15 Ekim 2014
11 Ekim 2014
Ağır Ölüm
Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.
Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine "i" harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.
Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.
Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.
Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.
Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.
Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına
Pablo Neruda
Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine "i" harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.
Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.
Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.
Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.
Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.
Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına
Pablo Neruda
08 Ekim 2014
Kobanê’yi savunmak ahlaki bir sorumluluk
IŞİD örgütünün Türkiye’ye saldırdığını, kendilerinden olmayan herkesi katlettiğini, kadınlara, kız çocuklarına tecavüz edip, kaçırdığını, erkekleri toplu halde idam ettiğini düşünün, ne yapardınız? Yezidilere Şengal’de uygulanan etnik temizliğin burada size karşı uygulandığını varsayalım, örneğin İzmir’de. Toprağınızı, canınızı ve onurunuzu savunmaktan başka bir çareniz var mı? Katliamcı bu zalim örgüte karşı Kobanê halkı da tam olarak bunu yapıyor, varıyla yoğuyla, dişiyle tırnağıyla dünyanın dört bir yanından gelmiş radikal teröristlere karşı bölgedeki son özgürlük alanını korumaya çalışıyor. Dolayısı ile bugün Kobanê’yi savunmak kendisine insanım diyen herkesin ahlaki sorumluluğu, bizim de.
07 Ekim 2014
#DirenKobane
Kalk yatağından,
Kalk türkü bardaki içki sofrandan!
Kardeşler'in öldürülüyor
Susma
Birşey yapamıyorsan sokağa çık!
Sesini yükselt !
Biz bin yıldır Türkün dostu olduk,
Şimdi uluslararası bir güç bize topyekun savaş açtı,
Bir kere dost olduğunu kanıtla kürde...!
Bir kere kardeşlik palavrana inandır bizi..!
Zaman susma zamanı değildir...
Bırak işi gücü
Bırak aşkı kadını
Bırak dünya telaşını
Çocuklar katlediliyor
Kadınlar satılıyor !
Sokağa Çık #kobane
Kalk türkü bardaki içki sofrandan!
Kardeşler'in öldürülüyor
Susma
Birşey yapamıyorsan sokağa çık!
Sesini yükselt !
Biz bin yıldır Türkün dostu olduk,
Şimdi uluslararası bir güç bize topyekun savaş açtı,
Bir kere dost olduğunu kanıtla kürde...!
Bir kere kardeşlik palavrana inandır bizi..!
Zaman susma zamanı değildir...
Bırak işi gücü
Bırak aşkı kadını
Bırak dünya telaşını
Çocuklar katlediliyor
Kadınlar satılıyor !
Sokağa Çık #kobane
06 Ekim 2014
Pek Yakında
Beklentilerinizi her zaman küçük tutun ki, hayal kırıklıklarınız da o kadar az yara alsın.
Bu koşuşma hiç mi durmaz
Aşık olsam kimse duymaz
O çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz
Güller sayılı hiç şaşmaz
Akar gider soru sorulmaz
Senin yerine hiç kimse dolduramaz, dolduramaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz
Bugünlerde geçmişimle yüzleştim,
Aklı başında biri yok hayatımda
Her yeni günden ne çok şeyi bekledim
İlerisi karanlıktı çözülmedim, çözülmedim
Bu koşuşma hiç mi durmaz
Aşık olsam kimse duymaz
O çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz
Mazhar Alanson
Bu koşuşma hiç mi durmaz
Aşık olsam kimse duymaz
O çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz
Güller sayılı hiç şaşmaz
Akar gider soru sorulmaz
Senin yerine hiç kimse dolduramaz, dolduramaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz
Bugünlerde geçmişimle yüzleştim,
Aklı başında biri yok hayatımda
Her yeni günden ne çok şeyi bekledim
İlerisi karanlıktı çözülmedim, çözülmedim
Bu koşuşma hiç mi durmaz
Aşık olsam kimse duymaz
O çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz
Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz
Mazhar Alanson
05 Ekim 2014
Bisiklet
Pedalı çevirdikçe yanağına değen rüzgardır hayat,
Daha hızlı çevirdikçe pedalı, tüm hücrelerinde hissettiğin o ılık rüzgardır,
Geri de bıraktığın kırgınlıklara bakmak ise en büyük eylemdir.
