Ne yapması gerektiğini bilmiyor insan;
Ne yapmaması gerektiğini bildiğinde.
29 Aralık 2017
13 Aralık 2017
07 Aralık 2017
“Ve geldim demenin bir sessizliği varsa, öpüşelim demenin, sen hala gitmiyor musun demenin ya da ölmek istemenin bir sessizliği varsa,
Kelimeleri de vardır sessizliğin
Duruşun kelimeleri vardır;
Bakışın, uzanışın, gülüşün...
Ama yalnızlığın kelimeleri yoktur.
O, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir.”
Kelimeleri de vardır sessizliğin
Duruşun kelimeleri vardır;
Bakışın, uzanışın, gülüşün...
Ama yalnızlığın kelimeleri yoktur.
O, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir.”
“Nietzsche’nin son aşkı hafifliktir, her şeye biçtiği en yüksek ölçüdür. Hafifleten, şifa bulduran her şey iyidir: Gıdada, zihinde, havada, güneşte, kırlıkta, müzikte. İnsanın ayaklarını yerden kesen, hayatın boğuculuğunu ve karanlığını, gerçeğin çirkinliğini unutturmaya yardım eden neyse, emsalsiz lütuf gibidir.”
20 Kasım 2017
14 Kasım 2017
03 Kasım 2017
30 Ekim 2017
25 Ekim 2017
Yedi yaşındayken, gecenin karanlığında komşudan bir şey almaya yollarlar, geri dönerken bir anda yere düşer. Yere düşerken gördüğü son şey kanayan elidir. Kendine geldiğinde gözleri görmez olur. Meğer çiçek hastalığına tutulmuştur. Hayatı boyunca en net hatırlayacağı renk, kan kırmızısı olacaktır.
Babası oyalanması için Veysel’e bir saz alır. O günden sonra hem çalar, hem söyler. Dünya gözüyle göremediklerini gönül gözüyle görür. Nice türküsü dilden dile yayılır.
Dostlar beni hatırlasın, Güzelliğin on para etmez, Uzun ince bir yoldayım, Kara toprak, Benden selam söyleyin vefasız yare ve daha nice sayısız eser…
20 Ekim 2017
10 Ekim 2017
Ankara Garında bir serçeyim ben
Orda kaldı bedenim, uçamadım ben
Eğilme sen, indirme başını, dik tut
İnadına Emek, İnadına Barış
İnadına Özgürlük, İnadına Aşk
Sıhhiye Meydanında simitçiyim ben
Uyan eyy halkım, uyan eyy annem
Ferah tut yüreğini, ağlama babam
İnadına Emek, inadına Barış
İnadına Zafer, İnadına Aşk..
Orda kaldı bedenim, uçamadım ben
Eğilme sen, indirme başını, dik tut
İnadına Emek, İnadına Barış
İnadına Özgürlük, İnadına Aşk
Sıhhiye Meydanında simitçiyim ben
Uyan eyy halkım, uyan eyy annem
Ferah tut yüreğini, ağlama babam
İnadına Emek, inadına Barış
İnadına Zafer, İnadına Aşk..
09 Ekim 2017
“Halk gittikçe yoksullaşırken, zenginlerin daha da zenginleşmesinin mümkün olabilmesi için, halkı cehalet içinde bırakmak çok yerinde olur. Okumayı öğrenmeleri, düşünmeyi öğrenmeleri demektir. Şu halde onlara hiçbir şey öğretmezsiniz. Her şeyden önce okul yapmazsınız. Castro iktidara geldiğinde öğretmenlerin yarısı çalışacak okul olmadığından ücretsiz olarak süresiz izindeydiler. Derhal hepsi göreve çağrıldılar. Ama yine de sayılarını üç katına çıkarmak gerekti. Ve bu sayı bile yeterli olmadı. Kısacası, 1959’dan önce Kübalı’ların %45’i okuma yazma bilmiyordu. Küba’nın nüfusunun %45’i köylüydü; ve sanırım her iki oran da aynı insanları temsil ediyordu. Cehalet, yoksulluğun neticesi değildi, ülkenin efendileri halka yoksulluğu ve cehaleti birlikte sunuyorlardı.”
