24 Şubat 2015

Emeğin parmak uçların da ki karatahta,
Servetin sırtını döndüğün kalabalık
Üstelik ışıl ışıl parlıyor
Ben ise tozlu bir tahta,  
Her yeni satırı bekleyişim bir umut
Sen ise gizli özne


Her tutsağın bir kaçışı
Uykunun uyanışı da vardır

Yüzünü dökme küçük kız
Yaşamın anlamını bul
Sonra dinle kendini
Yolunu bil

20 Şubat 2015

Kartpostallar gönder bana, 
Seni hatırlatan kokusuyla
Varsın beylik sözler yazmayı versin
El yazına dokunayım, 
ilmek ilmek işlensin satırlar her hücreme
Sonrası sukût-u Hayal

18 Şubat 2015

Teslim Ol

İnce yaşlar dolduruyor yüzündeki çukurları 
Ellerin neden titriyor, tutamıyor sigaranı
Parmakla gösteriyor uzaktan seni insanlar 
Ne kadar yakındılar ama artık senden korkuyorlar 

Bir ışık yok biliyorsun tünelin öbür ucunda 
Derler ki kiraz yetişmezmiş zakkum ağacında
Sen ki pek inatçıydın, yenik düşmezdin asla 
Ezber bozuldu artık, her şey paramparça 

15 Şubat 2015

Özgecan'a ithafen

düş kuramıyordu analar; ölümün dehşetinden...
yıkanmaktan eskimişti anaların gözleri...
birbirlerini acılarından tanıyorlardı...
anaydılar...
çocuklarının ilk evleri onlardı...

-ah yavrum ah!
önce sen taşındın benden
sonra da ben kendimden
ben, bende değilim
ben, sendeyim kızım...

*anaların bir damla gözyaşında
bir şehir bütün kirlerini yıkardı...
ve en çok analar dövülürdü
boran fırtınasında; çocukları dövünürken...

kızım, yavrum
göğsüm yanıyor...
gözlerin tanımaz beni..
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Nazım

#Özgecanaslan'a yapılan insanlık suçu unutulmayacak.

02 Şubat 2015

Adına şiir yazılmamış bir kadının durumu içler acısıydı, onu gerçekten kimse sevmemiş, ruhuna kimse girememişti..
Kadın mı haklıydı? Adam sevmesini mi bilmiyordu?

31 Ocak 2015


"unutmak kelimesi undan çıkmış. bildiğimiz un yani, hamur işi, öyleymiş. unutmak için un ufak etmek gerekiyomuş. birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. öyle yavaş yavaş gidermiş, yavaş yavaş unuturmuşsun. gözleri, kaşı, burnu ile kulağı, sesini yavaş yavaş. unuttuğun zaman da o kişi olmazmış. hatırlamazmış. sonra unuttuğunu unuturmuş. ben unutmak istiyom la. her gün ne zaman unutcam diye soruyom kendime, her sorduğum zaman da her şeyi yeniden hatırlıyorum ben, daha net. unutamıyom ben."

28 Ocak 2015

Ölümüm

O sabah alnımda iki ter damlası konuşacak
Yorgun olarak öldüğüme dair
Benim Yeni Sabah’ı bir başkasına verecek gazeteci Yusuf
İskele kahvesinde çayım soğuyacak
İlk vapur yolcuları arasında olmadığımın farkında bile olmayacaklar
Lâz müezzin hakkımda salâ verecek
İmam bildiğini okuyacak
Bozuk düzen makamından
Hiç Çamlıca kuşbaşı kar yağarken ölünür mü diyen
Yarıdan fazlası abdestsiz cemaatim olacak
Ve hepsi de
İyi biliriz diye yalan söyleyecekler
Ertesi sabah Cumhuriyet’te sülâlem sayılacak
Müessif bir irtihal denmeyecek
Ve nihayet
Başı boş hayatım gibi
Başı boş mezarım da taşsız kalacak

Orhan Veli
Rutin düzenin için de kaybolup giderken anlamıştı genç adam, yalnızlık değildi canını sıkan, gitme kal diyecek bir dostun, bir sevgilinin ihtişamlı sözlerinin arkasında durmamasıydı.