11 Aralık 2013

Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum.
Oğuz Atay

10 Aralık 2013

Bir Garip Uçurtma

Uçmak güzel bir eylemdir, bir kuşu anlamak, onun yerinde olmayı kim istemez di ki

Bilirdik tatmayı dünya mutfağında nice eşsiz lezzeti
lakin güneşi yoğurup koyduk aşımıza,
biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını,
lakin aç idik yedik karanfil parasını...

Yılmaz Güney

Kadir kıymet bilmeyen tüketici,sömürücü sevgililere..
Adalete hasret kaldığımız son yıllarda, nihayet 4 yıl 277 günün ardından haklı bir özgürlük gelir. Cumhuriyet için, aydınlık bir gelecek için...
O duvar
o duvarınız,
vız gelir bize vız!
Bizim kuvvetimizdeki hız,
ne din adamının dumanlı vaadinden,
ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır.
O yalnız
tarihin o durdurulmaz akışındandır.
Bize karşı koyanlar,
Karşı koymuş demektir:
Maddede hareketin,
yürüyen cemiyetin
ezeli kanunlarına.
Sükun yok, hareket var
bugün yarına çıkar
yarın bugünü yıkar
ve durmadan akar
akar
akar.
Nazım Hikmet
Elde, avuçta kalanlar boş masa da
Yitirilen umutlar yudum yudum..
ve dünden geriye kalan bir tutam kül
üflesek uçacak, 
tutsak iki ucu b..lu değnek..

T.A.

09 Aralık 2013

Çingene Kahkahası

Akşam olunca göğsüne dolgun kadınlar çoğalır 
ayakkabı giyen ölülerin yürüdüğü ıssız kara parçasında...
Saat anason vurduğunda çalınır sıcak müzik… 
Damar damar işlenmiş beden soyunur ayrıntısında şeytanın 
deliksiz uyku kadınsız uykudur 
salgın hastalık gibi eller dolanır etrafında 
gözbebekleri pastoral zevkle renklenmiş 
şarkı söylemek isteyen menekşe solgunu yüzde açılır yalnız ağız 
ve başka bir ağız örter diğer ağızı 
çan sesinde titrer eski kıta 
kan sıçramış topraktan paçalarıma 
silah gölgesinde memleketin yolları 
ve açız, diyor hep birden sesine doygun boğazlar, 
ve açız
ve açız
dünyanın son kadınını paylaşıyor 
akşamın yakut süngüsünde kırmızı güneşler 
beni ölüm tutuyor, ya seni? 
En iyi iştah açıcı kadındır ve son yemek aynı kadının elinden gelir… 
Bir şiirin son dizesinde patlar nepal 
parmaklara bulaşır kırmızı mürekkep 
Enseden tutulmuş, taşınmışız bir yere 
Bıçaklar bileniyor başucumda 
gaz solumak istiyorsan parka git. 
Saat Anadolu buçuğu ve ben bir manzaraya bakıyorum 
ya da manzara bana bakıyor gözlerimden. 
İstanbul’da karanlığın en kalabalık saatinde 
vapurlar çekiyor karşıdan karşıya sevdaları 
İstanbul’da karanlığın en kalabalık saatinde 
sokak başında bekliyor dilenci
ayakları çıplak, aynı zamanda giyinik kadınlar 
dans ediyor barın zemin katında 
İstanbul’da karanlığın en kalabalık saatinde 
ölüme yakın yürüyüşe çıkıyorlar
parklarda yuvalanmış şekilsiz gölgeler misali 
ölü muamelesi görenler yaşamaya çalışıyor 
erime başladığında, solukta kaynar son istek 
tuttuğun altın olmasın, insan olsun, diyenler sessizce azalırken 
İstanbul’da karanlığın en kalabalık saatinde patlıyor 
çingene kahkahası…

07 Aralık 2013

Yine ölüme dair

Bir gün kar yağarken, 
yahut bir gece, 
yahut bir öğle sıcağında, 
hangimiz ilkönce, 
nasıl ve nerde öleceğiz? 
Nasıl ve ne olacak 
ölenin son duyduğu ses, 
son gördüğü renk, 
kalanın ilk hareketi 
ilk sözü 
ilk yediği yemek? 
Belki de birbirimizden uzakta öleceğiz. 
Haber çığlıklarla gelecek, 
yahut da ima edecekler, 
ve kalanı yalnız bırakıp gidecekler... 
Ve kalan karışacak kalabalığa.

Nazım Hikmet

04 Aralık 2013

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?

Ahmed ARİF