Oysa ki; İki teker üstünde kurduğun denge kadar kolay değildi hayat.
Çevirdikçe pedalları yüreğinde bir yeşil ferahlığı, derdini elemini yüklediğin pedallar ise günah keçisi, çevirdikçe azalacak..
T.
Aşkın Dokunulmazlığı
İnsan âşık olduğunda hayatı değişir. Zaman sonsuz bir an'a bölünür. Dünya yörüngesinden çıkar. Tabiatın gergefi çiçeklerle bezenir.
Tesadüfler domino taşları gibi art arda dizilir. Devrilmesi için bir bakış, bir öpücük yeterlidir.
İşte bu yüzden her âşık Tanrı'ya müteşekkirdir.
İnsan âşık olduğunda şehir değişir. Aklı kalbine yenilir, mutluluk kederi öldürür, sevgi var olmayan bir ülkeden çıka gelir.
Çirkin kaldırımlar yağmurla ıslanmıştır, balık pulları gibi parlar. Binalar, gökdelenler kötü birer hatıra gibi silinir.
Yollar nehirlere, üst geçitler taş köprülere, viyadükler kırlara dönüşür. Yorgun insanlar gülmeyi öğrenir. Günaydın güzel sözcüktür. Sık söylenir. İşte bu yüzden her aşık devrime biraz müteşekkirdir.
İnsan aşık olduğunda varlığı değişir. Renklerin sesini duyar, sözcükleri görür, notaların tatlarını alır. Elini toprağa sürse rengârenk çiçekler açar. Göğe baksa birkaç yıldız yanı başına düşer. Sadece âşıkların görebileceği bir haleyle sarıp sarmalanır. Kötü sözler, kıskanç bakışlar yara açacak dokunuşlar değmez aşığa. Ne geçim kaygısı ne işsizlik, ne de hayal kırıklığı.
Hiçbiri geçemez o çemberden. Nerede olursa olsun, uzun bir yolda yürür gibidir mutlulukla, işte bu yüzden her âşık biraz dokunulmazdır.
01 Ekim 2014
Hayal kırıklığı insanı öldürmüyor! yalnızca, yaşama azmimiz bir parça eksiliyor; başka bir şey olmuyor… bir defa daha ayağa kalkana kadar, eskisi gibi gülmeye başlayana kadar, günlük işlerin hengamesine tekrar dönene kadar, bir vakit bocalıyoruz. sonra yara izi gibi bir şey kalıyor… zamanla kabuk bağlıyor. elin hep oraya gidiyor; kaşıyorsun… insanın, diliyle eksik dişini yoklamasına benziyor. sonra kaşımamayı, yoklamamayı öğreniyorsun. hepsi yalan tabii… inanma! ben daha çok gencim.
28 Eylül 2014
27 Eylül 2014
25 Eylül 2014
Bir Garip Neşet'im
Gözyaşı seldi dediler
Ölürken güldü dediler
Haberi geldi dediler
Neşet'im öldü dediler
Vay dünya vay
Ölürken güldü dediler
Haberi geldi dediler
Neşet'im öldü dediler
Vay dünya vay
Seni bilmeyen nesle de, yare de aşina değiliz büyük üstad.
24 Eylül 2014
Sen aydınlatırsın geceyi
Yarayla alay eder yaralanmamış olan.
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
Sen çok daha parlaksın çünkü…
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
Sen aydınlatırsın geceyi
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
Sen çok daha parlaksın çünkü…
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
Sen aydınlatırsın geceyi
Boşversene biz aşık olmayalım birbirimize. Konserlere gidelim, maça gidip küfür edelim, uçurtma uçuralım, kumsalda uzanıp deli gibi içelim, gece yıldızlara bakabiliriz, bisikletle gezerken yağmur yağsın sırılsıklam olalım... Benimle kek yap, balık tutalım sonra tekrar denize atalım boşver aşık olmayalım biz... Aşk korkutucu... Beraber eğlenelim en iyisi... Ama hep benimle uyu...
