“İki kişinin birlikte, yan yana büyüyebileceğini ve birbirlerine neşe verebileceğini umuyorum. Birinin, gücünü sürdürmek için ötekini ezmeksizin. Belki olgunlaşma, başkalarının da olgunlaşmasına izin vermektir.”
10 Ekim 2017
Ankara Garında bir serçeyim ben
Orda kaldı bedenim, uçamadım ben
Eğilme sen, indirme başını, dik tut
İnadına Emek, İnadına Barış
İnadına Özgürlük, İnadına Aşk
Sıhhiye Meydanında simitçiyim ben
Uyan eyy halkım, uyan eyy annem
Ferah tut yüreğini, ağlama babam
İnadına Emek, inadına Barış
İnadına Zafer, İnadına Aşk..
Orda kaldı bedenim, uçamadım ben
Eğilme sen, indirme başını, dik tut
İnadına Emek, İnadına Barış
İnadına Özgürlük, İnadına Aşk
Sıhhiye Meydanında simitçiyim ben
Uyan eyy halkım, uyan eyy annem
Ferah tut yüreğini, ağlama babam
İnadına Emek, inadına Barış
İnadına Zafer, İnadına Aşk..
09 Ekim 2017
“Halk gittikçe yoksullaşırken, zenginlerin daha da zenginleşmesinin mümkün olabilmesi için, halkı cehalet içinde bırakmak çok yerinde olur. Okumayı öğrenmeleri, düşünmeyi öğrenmeleri demektir. Şu halde onlara hiçbir şey öğretmezsiniz. Her şeyden önce okul yapmazsınız. Castro iktidara geldiğinde öğretmenlerin yarısı çalışacak okul olmadığından ücretsiz olarak süresiz izindeydiler. Derhal hepsi göreve çağrıldılar. Ama yine de sayılarını üç katına çıkarmak gerekti. Ve bu sayı bile yeterli olmadı. Kısacası, 1959’dan önce Kübalı’ların %45’i okuma yazma bilmiyordu. Küba’nın nüfusunun %45’i köylüydü; ve sanırım her iki oran da aynı insanları temsil ediyordu. Cehalet, yoksulluğun neticesi değildi, ülkenin efendileri halka yoksulluğu ve cehaleti birlikte sunuyorlardı.”
05 Ekim 2017
"Masumiyet özlenmez mi? Küçükken bir masal okumuştum. Yani, ne zaman okudum, kim yazmış şimdi hatırlamıyorum. Belki de mühim bir herif yazmıştı.
Küçük bir kız çocuğu vardı masalda, bir de bu çocuğun odasının penceresine konan serçeler. Bu küçük kız çocuğu serçelerle konuşabiliyordu, onları anlıyordu, anlaşabiliyordu yani. Annesiyle babası bunun farkında değildi, yani, kız çocuğunun çıkardığı o acayip seslerin kuşlarla iletişiminin bir yolu olduğunun farkında değillerdi. Sonra bir gün, bu küçük kız çocuğu ilk kelimesini söyledi, annesinin ve babasının da anlayabileceği... İşte o ilk kelimeyi söylediği zaman, o an, kuşların dilinden anlayabilmeyi, onlarla anlaşabilmeyi yitirdi.
Masumiyet de böyle bir şey işte, yani, bir kere gitti mi, bir daha sahip olamayacağın bir şey."
Küçük bir kız çocuğu vardı masalda, bir de bu çocuğun odasının penceresine konan serçeler. Bu küçük kız çocuğu serçelerle konuşabiliyordu, onları anlıyordu, anlaşabiliyordu yani. Annesiyle babası bunun farkında değildi, yani, kız çocuğunun çıkardığı o acayip seslerin kuşlarla iletişiminin bir yolu olduğunun farkında değillerdi. Sonra bir gün, bu küçük kız çocuğu ilk kelimesini söyledi, annesinin ve babasının da anlayabileceği... İşte o ilk kelimeyi söylediği zaman, o an, kuşların dilinden anlayabilmeyi, onlarla anlaşabilmeyi yitirdi.
Masumiyet de böyle bir şey işte, yani, bir kere gitti mi, bir daha sahip olamayacağın bir şey."
03 Ekim 2017
Değişim;
İnsanların büyüdükçe birlikte büyüttükleri egoları ve çıkarları,
Dört mevsimin artık iki mevsim olarak yaşanması...Sonbaharların kış olması, ilkbaharın yaza karışması
En iyi şiirler bile en kirli duvar sıvalarında ise...
Değişiyor, insan değişiyor, bir ırk değişiyor..
Özlenen bir dem..
