14 Kasım 2014

Sonbahar

Derdi nedir bu sonbaharın, 
Neden soldurur gülleri, 
Nereden bulur bu insanlar ben mutsuzken gülünecek şeyleri..
Tuhaflık bende biliyorum
Bir neden arıyorum unutmak için her şeyi. 
Unutmak için kendimi.. 

12 Kasım 2014

Kaymaklı Çocukluğum

Ben küçükken kaymaklı yada günümüz adıyla kremalı bisküviler çok revaçtı. Daha doğrusu çayın yanın da fakirin tek atıştırmalığı olsa gerekti. 2 katlı bisküviyi açar için de yok denenecek kadar az olan kaymağı sıyırıp başka bir kremalı bisküviyle birleştirmenin naif mutluluğunu yaşardık.

Şimdiler de öyle mi? kadınların bile parasını cebine koymanın verdiği geniş öz güvenle artistlik yapmalar, dünyayı ben yarattım "a*ına k***yım" seni sallayan mı var demeler vs.
Paranın geçmediği, sevginin ise karşılıksız olduğu bir dünya yok muydu? Veyahut o kaymaklı bisküvi hiç bitmese olmaz mıydı?

T.A.

Sırt Çevirmek

Sırtını dönmüş bir kadından daha hüzünlü ne olabilir? Sırt çevirmek diye bir deyim var ya Türkçe'de, işte o "senden artık umudu kestim, ben yokum, kendi başınasın" demek değil mi? Yapmasan böyle. Yüzüme baksan. Yüz yüzeyken seninle, üstesinden gelemeyeceğim hiçbir şey olmaz benim. Gözlerinin her hali, başımın tacı. Onların hüznüne ortak olur, kızgınlığına boyun büker, buğusunda varlığımı eritirim. Ama sen sırtını dönünce, sen sırt çevirince bana, mıknatıssız bir pusulaya dönüyor ruhum. Saçlarının bittiği yer, umutsuzluğumun kıblesi..

Hatırlıyorsun değil mi? Seviştikten sonra bile tahammül edemezdim sırtını dönmene. Kızardın sen de bana, 'ne biçim erkeksin' derdin. Böyle şeyleri kadınlar mesele yaparmış, öyle söylerdin. Olsun derdim ben de, öyleyse öyle. Karanlıkta göremezken bile onları, gözlerimin içine içine bak isterdim hep. Göremezdim ama orada olduklarını, orada olduklarını ve baktıkları yerin benim gözlerimin içi olduğunu bilmek nasıl da mutlu uyuturdu beni. Sırtınla bir sorunum yoktu elbette. Nasıl olsun? Dünyanın en güzel kürek kemikleriyle küsülür mü hiç? Ama benimki de bir tür fedakarlıktı işte. Gözlerin gözlerimden hiç ayrılmasın diye, kalan bütün uzuvlarını taparcasına seyretmekten feragat ediyordum..

Yüz çevirmek.. Evet evet, şu an bana yaptığın tam olarak bu. İyi de neden? Ve nereye? Tam arkandayım, ama galiba sonsuz bir mesafe çoktan girdi aramıza. Saçların dağılmış. İzin ver onları bari toplayayım. Hiçbir şey söylemeyecek misin? Gözlerini sabitlediğin rutubet yeniği duvar, nasıl canımı yakıyor bir bilsen. Sırtın dönük. Sırt çevirdin bana. Yüz çevirdin benden. Gidiyorsun.. Önüne atsam kendimi, gözlerini sabitlediğin terkedilmiş fabrika kalıntısı duvarla arana girsem işe yarar mı? Biliyorum hiçbir işe yaramaz. Kararlısın. Gidiyorsun. Gidiyorsun ve bu ; gitmeden gözlerini sabitlediğin hilkat garibesi duvarla, kaderimin ayrılmamacasına kesişeceğinin habercisi..

A.L.49

11 Kasım 2014

Gökteki Yıldızı Sayan Olur Mu


Gökteki yıldızı sayan olur mu
Benim gibi yara yanan olur mu
Benim böyle melul mahzun duruşum
O da gider yare ayan olur mu

Gökteki yıldızın üçü piyade
Yaşım küçük ama derdim ziyade
Gel sevdiğim derdimizi danışak
Görek kimin derdi daha ziyade

Gökteki yıldızın biri benim mi
Acep el eylesem yere iner mi
Kara yerin engelleri olmasa
Adam sevdiğinden geri döner mi
Ben, benim için ağlayan birini hayatta bırakmazdım.
İlhan Berk

08 Kasım 2014

Bir Garip Zeyin Dalı



Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile,
mesela, zeytin dikeceksin
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yani ağır bastığından…

Nazım Hikmet
Zeytinle iftar açıp, ağaçlarını yok etmek bunlara nasip oldu. Vicdan taş kesince ne perişan köylü kadınlar, ne madende yok olan genç adamlar...
Pavey
Kendimi bazen o kadar çaresiz hissederim ki bir yerlerde beni bulacak birinin var olduğu umuduyla sabretmeliyim diye düşünürüm. Muhakkak biri olmalı bu yüzden; bizi arayan, bizi bulmak isteyen, gözyaşlarımıza kayıtsız kalmayacak biri...

Biraz gözünüzü açın, biraz kulak kabartın, o saniyede çığlıkları duyacaksınız, acıları, iniltileri... Biraz sinenizi yoklayın, oradaki sızıyı hemen fark edeceksiniz.

Hepimiz başladığımız noktada sona erecek bir yolun salikleriyiz. Hasretten dizlerimizi karnımıza çekmiş bir halde inleyip durmamızın asıl sebebi bu!

Dücane Cündioğlu