16 Ekim 2015

Seni beklerken tüm sırlarımı döktüm heybeme, bir tutam sevgi, biraz da lavanta kokusu kalmış...

12 Ekim 2015

Güzel insan Levent Kırca'nın son sözleriydi...

Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşça kalın!
Senin tenin sıcak, 
Benim içimde bir kedi 
Yumdu gözlerini -işte aşk- dedi. 
Parmak uçlarım tanımak istiyor seni, 
Dokunmak istiyor çocuklar gibi.

Bülent Ortaçgil

11 Ekim 2015

Ellerinde Pankartlar (bu meydan kanlı meydan)

ellerinde pankartlar
gidiyor bu çocuklar
kalkın ayağa kalkın
gidiyor bu çocuklar

bu pazar kanlı pazar
dert yazar derman yazar
kalkın ayağa kalkın
gidiyor bu çocuklar

bu meydan kanlı meydan
ok fırladı çıktı yaydan
kalkın ayağa kalkın
biz şehirden siz köyden

Ruhi Su

10 Ekim 2015

Barış Katliamı

Barış isteyenlerin katledildiği ülke burası
Kendi halkına zulüm eden yöneticilerin olduğu ülke burası
İnsanlık suçunun en ağır işlendiği ülke burası
Burası Türkiye, burası bu kadar işte

07 Ekim 2015

Kim bir şairi kırsa 
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela 
Bilirim kim dokunsa şiire 
Eline bir kıymık saplanacak.

Didem Madak

03 Ekim 2015

Eylül ayının son günlerinden biriydi, İstanbul’un en işlek semtlerinden biri olan Caferağa’da bir kaç bira içtikten sonra kalktım. Deniz kokusuna, rıhtıma doğru ağır adımlarla ilerliyordum.
Saat 23.30 suları gibiydi. Herkesin muhtemelen evlerine yetişme telaşı ile hızlı adımlarla bir araç bulup bir an evvel kaybolma çabası var gibiydi. Ve karşımda üzerime doğru gelen siyahlar içinde bir kadın!
Evet, yıllar evvel adı aşk denilen duyguyu birlikte öğrendiğimiz o güzide insandı. Heyecanlanmıştım. Bana attığı her adımla kalbim daha da hızlı çarpmaya devam ediyordu. Onun da beni fark ettiğini gördüm. 
Yolunu değiştirmedi, bana doğru gelmeye devam etti ve aramızda ki mesafe yarım metreye kadar düşmüştü. Durduk. Gözlerimize baktık. Bu yaklaşık 10 saniye kadar sürmüştü. Fakat bana ayrıldığımız süre zarfı kadar, yani yıllar kadar gelmişti.
Sonra mı? 
Nasılsın? Nefes darlığın iyileşti mi? 
...

02 Ekim 2015

Bana yeni bir hüviyet verin.
İçinde insanlık olsun, özgürlük olsun,
Bir tutam gelecek vaat eden gün ışığı olsun
Zenginliklere filanda gerek yok, mütevazı bir mutluluğa da razıyım

26 Eylül 2015

İnsan Sever Bir Kere


12 yılda tarafıma tanıklık eden kadın adlarından yaptığım akrostiş'le, bir kez daha yalnızlığın tanımını ortaya çıkarmıştım.
O an zaman durdu ve ben bildiğim her şeyi unuttum.
Işıkları söndür suna su 
Vapurları duyacağız ha 
Dün gece uykumda sıçradım 
Beni mi çağırdın suna su 
Nereye gideceğiz ha

yirmibeşinci kısım

Attila İlhan
Bana öldü demeyin
Yoruldu gitti deyin...

Neşet Ertaş

23 Eylül 2015

Sonbahar Başlangıcı

ekinoks açılımı:

Eşit olan gece gündüz değil de, insanlık olsaydı...
Güneşin en yalın haliyle tüm evren ısınsaydı, yılda bir kez olmasına da gerek yoktu...
oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi 
akasya çürür tren hızlanır eller ufalır gibi 
kim yitirir söz gelimi bir başkasının bulduğunu 
evet kim yitirir kim bulur

Turgut Uyar


22 Eylül 2015

Kaç kişiydik bu cenahta da, biriyle çıkıp varamadık şu yad ellere..

