayal kırıklıklarımı yakmak istiyorum. Sonrada savurmak... Yine yoruldum galiba.. Yada o yorgunluk hep bendeydi ağır artık.
Yani gitmek istiyorum.
G.Ç.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)