Can yücel
Can yücel
Lal'ım
İyi ol dediler, kötü nasıl olunur bilemeden iyi misin dediler. Bir kere bile gerçekten nasılsın demeden...
21 Eylül 2014
Onun Yolu
O bu yolu daha yürüyecek çok
Kalbini dolduracak kelebeklerle
Büyütecek ruhunu, öğrenecek çok
İspat edecek kendince yolunu
Ok yaydan çıkıp yeniden onu vurduğunda
Acının diri dönüp dolaşıp kalbine saplandığında
Korurum, saklarım, sararım seni hep avucumda
Zaman, mekan, mesafe yokmuş aşıklar arasında
Aşkın efendisiylemiş ilk dansı
Ayrılık perisi siler göz yaşlarını
Uzak diyar masallarına sevdası
Kendi seferi kendi rüyası
Kalbini dolduracak kelebeklerle
Büyütecek ruhunu, öğrenecek çok
İspat edecek kendince yolunu
Ok yaydan çıkıp yeniden onu vurduğunda
Acının diri dönüp dolaşıp kalbine saplandığında
Korurum, saklarım, sararım seni hep avucumda
Zaman, mekan, mesafe yokmuş aşıklar arasında
Aşkın efendisiylemiş ilk dansı
Ayrılık perisi siler göz yaşlarını
Uzak diyar masallarına sevdası
Kendi seferi kendi rüyası
16 Eylül 2014
Şans ve Tanrı
Tanrı'ya bir gün işiniz düştüğünüzde ve bir rica da bulunduğunuzda bunu yerine getirdiyse şanslısınız.
Yıllar sonra yine aynı Tanrı bu dileğinizi kötüye kullandığınızı görüp, aynı dileğinizi defalarca yaşamanızı sağlıyor ise aranızın artık bozulmuş ve bir özrü hak etmiş olduğu anlamına gelmiş demektir.
Şansınızı tanrıya bırakmayın. Kendi tanrınız, kendi şansınız olun! Zira aynı hislere sahip olmayabilirsiniz.
Yıllar sonra yine aynı Tanrı bu dileğinizi kötüye kullandığınızı görüp, aynı dileğinizi defalarca yaşamanızı sağlıyor ise aranızın artık bozulmuş ve bir özrü hak etmiş olduğu anlamına gelmiş demektir.
Şansınızı tanrıya bırakmayın. Kendi tanrınız, kendi şansınız olun! Zira aynı hislere sahip olmayabilirsiniz.
12 Eylül 2014
12 Eylül Utancı!
Sis yağar birden, yiter deniz / Kör kalır bu kent, ağlarken kendine / Kim bilir? Nasıl yapar insan? Niye? /.../ Kör kalan bu kent ağlar mı kendine? / Sor o gün: Nasıl yapar insan? Niye?
07 Eylül 2014
Ölümler
Bir yanımız yoksulluk, yoksunluk, perişanlık. Bir yanımızda parmak uçlarımıza değdiğinde bizi yakıp kavuran, yüreklerimizi dağlayan hayatlar. Varlıkla yokluk arası bir yerlerde yaşayan, yaşatılan; var oldukları ancak öldüklerinde anlaşılan insanlarımızın paramparça hayatları. İçli ağıtlar gibi yükselen, bir bozlak gibi hüznü havalandıran gariplerin, garip kalmışların kırık dökük serencamı. Zenginliğin küstahlığında, mal biriktirmenin sevdasında görünmeyen, görülemeyen hikâyeler. Modern zamanların kıyısında yaşamak için kendine yer açmaya çalışan garibanların, mazlumların boğazımızda acıdan bir düğüm bırakan hikâyeleri. Nefesimizi kesen, nefesimizi boğamıza tıkayan hikâyeler. Yalnız öldüklerinde haberdar olduğumuz, paramparça yaşamlar. Kazanma hırsına kurban edilen garibanlar.