15 Eylül 2015


Zohreh Jooya - Ayışığında

Dışarıda belki dolunay var belki yeni ay belki de dışarısı zifiri karanlık. Ay ışığı kimi zaman hüzünle doldurmuştur içimi, kimi zamanda umutla.
Kışın Türkiye'nin en uç noktasında uyku tutmadığı zamanlarda camı açıp zehir gibi soğuk havayı içime çektiğimde, orada bir yerlerde unutulmuşum hissine kapıldığım çok olmuştur.
Örneğin; bir kadının sevgilisinin hediye ettiği tek taş yüzüğü, bir adamın pahalı olmayan ama sevdiği kadından hediye alıp gözü gibi baktığı bir çift gümüş kol düğmesi gibi... Bir otobüs koltuğunun en ücra noktasına düşmüşüm gibi ya da bir masanın ayağının dibinde ya da elini yüzünü yıkarken çıkarılıp lavabonun kenarına bırakılıp orada unutulmuş da 3-5 gün sonra ve yahut en fazla on gün sonra akla gelen, hemen hatırlanmayan ama hatırlandığında ev, çanta, araba didik didik edilen bir türlü bulunamayan… Her hatırlandığında boğazda bir yumru oluşturan Kıymetli bir şeymiş gibi. Sanki yıllarca unutulduğum yerde bekleyecekmişim hiç bir zaman bulunamayacakmışım gibi. Belki de hiç bir zaman bulunamayacak toprağa sürüklenip kaybolacak, belki bir yağmur suyu mazgalından kanalizasyona karışacak, belki değerimi hiç bir zaman anlamayacak biri bulacak beni önemsemeyecek gibi...
Bu his beni hem umutsuzluğa hem mutsuzluğa sürüklerdi. Gözlerim dolar, Boğaz'ım düğümlenir, sessiz gözyaşlarım süzülürdü yanaklarımdan. Sonra birden ay ışığı bana umudu hatırlatırdı. Karanlığın içindeki bir parça Işık.
Ben bir kere en sevdiğim tokamı kaybetmiştim ve hiç ummadığım bir anda olmadık bir yerden onu tekrardan bulmuştum çok sevinip hep onu takmıştım saçıma ve sonra gözüm gibi bakmıştım ona bir daha hiç bir yerde unutmamıştım.
 Belki beni kaybeden de beni unuttuğu yerde yeniden bulabilirdi, değerimi anlar bana gözü gibi bakar hep en korunaklı yerinde, yüreğinde saklardı beni. Niye olmasındı hem gecenin en karanlığı aydınlığa en yakın an değil miydi? Hem de ay ışığı ne kadar parlaktı…

İzmir

14 Eylül 2015

Kendime çıkan bir yokuş olduğumu fark ettiğimde, birini sevmenin de o kadar dik duvarları olduğunu gördüm.
Fark ettiğim yalnızlık mıydı? Veyahut inilecek bir yokuşun olmaması mıydı?

12 Eylül 2015

Bazen biri \ birileri tarafından yaralanabilirsiniz. Küçücük dünyanızda kocaman hayal kırıklıklarınız da oluşabilir. Kabuk bağlamış yaralarınıza merhem olacak bir kişinin çıka gelmesini beklersiniz. Yaralarınıza dokunur ve tam iyi ettiğini düşündüğünüz anda bir bakmışsınız ki daha çok acıtmış ve yarım bırakmış. Melankoli duvarına yeniden çarptığınız da ise sizi tamamlayacak bir el beklemek artık kaçınılmaz bir lüks olmuştur.
Günümüz de bir olmak biz olmak tanımı zaten en büyük lüks değil miydi?
Önce sizi siz yapan özellikleriniz ona çok cazip gelip, daha sonra bu duygularında ki maneviyatı bir çıkar dünyasından beklemek ve sonra bu beklentilerin artması ise bencillik değil miydi? İnandığınız insanlardan vazgeçmeyiniz. Zira kanaat etmek bu kadar zor olmamalı.
Bu kadar büyük insanlık suçunun işlendiği bir dünyada, size uzanan tek bir elin sadece küçük bir kız çocuğunun, pamuksu ellerinden başka bir şey olabilmesi kadar güzel olsa keşke her şey…