05 Ekim 2017
"Masumiyet özlenmez mi? Küçükken bir masal okumuştum. Yani, ne zaman okudum, kim yazmış şimdi hatırlamıyorum. Belki de mühim bir herif yazmıştı.
Küçük bir kız çocuğu vardı masalda, bir de bu çocuğun odasının penceresine konan serçeler. Bu küçük kız çocuğu serçelerle konuşabiliyordu, onları anlıyordu, anlaşabiliyordu yani. Annesiyle babası bunun farkında değildi, yani, kız çocuğunun çıkardığı o acayip seslerin kuşlarla iletişiminin bir yolu olduğunun farkında değillerdi. Sonra bir gün, bu küçük kız çocuğu ilk kelimesini söyledi, annesinin ve babasının da anlayabileceği... İşte o ilk kelimeyi söylediği zaman, o an, kuşların dilinden anlayabilmeyi, onlarla anlaşabilmeyi yitirdi.
Masumiyet de böyle bir şey işte, yani, bir kere gitti mi, bir daha sahip olamayacağın bir şey."
Küçük bir kız çocuğu vardı masalda, bir de bu çocuğun odasının penceresine konan serçeler. Bu küçük kız çocuğu serçelerle konuşabiliyordu, onları anlıyordu, anlaşabiliyordu yani. Annesiyle babası bunun farkında değildi, yani, kız çocuğunun çıkardığı o acayip seslerin kuşlarla iletişiminin bir yolu olduğunun farkında değillerdi. Sonra bir gün, bu küçük kız çocuğu ilk kelimesini söyledi, annesinin ve babasının da anlayabileceği... İşte o ilk kelimeyi söylediği zaman, o an, kuşların dilinden anlayabilmeyi, onlarla anlaşabilmeyi yitirdi.
Masumiyet de böyle bir şey işte, yani, bir kere gitti mi, bir daha sahip olamayacağın bir şey."
03 Ekim 2017
Değişim;
İnsanların büyüdükçe birlikte büyüttükleri egoları ve çıkarları,
Dört mevsimin artık iki mevsim olarak yaşanması...Sonbaharların kış olması, ilkbaharın yaza karışması
En iyi şiirler bile en kirli duvar sıvalarında ise...
Değişiyor, insan değişiyor, bir ırk değişiyor..
Özlenen bir dem..
Zaman o kadar hızlı akıyor ki, solunan oksijen bile hızla tüketiliyor..
Toprak ise yerini betonlara bırakırken insanlık mutluluğu gökdelenlerde arıyor..
İnsanların büyüdükçe birlikte büyüttükleri egoları ve çıkarları,
Dört mevsimin artık iki mevsim olarak yaşanması...Sonbaharların kış olması, ilkbaharın yaza karışması
En iyi şiirler bile en kirli duvar sıvalarında ise...
Değişiyor, insan değişiyor, bir ırk değişiyor..
Özlenen bir dem..
Zaman o kadar hızlı akıyor ki, solunan oksijen bile hızla tüketiliyor..
Toprak ise yerini betonlara bırakırken insanlık mutluluğu gökdelenlerde arıyor..
29 Eylül 2017
“Ey Tanrım, sabahın mükemmel. Senin dünyanda insanlar canlı asansördeki küçük çocukları duyabiliyorum. Uçak gerçek mavi gökyüzünde uçuyor. Mide bulantısı senin gözünde bir depremdir. Dünyanın bile bir bedeni var. Ebediyen gözleniyoruz. Oturduğum mutfakta seni tanımaya çalışıyorum. Küçük kalbimden korkuyorum. Kolum neden bir leylak ağacı değil, anlayamıyorum. Korkuyorum çünkü ölüm de senin fikrin.”