Bir yanımız yalancı cennet. Bir yanımızda zenginliğin, şatafatın, müstağniliğin, kibrin, gösterişin, görkemin, tuğyanın insanlığını ezen, insanı yok eden dünyası. Nefsini ilahlaştıranların, egosuna tapanların kendilerini tatmin için, kendi dışındaki her şeyi silip süpürdükleri, insani bütün değerlerin üstünden buldozer gibi geçtikleri bir dünya. Çılgınca tüketme, hudutsuzca bir yağma. Doymak bilmeyen bir iştiha. Doymayan, doyurulamayan bir muhayyile.
Bir zamanın iki ayrı yakası. Aynı zamanı iki ayrı yakada yaşamanın acımasız ikilemi. Birileri zamanın imkânlarından, avantajlarından, siyasetin rantından dibine kadar faydalanıp elini ılık sudan soğuk suya vurmazken, birileri evine alın teriyle ekmek götürebilmenin kavgasında. Sigortasız, güvencesiz, gözünü para hırsı bürümüş patronların insafına bırakılmış işçiler bir tarafta. Diğer tarafta sınırsızca kazananlar, sınırsızca harcayanlar, şımaranlar, müstekbirler, müstağniler... Ne derin bir ikilemdir ki zenginlerin görkemli, gösterişli hayatları, evine helalinden ekmek götürmek için çabalayan garibanların alın teri ve kanları üzerinde yükseliyor. Yoksulların hayatı üzerinden neşv-ü nema buluyor zenginlerin dünyalıkları.
Her gösterişli, şatafatlı, pahalı nesnenin altında yoksulların, garibanların, yoksul bırakılmışların gözyaşı, kanı, emeği var. Mısırdaki piramitlerden tutun da günümüzdeki rezidanslara, dev gökdelenlere kadar. İçinde huzurla dolaşılan Modern Dünyanın mabedi alışveriş merkezlerinin harcında işçilerin, amelelerin, parası gasp edilen emekçilerin çilesi var. Daha yüksek paralar kazanmak, doymayan gözünü doyurmak için işçisinin yevmiyesinden çalanların çevirdikleri dümenlerle yükseliyor bu betondan mabetler. Ruhu olmayan, ruhaniyeti olmayan çağdaş put haneler. İnsanlığı esir alan betonlar. Evet, bu betonlar zamanımızda sonradan görme muhafazakârların yeni mabetleri haline geldi. İslam'ın O muazzam ruhu betonlara gömülüyor, üzeri örtülüyor Muhammedi ruhun. Bir taraftan göklere yükselirken insan, diğer yandan insanlık yerin dibine, yerin derinliklerine batıyor.
Türkiye'nin her yerinde yükselen kibir abideleri. Kibir kuleleri. Şehirlerimizi esir alan bir hırsın eseri binalar. İstanbul'un güzel yüzüne atılmış jilet gibi duran gökdelenler, İstanbul'un siluetini bozan kuleler. Tevazuu, inceliği, alçak gönüllüğü yok eden, dünyaya isyan edercesine göğe yükselen yapılar. Trilyonluk evler, meskenler. Saray yavrusu konutlar. Kaprislerin yüceltildiği, kaprislerin altınlaştırıldığı oteller. Evlerin, otellerin, sitelerin etrafında kalın duvarlar, kalın surlar. Güvenlik çemberleri. Bunların yanı başında barakalar, teneke evler, naylon çadırlar, bekâr odaları. Nemli, soğuk, karanlık odalar. Odalarda kederden örülü, dertten müteşekkil gençler. Odalarda, barakalarda, çadırlarda hayatın acımasızlığı. Daha acısı ölümün soğuk yüzü odalarda, barakalarda, çadırlarda. Ölümün soğuk yüzü her türlü güvenlik önleminden yoksun dev rezidans inşaatlarında.