07 Eylül 2015

Alacakaranlık

olmaz ol alacakaranlık! 
yerin dibine bat alacakaranlık! 
evin ocağın sönsün alacakaranlık! 
onulmaz dertlere düşesin de sürüm sürüm sürünesin alacakaranlık! 
dilerim, ettiğini bulasın, kan kusasın... 
sancıdan, sızıdan inliyesin! 
canalıcıya can vermiyesin. 

alacakaranlık, ne karanlıktır, ne aydınlıktır; ikisi ortası, aydınlıktan uzak, daha çok karanlığa yakın. 
alacakaranlık bir kandırmacadır, aldatmacadır, yutturmacadır, oyalama, gözboyamadır. 
karanlık, gecedir, her gecenin de bir sabahı olur. 
ama alacakaranlıkların hiç yoktur sabahı, bir sürüncemedir, sürer gider... 
ne aydınlık, ne karanlık... 
varsa da yok... 
yoksa da var... 
var gibi de yok, 
yok gibi de yine var...

kanunlar hem var, hem yok... 
kimine var, kimine yok. 
kimi zaman var, kimi zaman yok. 
kimi yerde var, kimi yerde yok. 
insan hakları, hani varımsı da yokumtrak...
demokrasi; demokrasisimsi...
sosyal adalet; sosyal adaletimsi...

varımtrak yokumsu... 
tatlımtrak acımsı... 
salımtrak ama çarşambamsı... 
batılımsı da doğulumtrak... 
ilerimsi de biraz gerimtrak...

alacakaranlık, insanlara karanlığın aydınlıktır diye yutturulmasıdır: karanlığımsı da aydınlığımtrak... 
karanlık, aydınlığın düşmanıdır. 
alacakaranlık, hiçbir şeyin ne dostu, ne de düşmanıdır. 
alacakaranlık ne tezdir, ne antitezdir, ne sentezdir. 
o, allahın belası pis bir şeydir.

olmaz ol alacakaranlık! 
başın kelola! 
gözün körola! 
yerin dibine bat da bir daha çıkma!
gel ey aydınlık, gel!

Aziz Nesin

02 Eylül 2015

İnsanlık Ayıbı



Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar;
Ya ölmeli cellatlar,
Ya da hiç doğmamalı çocuklar

Che

01 Eylül 2015

Göztepe / İstanbul

Bazen kendinizi bir yere ait hissedersiniz ve bu yer sizin için mutlak kutsal bir mekan halini alabilir. Sırlarınızı ona anlatıp en güzel düşlerinizi burada kurmuş da olabilirsiniz. Fakat bir gün o yer'in yıkıldığını görmek, tüm hayallerinizin de o yapıyla yok olduğunu ve içiniz de oluşan enkazlara bir yenisini daha eklemek gibidir. 
30 Yıl da görebileceğiniz ne kadar enkaz olabilirdi ki? Veyahut bir kadın size elini uzatıp, tüm yıkılan hayallerinizle sizi kabul edip, yeniden bir hayat inşa etmeyi önerseydi ne derdiniz? Böyle kadınlar varmıydı?

30 Ağustos 2015

Palyaço

"rakı doldur!" dedim, "eksilmesin!"
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

Turgut Uyar

26 Ağustos 2015

Savrulan küllerim yeşiline düştüğü günden beri, 
mentollü bir mendil gibi, 
İnce bir ürpertiyle tütüyordu,
Buram buram...

ve tüm şehir üstüme gelirken
bir tek sen gelmiyordun