Zaman o kadar hızlı akıyor ki, solunan oksijen bile hızla tüketiliyor..
Toprak ise yerini betonlara bırakırken insanlık mutluluğu gökdelenlerde arıyor..
İnsanların büyüdükçe birlikte büyüttükleri egoları ve çıkarları,
Dört mevsimin artık iki mevsim olarak yaşanması...Sonbaharların kış olması, ilkbaharın yaza karışması
En iyi şiirler bile en kirli duvar sıvalarında ise...
Değişiyor, insan değişiyor, bir ırk değişiyor..
Özlenen bir dem..
Zaman o kadar hızlı akıyor ki, solunan oksijen bile hızla tüketiliyor..
Toprak ise yerini betonlara bırakırken insanlık mutluluğu gökdelenlerde arıyor..
29 Eylül 2017
“Ey Tanrım, sabahın mükemmel. Senin dünyanda insanlar canlı asansördeki küçük çocukları duyabiliyorum. Uçak gerçek mavi gökyüzünde uçuyor. Mide bulantısı senin gözünde bir depremdir. Dünyanın bile bir bedeni var. Ebediyen gözleniyoruz. Oturduğum mutfakta seni tanımaya çalışıyorum. Küçük kalbimden korkuyorum. Kolum neden bir leylak ağacı değil, anlayamıyorum. Korkuyorum çünkü ölüm de senin fikrin.”
25 Eylül 2017
“Bir gün gideceğim Kütahya`dan” dedim babama; “otur, dersine çalış” dedi.
“Kars`ı görmek istiyorum” dedim anneme; “akıllanmayacaksın sen” dedi.
“Seyyah olacağım, yollarda geçecek ömrüm” dedim abime; “beni örnek al da işletme oku” dedi.
“Doğa direnişçilerine katılıp, derelerin, nehirlerin ve ormanların bölünmez bütünlüğünü savunacağım” dedim öğretmenime; “böyle konuşmaya devam edersen disipline gönderirim seni” dedi.
“Çocuklara Barış Kültürü ve Vicdan Bilgisi dersleri anlatacağım tabiat ananın başucunda” dedim komşumuza; “senden adam olmaz” dedi.
“Beraber saz kursuna yazılalım, belki bir gün Munzur Festivali`nde çalar söyleriz” dedim arkadaşıma; “Tunceli`de ne işimiz var; ama bilirim ki sen gidersin” dedi.
“Karadeniz yaylalarının görsellerini indirdim, slayt yapmayı öğretsene bana” dedim bilgisayarcı tanıdığıma; “bütün arkadaşların porno seyrediyor, sen nelerle uğraşıyorsun” dedi.
“Ben bir kulübe yapmak istiyorum kendime, bana yardım eder misin?” dedim marangoza; “ elin ekmek tutsun da TOKİ`den ev al kredi çekip” dedi.
“Bahçenize bakmama, çiçekler ekmeme izin verir misiniz?” dedim aile dostumuza; “ zeki bir çocuksun ama boş işler peşindesin” dedi.
“Ekoloji kitapları var mı?” dedim kitapçıya; “dua kitapları vereyim sana” dedi.
“Doğada bir başına yaşayan insanlara özeniyorum” dedim bakkala; “bırak bunları, vatanına milletine faydalı bir insan ol” dedi.
“Kendi bisikletimi kendim tasarlayacağım, çizimiyle uğraşıyorum şu ara” dedim sanayideki ustaya; “işe girdiğinde birikim yap, hiç olmazsa ikinci el bir araban olsun” dedi.
Bir gece Neşet Ertaş girdi rüyama. “Ah güzel gardaşım, ölülerden bilme beni; yoruldum, gittim” dedi. “On beş yaşındayım ve kendimi yorgun hissediyorum” dedim. “Saz çal” dedi. “Öğreneceğim, söz” dedim. “Kendi sözünü yaz, kendi türkünü havalandır” dedi. “Yapabilir miyim, bilmiyorum” dedim. “Yaparsın gardaşım, özü toprak kokanın gözü yağmur dolarmış; bundandır yorgunluğun, kederin, sitemin” dedi. Diyemedim bir şey ve iki gözüm iki bulut oldu o anda; iki buluttan yağmur indi başucumdan ayakucuma kadar… “Üzülme gardaşım, Kırşehir`e gel” dedi Neşet Ertaş. “Ah bir düşsem yollara, ilk Kırşehir`e geleceğim” dedim. “Babamla ben yan yanayız, önce babam Muharrem`e selam ver, sonra bana” dedi. “Sen ne güzel bir adamsın, sen ne güzel bir abdalsın” dedim. Gülümsedi bana. “Sen özünle yaşıyorsun; bir avuç toprakta vücut bulmuş senin özün gardaşım, ne mutlu sana” dedi. Sarıldık birbirimize. Nereden gelmişse dilime, nasıl konmuşsa, bir türkü havalandırıyordum uyandığımda; özümden dünyaya doğru.bir can hali…
Bir başıma üryan kalsam
Sözüm bitse, sükut etsem
Şu dünyadan ayrı düşsem
Sevda canda, can bendedir…
Ergür Altan
“Kars`ı görmek istiyorum” dedim anneme; “akıllanmayacaksın sen” dedi.