25 Eylül 2017
“Bir gün gideceğim Kütahya`dan” dedim babama; “otur, dersine çalış” dedi.
“Kars`ı görmek istiyorum” dedim anneme; “akıllanmayacaksın sen” dedi.
“Seyyah olacağım, yollarda geçecek ömrüm” dedim abime; “beni örnek al da işletme oku” dedi.
“Doğa direnişçilerine katılıp, derelerin, nehirlerin ve ormanların bölünmez bütünlüğünü savunacağım” dedim öğretmenime; “böyle konuşmaya devam edersen disipline gönderirim seni” dedi.
“Çocuklara Barış Kültürü ve Vicdan Bilgisi dersleri anlatacağım tabiat ananın başucunda” dedim komşumuza; “senden adam olmaz” dedi.
“Beraber saz kursuna yazılalım, belki bir gün Munzur Festivali`nde çalar söyleriz” dedim arkadaşıma; “Tunceli`de ne işimiz var; ama bilirim ki sen gidersin” dedi.
“Karadeniz yaylalarının görsellerini indirdim, slayt yapmayı öğretsene bana” dedim bilgisayarcı tanıdığıma; “bütün arkadaşların porno seyrediyor, sen nelerle uğraşıyorsun” dedi.
“Ben bir kulübe yapmak istiyorum kendime, bana yardım eder misin?” dedim marangoza; “ elin ekmek tutsun da TOKİ`den ev al kredi çekip” dedi.
“Bahçenize bakmama, çiçekler ekmeme izin verir misiniz?” dedim aile dostumuza; “ zeki bir çocuksun ama boş işler peşindesin” dedi.
“Ekoloji kitapları var mı?” dedim kitapçıya; “dua kitapları vereyim sana” dedi.
“Doğada bir başına yaşayan insanlara özeniyorum” dedim bakkala; “bırak bunları, vatanına milletine faydalı bir insan ol” dedi.
“Kendi bisikletimi kendim tasarlayacağım, çizimiyle uğraşıyorum şu ara” dedim sanayideki ustaya; “işe girdiğinde birikim yap, hiç olmazsa ikinci el bir araban olsun” dedi.
Bir gece Neşet Ertaş girdi rüyama. “Ah güzel gardaşım, ölülerden bilme beni; yoruldum, gittim” dedi. “On beş yaşındayım ve kendimi yorgun hissediyorum” dedim. “Saz çal” dedi. “Öğreneceğim, söz” dedim. “Kendi sözünü yaz, kendi türkünü havalandır” dedi. “Yapabilir miyim, bilmiyorum” dedim. “Yaparsın gardaşım, özü toprak kokanın gözü yağmur dolarmış; bundandır yorgunluğun, kederin, sitemin” dedi. Diyemedim bir şey ve iki gözüm iki bulut oldu o anda; iki buluttan yağmur indi başucumdan ayakucuma kadar… “Üzülme gardaşım, Kırşehir`e gel” dedi Neşet Ertaş. “Ah bir düşsem yollara, ilk Kırşehir`e geleceğim” dedim. “Babamla ben yan yanayız, önce babam Muharrem`e selam ver, sonra bana” dedi. “Sen ne güzel bir adamsın, sen ne güzel bir abdalsın” dedim. Gülümsedi bana. “Sen özünle yaşıyorsun; bir avuç toprakta vücut bulmuş senin özün gardaşım, ne mutlu sana” dedi. Sarıldık birbirimize. Nereden gelmişse dilime, nasıl konmuşsa, bir türkü havalandırıyordum uyandığımda; özümden dünyaya doğru.bir can hali…
Bir başıma üryan kalsam
Sözüm bitse, sükut etsem
Şu dünyadan ayrı düşsem
Sevda canda, can bendedir…
Ergür Altan
“Kars`ı görmek istiyorum” dedim anneme; “akıllanmayacaksın sen” dedi.