Evet. Garibanları, yoksulları, işçileri, emekçileri alınlarının teri kurumadan yakalayıverir ölüm. Bazen Tuzla'da tersanelerde, Çağlayan'da tekstil atölyelerinde kot taşlarken bazen de bir rezidans, apartman inşaatında. Kozan'da, hayatın kaynağı olan suya kurban verilir işçiler. Hayatı canlandıran su, gariplerin hayatını bitiren bir cellâda dönüşür. Bir ölünür, on ölünür, yüz ölünür. Hep ölünür, biteviye.
Ölüm, iliklerimize işleyen soğuklarda, dışarıya çıkmaya cesaret edemediğimiz soğuklarda, naylon çadırda hiç uyuyamadıkları uykuya yatan on bir işçiyi yakalar Esenyurt'ta. On bir can, on bir hayat kayıp gider. İstanbul Mecidiyeköy'de bir rezidans inşaatının asansöründe yakalar bazen de. Yine geçip gider on hayat. Geçip giderken zaman unutuluverir on can. İşçilerin kanı üzerinden yükselir modern medeniyetin tapınakları. Bir avuç seçkin mutlu olsun diye düşer ölümün kıvılcımı yoksulların evine, yüreğine.
Çoluk çocuk, eş dost sıcak AVM'lerde dolaşıp kapitalizme kan pompalarken birileri, işçiler bir naylon çadırda, bir rezidans inşaatında umutlarına, yoksulluklarına, gurbetliklerine sarılarak uyurlar. O uykuyu bile çok görür bazen felek. Bir elektrik sobasından çıkan yangınla kül olup gider bütün umutlar, bütün emekler. Bir arızalı asansörde yakalanıverirler bazen garibanlar. Avuç dolusu paraların döküldüğü dört duvar arasında ölür işçiler. Kanlarından karılır harçlar. Kaybolup gider insanlığımız. Kaybolup gider insanlık bir avuç zenginin kazanma hırsında. Doymayan nefis, doymayan iştiha esir alır hayatı. Her dem kurban edilir yoksullar, garipler sonsuz kazanma, sahip olma cinnetine.
Ölümler gelir. Tedbirsizlikten, masraftan kaçmaktan, güvenlik önlemleri almamaktan. Kader denir, timsah gözyaşları dökülür. Allah'ın takdiri denir. Her nedense Allah'ın takdiri hep yoksullar, garipler, yersiz yurtsuzlar üzerinde tecelli eder. Zenginlere, tuzu kurulara uğramaz bu tecelli. Üç beş kuruş tazminata tahvil edilir genç bedenler. Ya da iktidarlar bu tür ihmalkârlıklar için aleyhimizde kullanılan münferit olaylar, abartılmasın derler. Ateş yine düştüğü yeri yakar. Kimse üstlenmez sorumluluğu. Bu lanet çevrim uzar gider.
"Bazı günler uyandığımda hangi günde olduğumuzu bir türlü hatırlayamıyorum. Pazartesi, perşembe, pazar insanın hayatında günlerin bir anlamı olmalı. Hafta yedi ayrı gün değil de üç gün olsaydı ne değişirdi hayatımda? Ya da saatin kaç olduğu hangi günde olduğundan daha mı önemli? Bilmiyorum.."
"Alarmı icat eden adam insanların beş dakika daha uyumak isteyeceğini nereden biliyor? Çünkü kendide beş dakika uyumak istiyor."
"Alarmı icat eden adam insanların beş dakika daha uyumak isteyeceğini nereden biliyor? Çünkü kendide beş dakika uyumak istiyor."
26 Ağustos 2014
24 Ağustos 2014
Seni Eskisi Kadar Sevmiyorum
Kalbim bir kuyunun dibindeki suda nefes almaya çalışan bir gariban, yukarı tırmanmaya çalışıyor..ama ne yapsın? kuyunun duvarları düz..kuyunun duvarları ıslak.
