Ihlamur kokulu bir bahardı beklediğim. İçinde mis kokulu satırları olan, melankolik eylemlere karşı göğüs germeyi bilmeyen bir dost gülümsemesi gibi. Zamanın içinden geçerken alınan yaraların izlerini silmek gibi. Her lodosla sızlayan gün batımına söver gibi, hatırlamak gibi, hatırlamak istememek gibi..
17 Ekim 2016
16 Ekim 2016
11 Ekim 2016
06 Ekim 2016
05 Ekim 2016
02 Ekim 2016
Ne çok sevmek istiyor insan
“Ne çok sevmek istiyor insan, birini denizi geçerken mavi birini cumartesi gibi düşünürken kırmızı şaraba yatırılmış o aşktan gövdeyi, birini kopkoyu bir şiire batmışken ve birini o bir başkasını severken yana yana ne çok sevmek birini hem de çok ve hep yalan söylediği için sevmek ve şöyle demek: Meğer yalan söylediği için de sevilirmiş insan.
Yabancı bir ülke gibi özlerken birini hani bir kez gidilmiş de unutulmamış, o ülkeyi bir daha sevme isteği gibi, bazen de korkuyla ya hatırlamazsa diye gönlünde sulayıp durduğu o güzel ilki, İlk bakışma, ilk sarhoşluk, ilk sevişmeyi ve birini değil sessizce, teni, ruhu kendi bile duymadan sevmeyi ki böylesine yalnızca bir şiirde rastlanır belki…
Ve ne çok yazmak istiyor insan birini, o okusun diye değil ama birini kimse öyle güzel küsemez diye ağız dolusu susar ve gönül dolusu küser ve sesine bakıp bakıp da birini ağlamak ister gibi seviyor insan hani o “ruha ağlamak getiren tren sesleri” gibi önce ayrılığı sonra sevmeyi, hep ayrılır gibi sevmek, sevmek istiyor. Birini ayrılık tenden ruhtan bakıştan da ama sesten uzağa düşmekmiş en çok çünkü nereye gitse sesine dönermiş ve sesinden toplanırmış her ayrılıktan sonra döndüğü o siyah günler gibi insan.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)