Kaybedenler Kulübü Yolda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kaybedenler Kulübü Yolda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs 2021

Ve sonunda varıyordun gittiğin yere 
bir daha yola koyulmak için. 
Çünkü yol bulmaktı, yol bulunmaktı.

10 Mayıs 2019

Sana en uzak taş...
Yol sensin dedi. Yol sensin, yetinme! Yoksa sen bir kaybedensin. İçindeki merdiveni bir tek sen çıkabilirsin. Her seferinde bir basamak… “ Peki yarın?” diye sordu... Öyle bir sordu ki cevap bekler bir hali yoktu. Saç diplerimden sırtıma, ayak parmaklarımın ucuna kadar sanki bir kartalın tüyü gezindi. Hipnozdan çıkmış gibiydim… Yutkundum. Ellerim uyandı hafif. Öylece ne kadar kaldım bilmiyorum. Müziği duymaya başladım. James’den “Tomorrow” çalıyordu.
Her yer kırmızıydı… Nar kırmızısı… Kırmızının böyle bir tonu olabilir mi? Oluyor işte… Mucize!

21 Mart 2018

‘Çok sıcakmış hava. Ama hep sıcakmış zaten. Dünyanın o bölgesinde, zaten sıcak olan bir denizin ortasında soğuk olması zaten beklenmezmiş. Mustafa Musa’nın yaşadığı yerde toprağın sahibi ve o toprağın üstündeki harnup ağacının sahibi ayrı kişiler olurmuş. Eğer bir tarlanız varsa ve o tarlanın içinde bir harnup ağacınız varsa; o kendinize ait koca tarlanın ta ortasındaki o iri, o devasa harnup ağacının harnuplarını, keçiboynuzlarını toplayamazmışsınız. Çünkü toprağın sahibi olmak, toprağın üzerinde yetişen harnup ağacının sahibi olmak anlamına gelmezmiş o coğrafyada. Bunun dışında her şey bildiğimiz gibiymiş aslında. Çok üzüm olurmuş, iyi üzüm olurmuş ama o üzümden şarap olmazmış! O kadar şekerliymiş ki üzüm ancak konyağa dururmuş! O kadar şekerliymiş ki üzüm; kazayla yerseniz, kontrolsüzce, bir ay damağınızdan gitmezmiş şekerin yanığı.

Evet, aslında her şey biraz da kontrolsüzce olduğunda hep bir iz bırakır insanın damağında.

Hiç toprağı olmayan ama çok fazla harnup ağacı olan buranın sorumlusu 'Çiçek Mustafa’ diye bilinirmiş. Denizin hemen kıyısında, tepenin hemen üstünde, o tepenin hemen arkasında yayılmış küçük kasabada her evin avlusu olurmuş. Her evin avlusunda bir kuyu olurmuş. Her evin avlusunun kenarında bir limon ağacı olurmuş. Her limon agacının kenarında bir mutfak olurmuş. Mutfaktan elini uzattığında limon ağacına ulaşacak kadar yakın olurmuş mutfağın penceresi. İncir olurmuş. İnciri içinde bırakan bir kümes olurmuş. İçinde güvercinler olurmuş. Bir de bir künk olurmuş. Künkün hemen ucunda bir pres olurmuş ki zeytinin yağı çıksın. Zaten incir ve üzümün olduğu yerde medeniyet olurmuş, hep öyle olmuş. Çiçek derlermiş Mustafa Musa’ya çünkü sadece keçiboynuzları ve kendisi varmış. Ve köyün içinde her yürüdüğünde kadınlar dönüp dönüp ona bakarlarmış. Tarlada yatarmış, kendine ait olmayan tarlalarda. Kendine ait olmayan tarlalardaki kendine ait olan harnup ağaçlarının altında.

Bir köpeği varmış. Hep onunla dolaşırmış. Belinde bir ip taşırmış. Köpeğinin boynuna ip bağladıgını hiç görmemişler. Ama belinde hep bir ip görmüşler…Hava çok sıcakmış. Çok fazla konuşmazmış. Bazen onun adımlarına hep uyum sağlayan köpeğinin de konuştuğunu duyarmış. Hep ‘Zeplin, zeplin, zep-’ dermiş. Belki de köpeğin adıymış, bunu kimse bilmezmiş. Hiç, ama hiç, ama hiç takmamış onları köpek ’Zeplin’ diye çağırdıklarında. Ama Mustafa Musa ne zaman 'Zeplin’ dese köpek döner bakarmış Mustafa Musa’ya. Ona şaşırırlarmış çünkü köpek sağırmış! Mustafa Musa ve Zeplin harnup ağacının altına geldiklerinde, harnubun gölgesine serildiklerinde Mustafa Musa belindeki ipi çıkarır; önce kendi ayağına bağlar, sonra sağır köpeğin, kara sağır Zeplin’in boynuna bağlarmış. Köyde, hani yeri gelirse Mustafa Musa nerede diye sorarsa biri çocuklara ayağına köpek bağladı derlermiş. Bu biraz da yani tam olarak ‘Mustafa Musa uyuyor’ anlamına gelirmiş. Sadece uyurken bağlarmış Zeplin’i ayağına. Çünkü Çiçek Mustafa’ymış. Eğer köyün içinde yürürse bütün kadınlar döner ona bakarmış. Bir gün anlamışlar ki ne zaman Mustafa Musa ayağına kör bir köpek bağlasa aslında 'bir erkeğin canı yanmış’ demekmiş. Ağır pompacıymış Mustafa Musa. ‘Çiçek Mustafa’ demişler ona. Köyün içinde her yürüdüğünde bütün kadınlar döner ona bakarmış. Ne zaman ayağına sağır bir köpek bağlayıp bir harnubun gölgesinde uyusa bütün erkekler hızla evine koşarmış!

Bir gün vurmuşlar Mustafa Musa’yı bir harnup ağacının altında. Bir erkeği ancak masum olduğunda vurabilirsiniz. Çünkü ayağına köpek bağlamadığı bir gün, ona bakan bir kadına bakmadığı bir gün vurmuşlar Çiçek Mustafa’yı bir harnup ağacının altında.

O günden sonra o kasabada; o havası çok sıcak kasabada, o üzümünden sadece konyak olan kasabada, eğer hazırlıksız bir anda ağzınıza üzüm attıysanız şekeri bir ay boyunca boğazınızı yakan kasabada herkes, uyurken ayağına köpek bağlamaya başlamış…’

K. Çaydamlı