18 Ağustos 2014
Üvercinka
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
15 Ağustos 2014
Zaman hiç bir şeyi düzeltmez sadece üzerini örter, sakladığın acılar bir gün mutlaka ortaya çıkar. Herkes zamanı geri alabilmek ister. Kimi eski güzel günleri tekrar yaşayabilmek için, kimi yaptığı yanlışları düzeltebilmek için, kimi ise sadece yaşadığını hissedebilmek için ister bunu.
Gelecekten korkanlarsa zamanı durdurmak ister, her şey o kadar iyidir ki bunun bozulmaması için çaba gösterirler. Ama kimse şu anın değerini bilenenler kadar mutlu değildir, geçmiş de gelecek de onlarladır.
Bazılarıysa zamanın ta kendisi gibidir ve her insan zamanın dünya üzerinde bıraktığı birer yara izidir...
Gelecekten korkanlarsa zamanı durdurmak ister, her şey o kadar iyidir ki bunun bozulmaması için çaba gösterirler. Ama kimse şu anın değerini bilenenler kadar mutlu değildir, geçmiş de gelecek de onlarladır.
Bazılarıysa zamanın ta kendisi gibidir ve her insan zamanın dünya üzerinde bıraktığı birer yara izidir...
12 Ağustos 2014
İnsan sadece suçluyken kaçmaz. Bazen suçlandığın için de kaçarsın. Ama bir kere kaçmaya başladıysan, bir şeyleri de muhakkak kaçırırsın elinden. Bazen gençliğini kaçırırsın, bazen geleceğini, bazen de aklını.
Oysa hakikat akılla ya da başka bir şeyle kavranılmaz; hakikatin ancak parçası olunur. Bunun için kurtul geçmişinden, geleceğinden, aklından. Kainatta ne varsa şu anda oluyor görmüyor musun? sadece burada, sadece şimdi. Gözlerini kapa, kalbini aç, aklını da bırak gitsin.
01 Ağustos 2014
Paralel Evrenler
Yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi.
Tomris
Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz
Kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz
Alır başımı Erzincan’a giderim seni düşünmek için
Dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor
Kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için
Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
Ne var ki ıslanır gider coskunluğum durmadan
Durmadan
Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden
Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan
Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
Seni övdüğüm zaman
Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
Seni övdüğüm zaman
— Turgut Uyar
Kaplar Denizin Yüzünü
Kaplar denizin yüzünü
Unutulmuş uykularda
Şimdi değişmiş kayıp
Şimdi bir başka uzak.
Kopmuşsanız yıllar yılı sürmüş bir yaşamadan
Kapanmışsa o sayfa
İçinizde bir ezik, garipsi türkü
Şimdi artık yoksa.
Daralan gecede
Boş yere aramak sevinci
Beraberken acı yan
Ayrılınca neden böyle çekici?
Neden ilk yağmurlarda sonbahar
İlk soğuklara ürperti
Hatırlanır savrulan yapraklarda
Vardı.
Ben şimdi başını alıp giden
Mavi bulutun muyum,
Sislerdeki evin önünden geçsem
Camlarda bulur muyum?
Behçet Necatigil
Kaplar denizin yüzünü
Unutulmuş uykularda
Şimdi değişmiş kayıp
Şimdi bir başka uzak.
Kopmuşsanız yıllar yılı sürmüş bir yaşamadan
Kapanmışsa o sayfa
İçinizde bir ezik, garipsi türkü
Şimdi artık yoksa.
Daralan gecede
Boş yere aramak sevinci
Beraberken acı yan
Ayrılınca neden böyle çekici?
Neden ilk yağmurlarda sonbahar
İlk soğuklara ürperti
Hatırlanır savrulan yapraklarda
Vardı.
Ben şimdi başını alıp giden
Mavi bulutun muyum,
Sislerdeki evin önünden geçsem
Camlarda bulur muyum?
