23 Temmuz 2015

Öpünce geçmeyen, gözle görülmeyen yaralarımız var. Ama anneden ama babadan ya da yardan… Canımızı yakan sesimizi kısan anılarımız var. İlla ölmesi gerekmiyor gidenin ya da yüreği yakanın. Yaralanıyoruz işte birinden. Hayali yara bantları yapıştırıyoruz gerçek yaralarımıza. Bir sonraki yüreğe soruyoruz yaşanmış tüm acıların hesabını. İşte o zaman kaybediyoruz.
Her sabah yeniden başlıyor hayat. Her sabah yeniden öğreniyoruz nefes almayı. Hayatta en pahalı şey aldığımız nefes.
Yolu uzun süre aşka düşmemiş bir kadına denk gelirse yüreğiniz, çalkalayın zira dibine çökmüş olabilir seven yanları.
Çünkü yalnız yaşamak için çok fazla bu hayat…
Rüzgarlı, sessiz sakin bir sahil kasabasındayım, soğuk bir bira içiyorum falan. Sonra bu şarkı çalıyor. Garip.

20 Temmuz 2015


Hiç şiir okumamış gibi kötüsünüz
Bir köpeğin başını hiç okşamamış
Hiç bayram şekeri dağıtmamış
Çocukla çocuk olmamış gibi KÖTÜSÜNÜZ!

#suruçtakatliamvar

"IŞİD'in yaktığı Kobanê'yi kuracaktık, barış için gelmiştik.
Canlı bomba soktunuz aramıza, barış sloganları atan yoldaşlarımız şehit düştü. Yaralıları taşıdığımız araçlara gaz bombası atıyorsunuz. Polisler hala gülüyor, nasıl insanlarsınız? Neyin kin'i neyin öfkesidir bu efendiler.  
Suruç yanıyor.

#suruçtakatliamvar

19 Temmuz 2015

Yüzünde senin ki gibi bir yara izi olan kahraman, seni öpecek ve esaretini sona erdirecek.

18 Temmuz 2015

Yaşanan onca şeye, 
Pay edilen ekmeğe, 
Birlikte ilk defa dinlenen şarkılara,
Ceptekini üleştirmeye,
Başlı kıçlı yatmalara,
Damı akan odalarda kurulan hayallere,
İlk aşklara,
İlk reddedilişlere,
Salondaki çekyatta yattığımız eş dost gezmelerine,
Sırf ucuz olsun diye yediğimiz ketçaplı pilavlara lan,
Yoklukta içtiğimiz mantarı hep içine düşen şişesinden ucuz şaraplara,
Kaçak binilen trenlere,
Esnaf lokantalarına,
Görüşmediğimiz arkadaşlara,
Ayrıldığımız sevgililere,
Alayına isyan değil işte kardeşim, alayının şerefine içiyoruz lan! ''
Şerefe!

15 Temmuz 2015

Hayat mutsuzlukların ardından açan gökkuşağından ibarettir

Canımı acıtanlar oldu, hayatımla oynayanlar, çok nadir de olsa gördüğüm rüyalarıma inanmayanlar, zora gelipte bırakanlar, düşlerimle dalga geçenler, başarımı küçümseyenler, gözlerimde iki damla yaş bırakanlar, ama her acı insanın olgunlaşması içindi. Daha çok olgunlaşıyordum, her gün daha fazla, her gün daha fazla acıyla.

Beni bu ara anlayan yazılar var sadece, garip ama esaslı yazılar. Yazıyordum gece gündüz. İç sesim paragraflara karşı bir savaş veriyordu. Birileri kahkaha atarken, birileri sıcak sohbetteyken, birileri umut kurarken, bazıları farklı okyanuslara dalarken içimdeki çocuk ağlıyordu, belki de ağlayarak öğreniyordu hayatı. 

Susturamıyordum, acı veriyordu. Anlıyordum, insanın geçmişinden kaçamaması, hayatındaki en büyük sınavdı. Bir sınav içinde binbir sınava giren duygularımın çektiği sancı her gün nefes darlığımı daha da arttırıyordu. 

Tüm bu acılı günlerimde şükran duygularım, ve inancım tek tesellimdi. Evet evet, acı olgunlaştırır. Acı kapıları açar. Size bir mutluluğu anlatın desem bana sadece iki dakika anlatırsınız, ama mutsuzluğu anlatın desem yılları anlatırsınız, evet işte hayat mutsuzlukların ardından açan gökkuşağından ibaretti. 

Birileri umudunuzu kırabilir, her zaman olacaktır. Birileri hayallerinizi de alabilir, hiç para vermeden arkasına bakmayarak, birileri gözlerinizdeki yaşıda anlayamaz, birileri vardır, hep sonradan gelirler, onlara inanırsınız, hayatınızı teslim edersiniz,onlar sizi hiç anlamaz, bir serçe gibi terkeder ruhunuzu. 

Neyse boşverin bunları, en iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklardan kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşma umuduyla beslediği sevgidir.

Öyle veya böyle, acılı veya sancılı, gram kadar da gücüm olsa beni benden alamazdı sevgili hayat, hani nefes darlığımla da yıkamayacaktı beni. 

Sonra avcuma ağladım, uyudum, gün bitti. 

12 Temmuz 2015

sevmek gibi geliyordu herşey, sevmek gibi gidiyordu kadın... 
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı, 
bir bulut, evet ama aslolan; bulutun suyu yağmasaydı... 
bir insanı sevmekle başlıyordu her şey