Kendim kendime fazla geliyorum.
Eksiltin beni daha çok!”
Hayat, bazen en umulmadık anlarda en büyük dersleri verir. Bir bakmışsınız, yıllardır yanı başınızda olan ama hiç fark etmediğiniz bir gerçeği görmüşsünüz. Hayatın bu sürprizleri, bizi kendimize getirir, kim olduğumuzu, nerede durduğumuzu hatırlatır. Ve en önemlisi, hayatın her anının kıymetini anlamamızı sağlar.
Neden bu dünyada her zaman ya derin bir sevginin içine dalıp kaybolmak ya da koyu bir nefretin karanlık dehlizlerinde kaybolmak zorunda olduğumuzu sorguluyorum. İnsan duygularının bu iki uç arasında bir yerde, daha dengeli ve sakin bir limanda demir atmasının gerçekten bu kadar zor olup olmadığını merak ediyorum. Bu iki duygunun yoğun çekişmesi arasında, huzurlu ve dengeli bir ara noktada var olabilmek neden bu kadar ulaşılmaz görünüyor?
İnsanlar sadece etrafında olanlarla değil, aynı zamanda zihinlerinde kurguladıkları olaylarla da yaşarlar. Bu zihinsel dünyada, gerçek hayatta büyük etkisi olan şeyler bile bazen önemsizleşebilir. Derin düşüncelere daldığımızda, günlük hayatın telaşesinden uzaklaşır, olaylara daha dışarıdan bir gözle bakarız. Bu noktada, sadece bir izleyiciye dönüşüp hayatın akışını sorgulama fırsatı buluruz.