Behçet Necatigil
25 Temmuz 2014
Muhsin Bey
“Çiçekler ölmüş. Hepsi. Eskiden bir yer ayarlardın, güneşi iyiyse yerini de sevdiyse ne biçim açardı. Şimdi güneş aynı, ışık aynı, yer aynı. Suni gübre istiyorlar, 1-2 gram potas koyunca bir coşuyor namussuzlar ama sonra. Ölüyorlar…“
15 Temmuz 2014
11 Temmuz 2014
05 Temmuz 2014
Yalnızlık Nedir?
`iskender` :
İsmimi verirsem o da beni terkeder diye korkuyorum..
Kuduz bir köpek kadar yalnızım..
`Ceyhun` :
Yalnızlık dediğin nedir peki Romantik haydut?
`iskender` :
Yalnızlık, gece ayazında sabaha kadar beklemek gibidir,
Isınmak için güneşin doğmasını beklersin, ama o güneş hiçbir zaman doğmaz..
Yalnızlık, bulmadığın sevgiyi başka yerlerde aramak gibidir,
Ne yaparsan yap onu bulamayacağını bilirsin, ama yine de denemekten vazgeçmezsin..
Onun boşluğunu hep başka şeylerle doldurmaya çalışırsın..
Yalnızlık, aynı havayı soluyup ta bi türlü yanyana olamamak gibidir,
Aldığın her nefeste onun kokusunu duymak istersin, ama yapamazsın..
Aldığın her nefes ciğerini acıtmaya başlar..
Yalnızlık dediğin eski bir sandalyenin gıcırdamasıdır yalnızlık..
Ceyhun` :
off be romantik haydut naptın yeni mi terk edildin yoksa?
iskender` :
Terkedildim, herkes terketti gitti beni..
Sol kaburgam bile firar etti bedenimden,
Aradan geçen zaman bile yetmiyor unutmaya,
Ettiğimiz kavgaları bile özlüyorum,
Saçlarını okşamayı,
Ellerini tutmayı,
Aniden boynuna sarılmayı,
Bana bakışını,
Karşımda duruşunu,
Hatta arkasını dönüp yatışını bile..
Ona yavaşca sokulmak,
Sessizce sarılmak,
Omuzlarından tutup sımsıkı kendine çekmek..
iskender:
Ah yalnızlık..
Yalnızlık bir kapıyı açıp dışarı çıkmaktır,
O kapının dışında kalmaktır yalnızlık.
İsmimi verirsem o da beni terkeder diye korkuyorum..
Kuduz bir köpek kadar yalnızım..
`Ceyhun` :
Yalnızlık dediğin nedir peki Romantik haydut?
`iskender` :
Yalnızlık, gece ayazında sabaha kadar beklemek gibidir,
Isınmak için güneşin doğmasını beklersin, ama o güneş hiçbir zaman doğmaz..
Yalnızlık, bulmadığın sevgiyi başka yerlerde aramak gibidir,
Ne yaparsan yap onu bulamayacağını bilirsin, ama yine de denemekten vazgeçmezsin..
Onun boşluğunu hep başka şeylerle doldurmaya çalışırsın..
Yalnızlık, aynı havayı soluyup ta bi türlü yanyana olamamak gibidir,
Aldığın her nefeste onun kokusunu duymak istersin, ama yapamazsın..
Aldığın her nefes ciğerini acıtmaya başlar..
Yalnızlık dediğin eski bir sandalyenin gıcırdamasıdır yalnızlık..
Ceyhun` :
off be romantik haydut naptın yeni mi terk edildin yoksa?
iskender` :
Terkedildim, herkes terketti gitti beni..
Sol kaburgam bile firar etti bedenimden,
Aradan geçen zaman bile yetmiyor unutmaya,
Ettiğimiz kavgaları bile özlüyorum,
Saçlarını okşamayı,
Ellerini tutmayı,
Aniden boynuna sarılmayı,
Bana bakışını,
Karşımda duruşunu,
Hatta arkasını dönüp yatışını bile..
Ona yavaşca sokulmak,
Sessizce sarılmak,
Omuzlarından tutup sımsıkı kendine çekmek..
iskender:
Ah yalnızlık..