“Seyyah olacağım, yollarda geçecek ömrüm” dedim abime; “beni örnek al da işletme oku” dedi.
“Doğa direnişçilerine katılıp, derelerin, nehirlerin ve ormanların bölünmez bütünlüğünü savunacağım” dedim öğretmenime; “böyle konuşmaya devam edersen disipline gönderirim seni” dedi.
“Çocuklara Barış Kültürü ve Vicdan Bilgisi dersleri anlatacağım tabiat ananın başucunda” dedim komşumuza; “senden adam olmaz” dedi.
“Beraber saz kursuna yazılalım, belki bir gün Munzur Festivali`nde çalar söyleriz” dedim arkadaşıma; “Tunceli`de ne işimiz var; ama bilirim ki sen gidersin” dedi.
“Karadeniz yaylalarının görsellerini indirdim, slayt yapmayı öğretsene bana” dedim bilgisayarcı tanıdığıma; “bütün arkadaşların porno seyrediyor, sen nelerle uğraşıyorsun” dedi.
“Ben bir kulübe yapmak istiyorum kendime, bana yardım eder misin?” dedim marangoza; “ elin ekmek tutsun da TOKİ`den ev al kredi çekip” dedi.
“Bahçenize bakmama, çiçekler ekmeme izin verir misiniz?” dedim aile dostumuza; “ zeki bir çocuksun ama boş işler peşindesin” dedi.
“Ekoloji kitapları var mı?” dedim kitapçıya; “dua kitapları vereyim sana” dedi.
“Doğada bir başına yaşayan insanlara özeniyorum” dedim bakkala; “bırak bunları, vatanına milletine faydalı bir insan ol” dedi.
“Kendi bisikletimi kendim tasarlayacağım, çizimiyle uğraşıyorum şu ara” dedim sanayideki ustaya; “işe girdiğinde birikim yap, hiç olmazsa ikinci el bir araban olsun” dedi.
Bir gece Neşet Ertaş girdi rüyama. “Ah güzel gardaşım, ölülerden bilme beni; yoruldum, gittim” dedi. “On beş yaşındayım ve kendimi yorgun hissediyorum” dedim. “Saz çal” dedi. “Öğreneceğim, söz” dedim. “Kendi sözünü yaz, kendi türkünü havalandır” dedi. “Yapabilir miyim, bilmiyorum” dedim. “Yaparsın gardaşım, özü toprak kokanın gözü yağmur dolarmış; bundandır yorgunluğun, kederin, sitemin” dedi. Diyemedim bir şey ve iki gözüm iki bulut oldu o anda; iki buluttan yağmur indi başucumdan ayakucuma kadar… “Üzülme gardaşım, Kırşehir`e gel” dedi Neşet Ertaş. “Ah bir düşsem yollara, ilk Kırşehir`e geleceğim” dedim. “Babamla ben yan yanayız, önce babam Muharrem`e selam ver, sonra bana” dedi. “Sen ne güzel bir adamsın, sen ne güzel bir abdalsın” dedim. Gülümsedi bana. “Sen özünle yaşıyorsun; bir avuç toprakta vücut bulmuş senin özün gardaşım, ne mutlu sana” dedi. Sarıldık birbirimize. Nereden gelmişse dilime, nasıl konmuşsa, bir türkü havalandırıyordum uyandığımda; özümden dünyaya doğru.bir can hali…
Bir başıma üryan kalsam
Sözüm bitse, sükut etsem
Şu dünyadan ayrı düşsem
Sevda canda, can bendedir…
Ergür Altan
15 Eylül 2017
05 Eylül 2017
28 Ağustos 2017
Üç Beş Kişi
16. yüzyılın başları, bir yanda bir padişah istanbul surları içinde kapandıkça kapanan... öte yanda kırsal kesimde telleri düzen tutmayan, kolları omuzundan kesilmiş, benzi soluk, döğülcek çorbasını bal eyleyenler...
