14 Şubat 2017

Bir Soğuk Bahar hasreti...

Kentlerde yaşayan yüz binlerce insan, üzerinde yaşadıkları küçücük toprak parçasını doğal şeklinden çıkarmak için ellerinden geleni yapmışlardı. Kaldırım taşlarıyla döşenen yerler, yeni yeni filizlenmeye başlayan bitki örtüsünü silip süpürmüşler, ağaçları kesmiş, kuşları ve başka hayvanları kaçırmışlardı. Bacalardan petrol, kömür kokusu tütüyordu. Ne var ki, bahar, kentte bile olsa, yine bahardı...

Dışarıda yakıcı bir güneş vardı. Bulvarların üzerindeki ufak yeşil alanlarda olduğu kadar kaldırım taşlarının arasından da otlar büyüyor, kazamadıkları her yerde tekrar bitiveriyordu. Söğütler, yabani kiraz ağaçları, kayın ağaçları hoş kokularını etrafa yayıyorlardı. Ihlamur ağaçlarının tomurcukları patlamak üzereydi. Güvercinler, kargalar, serçeler bahar sevinci içinde yuvalarını hazırlıyorlar, sinekler ise güneşin ısıttığı duvarların üzerinde vızıldıyorlardı. Her şey mutlu ve her yer sevinç içindeydi. Kuşlar, bitkiler, böcekler, çocuklar...

13 Şubat 2017

Nazım Hikmet karısı Piraye'ye şöyle yazıyordu mektuplarının birinde;
"Seni nasıl seviyorum biliyor musun? Ot yağmuru nasıl severse, ayna ışığı nasıl severse, balık suyu ve insan ekmeği nasıl severse, sarhoşun şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, annenin çocukları, çocukların anneleri sevdikleri gibi, Lenin'in inkılabı ve inkılabın Marx'ı sevdiği kadar..."
Yine o mektuplarından birinde; "Çıkarsam ve sana kavuşursam, bu öyle dayanılmaz bir saadet olacak ki gebereceğim diye korkuyorum", diyordu.
Oysa öyle olmadı. Kavuştular ve ne oldu ise oldu, ayrıldılar. Adını kol saatinin kayışına tırnağı ile kazıdığı Piraye ile 17 yıl boyunca mektuplaşır Nazım Hikmet. 518 mektup...
Daha sonra, dayısnın kızı Münevver'le en sonda Vera'ya aşık olur ve Vera'nın kollarında ölür.
Nazım aşka aşıktı.

10 Şubat 2017

Aramızdaki En Kısa Mesafe

Bir bulut gibi yanağımızı okşayıp geçen incecik bir nefestir, ağrı bırakır geride, sessizlik bırakır, her şeyi daha da bir uzaklara sürükler. Gidersin gidersin bitmez, bir koku olur kaybolur, bir ses olur duyulmaz, bir bakış olur silinir, oradasındır sadece. Baktıkça uzaklaşır uzaklaşır uzaklaşır. Kendini bölersin dilim dilim birbirine ekleyip de yaklaşayım diye. Bölündüğünle kalırsın. Ulaşamazın. isteksiz yapılmış bir iltifat gibidir, parlar ve söner yakar ve uyuşturur, hiç kapanmaz...

05 Şubat 2017

Dipten notlar: 
"Dün geçmişte kalırken, yarına yeni yüzler ve yeni sözlerle varılır. Ama her yüz dünün acılarını kırışıklarla taşır ve her sözün bağrında da yarım kalmış hayaller saklıdır. Geçmiş bitmemiştir, şarkıların, resimlerin ve umutların içinde sonsuz bir nehir gibi yenilenerek akar. Zamanın İzinde, bizi o nehrin sert kıvrımlarına götürür ve ışığın suda parladığı kısa anlara daldırıp çıkarır. "


Geride kalan hatıraları özleriz. Eski sevgilimizi özleriz. Yaşamını yitirmiş bir aile büyüğünü özleriz. Keyifli anlar geçirdiğimiz çıkmaz sokakları özleriz. Uzaklara göçüp giden dost sesini özleriz. Sahici bir geçmiş sonsuz bir gelecekten daha iyi olabilirdi halbuki. Bundandır geçmişe takılıp kalmamız. 

03 Şubat 2017

-Parnasyen misiniz yoksa sembolist misiniz? -Bülbül gibiyim. Şakıyorum.
"Öyle mi! Bugün sizden neden nefret ettiğimi bilmek istiyorsunuz demek. Hiç kuşkusuz, sizin anlamanız benim açıklamamdan daha güç olacak; çünkü, bana kalırsa, siz karşılaşılabilecek kadın duyarsızlığının en güzel örneğisiniz..."

01 Şubat 2017

Kaybolma Kılavuzu

Bütün dünyayı kazanmış ama ruhunu kaybetmiş bir insan gerçekte ne kazanmıştır? Bir başka açıdan bakıldığında, önemli olan bütün dünyayı kaybetmek, onun içinde kaybolmak ve bütün bu aşamalardan sonra ruhunu bulmaktır.

31 Ocak 2017

Sözüm kalbimden, süssüz, kısadır. Hayatlarında bir kere bile hakikaten sevilmemiş, sevmemiş insanların kopkoyu kötülüklerince esir alındık. Bir yanımız bahar bahçe değil artık. Her yanımız yaprak döküyor. Yapabildiğimiz, yaprakları süpürmek, döküleceklere yer açmak. Bu kadar. Güzel bildiğimiz kim varsa koparıp alıyorlar bizden. Hayallerimiz, arzularımız, umutlarımız yırtılıp kırılıp dökülüp saçılıyor her seferinde. Yama tutmuyor, yapıştırmak kâr etmiyor. Güzellere ve onların canlarına, toprağa ve hakikate borcumuz artıyor: 
Ömür. Kapkara gökle kuşatılmış bu dünyadan gitmeden az evvel Gülten Akın'ın dediğidir: "Ucu kaybolursa bir çile nasıl sarılır?" 
 Şair sözüne pek kıymet vermediğimizden olsa gerek hepimize öğüdü bu dizeleri ciddiye almıyoruz. Cevabı, biliyoruz: Sarılmaz. Ucu kaybolmasın diye tutmak, beraber sarmak gerekir. Ama biz zaten ta baştan o çilelerde ayrışmışız, ayrıştırılmışız. Suskunluğumuzun kökeni buradadır en çok. Oysa yine şairin dediğidir: 
 "tarih bile reddedecek utançla sustuğumuzu"



25 Ocak 2017

Felek dediğinin çarkı bile yok artık. Bırak içinden geçmeyi. Yanıyorsun, boğuluyorsun, vuruluyorsun, aldatılıyorsun.
Öfken acının önüne geçiyor, hissiz bir ruha dönüveriyorsun. Birine açıklama borçluysanız eğer, kalbinizle değil dilinizle ödersiniz.

24 Ocak 2017

"Odandan çıkman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle... Dinleme bile, sadece bekle... Bekleme bile, gerçekten sakin ve yalnız ol. Dünya özgürce sunacaktır kendini sana... Maskesinden sıyrılmak için başka seçeneği yok, huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine..."