Yalnızlık bir kapıyı açıp dışarı çıkmaktır,
O kapının dışında kalmaktır yalnızlık.
Ahh Albayım Ah
Şu dünyadan bir gideyim, bir daha gelirsem ne olayım. Bir daha gelirsem ne olurum bilmiyorum artık. Şimdi de ne olduğumun pek bilincinde olduğum söylenemez.
Kimi zaman deniz olup, büyük yük gemilerinin ağırlığıyla yaşamaya çalışıyorum. Kimi zaman büyük büyük fırtınalar olup o gemileri batıyorum. Bazen gemi olup deryalara bırakıyorum kendimi. Kimi zamansa geminin kaptanı olup karaya hasret kalıyorum.
Kırmızı oldum çoğu zaman. Kan oluyorum, annemin gözünden damlıyorum. Şarap oluyorum, içime içime akıyorum. Ateş oluyorum, yakıp kavuruyorum. Kızıl bir bulut gibi çöktüm bu dünyaya.
Kimi zaman deniz olup, büyük yük gemilerinin ağırlığıyla yaşamaya çalışıyorum. Kimi zaman büyük büyük fırtınalar olup o gemileri batıyorum. Bazen gemi olup deryalara bırakıyorum kendimi. Kimi zamansa geminin kaptanı olup karaya hasret kalıyorum.
Kırmızı oldum çoğu zaman. Kan oluyorum, annemin gözünden damlıyorum. Şarap oluyorum, içime içime akıyorum. Ateş oluyorum, yakıp kavuruyorum. Kızıl bir bulut gibi çöktüm bu dünyaya.
01 Temmuz 2014
Soğuk Temmuz
Biz ne kimseyi yaktık ne de katliamlar yaptık.Ne kimseyi sebepsizce astık ne de inancını sorguladık .Ne din iman deyip ülkeyi soyduk,ne de zalim olduk.
Yıllarca gizli yaptık ibadetlerimizi.Biz ölüm gördük,idam gördük,zulüm gördük,hapis gördük,yasak gördük.Ne kadar öfkelensek de sessiz kaldık. Sebepsiz yere yakıldık Sivas’ta….Zulüm gördük Dersim’de,Maraş’ta,Çorum’da,Ölüm çok soğuk üstelik de Temmuz’da!
Yıllarca gizli yaptık ibadetlerimizi.Biz ölüm gördük,idam gördük,zulüm gördük,hapis gördük,yasak gördük.Ne kadar öfkelensek de sessiz kaldık. Sebepsiz yere yakıldık Sivas’ta….Zulüm gördük Dersim’de,Maraş’ta,Çorum’da,Ölüm çok soğuk üstelik de Temmuz’da!
12 Haziran 2014
Melankoli
Hergün ölürsün, daha çok ölmek istersin..bazen denersin, bazen bütün koşullar uygun iken bile ölemezsin..
Çıkış yönünü şişe diplerinde avunarak ararsın, sonra?
Sabah olur ve yeniden yaşadığın kısır döngüye yeniden başlarsın..
Ağlamak istersin, zira koşullar ağlamak için bile mümkün değildir..
Koşmak istersin, delicesine koşmak, ayak bileklerin kilitlenene kadar koşmak..
işte hepsi bu
06 Haziran 2014
Kardeş Payı-Şerif Abi (Dallarım Yaprak Döküyor)
Kanadım mıydı kırılan ışığım mıydı kaybolan,
Kanadım mıydı kırılan ışığım mıydı kaybolan.
Sensiz yarım yetim kalan yüreğim özlem dokuyor,
Sensiz yarım yetim kalan yüreğim özlem dokuyor.
Bu ne ağır acı gerçek içimde dağlar çöküyor,
Bu ne ağır acı gerçek içimde dağlar çöküyor.
Etrafında bahar çiçek dalları yaprak döküyor,
Etrafında bahar çiçek dalları yaprak döküyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)