15 Ağustos 2017
14 Ağustos 2017
Bu aklına gelince ve bununla birlikte geçmiş de aklına gelince ve çok süratli gelince, gözleri doldu. Çünkü bir şeyin düşünce olabilmesi için makul bir sürenin geçmesi lazım. Aniden akla geliveren ve düşünceye dönüşmek için kafi zamanı bulamayan şeyler, basınç değişikliğinin tesiriyle (bizim problemimizde basınç aniden düşüyor, sıcaklık ise sabit) ne olur, sıvı hale geçer ve gözyaşı olarak akar bunu herkes bilsin. Bu böyledir. Gözlerini sil.
31 Temmuz 2017
17 Temmuz 2017
11 Temmuz 2017
10 Temmuz 2017
''Ben buraya hapsoldum Nihat.. Hapsoldum.. Evler dükkanlar ağaçlar.. Hep aynı şeyler, aynı yüzler, aynı sesler.. 7 yaşında geldim ben buraya Nihat ne hayallerle geldim. 40 yıl sonra halime bak. Buranın bir parçası oldum. İskele gibi, durak gibi, Sermet'in köşesi gibi.. Yaşıyor muyum? ölü müyüm? taş mıyım.. duvar mıyım? neyim, hayatımın anlamı ne?
Çocuklarım.. Babam.. Dedem.. Eski karım..Arkadaşlarım.. Ya ben Nihat? ben? ben nerdeyim ya? yetti artık, burama geldi be! dayanamıyorum.. nefes alamıyorum. ölünce arkamdan iyi adamdı diyecekler, kıyak delikanlıydı diyecekler.. Fedakardı.. Ailesine düşkündü, yardım severdi hep başkalarını düşünürdü..! Çengelköy'ün evliyasıydı..!
Hadi.. Hadi gömün beni ne bekliyorsunuz? şimdiden gömün! yaşamıyorum zaten.. Yaşamıyorum! yaşasam sen kendin için ne istiyorsun be adam diye sorarım! soramıyorum! korkuyorum!! sevdiğim insana bekle bende geliyorum diyemiyorum ben be! ölmüşüm ben Nihat, ölmüşüm yav! siz öldürdünüz beni siz! ölmek istemiyorum! durduğum yerde çürümek istemiyorum!! o benim son çaremdi..beni bu hapishaneden çıkaracaktı, o benim kurtuluşumdu! gitme demek istedim, diyemedim!! diyemedim Nihat diyemedim!! Elif'de gitti Nihat! ben gene kaldım... Bittim..Bittim ben Nihat.."
Düşlerinde Özgür Dünya
Ben Ali İsmail Korkmaz… 19 yıllık ömrüme insanlara, hayvanlara, doğaya ve hayata duyduğum o büyük sevgiyi sığdıramadım; peşinden koştuğum hayallerime bu sürede ulaşamadım. Fakat biliyorum ki arkamda benim hayatıma sığmayacak büyüklükteki sevgiyi yüreklerinde taşıyan; benim için, benim yerime hayallerimi gerçek kılacak olan dostlar, güzel insanlar bıraktım… Sanılmasın ki kendim için kendi adıma hayaller yarattım; ben, paylaştıkça mutlu olanlardandım…
03 Temmuz 2017
"İyi ol fakat çok iyi olma. Birazcık huysuz ol fakat çok değil. İçinden geliyorsa dua et. Eğer sana rahatlık veriyorsa arada bir küfür de et. Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol. Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan; bağır, çağır, kır, dök ve unut! Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala, en ufak bir parçanın bile kaçmasına izin verme. Yaşa her şeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için, laf olsun diye günlerini geçirme.
Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev! Hayatını o şekilde yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yap ki; gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine "ben elimden geleni yaptım" diyebilesin. Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)