“Seyyah olacağım, yollarda geçecek ömrüm” dedim abime; “beni örnek al da işletme oku” dedi.
“Doğa direnişçilerine katılıp, derelerin, nehirlerin ve ormanların bölünmez bütünlüğünü savunacağım” dedim öğretmenime; “böyle konuşmaya devam edersen disipline gönderirim seni” dedi.
“Çocuklara Barış Kültürü ve Vicdan Bilgisi dersleri anlatacağım tabiat ananın başucunda” dedim komşumuza; “senden adam olmaz” dedi.
“Beraber saz kursuna yazılalım, belki bir gün Munzur Festivali`nde çalar söyleriz” dedim arkadaşıma; “Tunceli`de ne işimiz var; ama bilirim ki sen gidersin” dedi.
“Karadeniz yaylalarının görsellerini indirdim, slayt yapmayı öğretsene bana” dedim bilgisayarcı tanıdığıma; “bütün arkadaşların porno seyrediyor, sen nelerle uğraşıyorsun” dedi.
“Ben bir kulübe yapmak istiyorum kendime, bana yardım eder misin?” dedim marangoza; “ elin ekmek tutsun da TOKİ`den ev al kredi çekip” dedi.
“Bahçenize bakmama, çiçekler ekmeme izin verir misiniz?” dedim aile dostumuza; “ zeki bir çocuksun ama boş işler peşindesin” dedi.
“Ekoloji kitapları var mı?” dedim kitapçıya; “dua kitapları vereyim sana” dedi.
“Doğada bir başına yaşayan insanlara özeniyorum” dedim bakkala; “bırak bunları, vatanına milletine faydalı bir insan ol” dedi.
“Kendi bisikletimi kendim tasarlayacağım, çizimiyle uğraşıyorum şu ara” dedim sanayideki ustaya; “işe girdiğinde birikim yap, hiç olmazsa ikinci el bir araban olsun” dedi.
Bir gece Neşet Ertaş girdi rüyama. “Ah güzel gardaşım, ölülerden bilme beni; yoruldum, gittim” dedi. “On beş yaşındayım ve kendimi yorgun hissediyorum” dedim. “Saz çal” dedi. “Öğreneceğim, söz” dedim. “Kendi sözünü yaz, kendi türkünü havalandır” dedi. “Yapabilir miyim, bilmiyorum” dedim. “Yaparsın gardaşım, özü toprak kokanın gözü yağmur dolarmış; bundandır yorgunluğun, kederin, sitemin” dedi. Diyemedim bir şey ve iki gözüm iki bulut oldu o anda; iki buluttan yağmur indi başucumdan ayakucuma kadar… “Üzülme gardaşım, Kırşehir`e gel” dedi Neşet Ertaş. “Ah bir düşsem yollara, ilk Kırşehir`e geleceğim” dedim. “Babamla ben yan yanayız, önce babam Muharrem`e selam ver, sonra bana” dedi. “Sen ne güzel bir adamsın, sen ne güzel bir abdalsın” dedim. Gülümsedi bana. “Sen özünle yaşıyorsun; bir avuç toprakta vücut bulmuş senin özün gardaşım, ne mutlu sana” dedi. Sarıldık birbirimize. Nereden gelmişse dilime, nasıl konmuşsa, bir türkü havalandırıyordum uyandığımda; özümden dünyaya doğru.bir can hali…
Bir başıma üryan kalsam
Sözüm bitse, sükut etsem
Şu dünyadan ayrı düşsem
Sevda canda, can bendedir…
Ergür Altan
15 Eylül 2017
05 Eylül 2017
28 Ağustos 2017
Üç Beş Kişi
16. yüzyılın başları, bir yanda bir padişah istanbul surları içinde kapandıkça kapanan... öte yanda kırsal kesimde telleri düzen tutmayan, kolları omuzundan kesilmiş, benzi soluk, döğülcek çorbasını bal eyleyenler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)