29 Kasım 2014

Senin için değildi yaptığım onca şey. Sadece sen zannettiğim kişi içindi." 
Elif Şafak
”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim
ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

26 Kasım 2014

Biliyorum sana giden yollar kapalı 
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi...

Cemal Süreya

Ali İsmail Korkmaz


Bu çocuğun yüzü kalbinize mühür olsun. Bir gün de sevdiğinizle uyanmak nasip olmasın. İçinize dermansız bir dert düşsün, hiç uyku uyumayın. Her gün çocuğunuzdan bir haber bekleyin de alamayın. Bir tatlı dost sözü duymadan ömrünüz nihayet etsin. Her sabah boğulacak gibi uyanın. Ve size ne desem az. Size ne desem kifayet etmez. 
E.T.



21 Kasım 2014

Ermenek, Soma..


Bizim buralarda fakirlik tepelerde başlar.. fukaradır yani kadifekale, gültepe, limontepe.. ve sıcak yaz aksamında ve kömür dumanlı kış aksamında yani kalkarken Hatay pazarı, toplanırken bostanlı pazarı o tepelerden insanlar gelir, yere düşenleri toplamaya.. düz yerlerdeki pazarlarda değil ama dağlardaki pazarlarda 7.5 liradan satılır bir çift plastik ayakkabı insanlara.. chai tea latte alır insanlar aynı paraya..
Ama işte, neylesek olmuyor yahu, burası dünya.. burası bu kadar iste..
Nasıl anlatırsın ki insanlara doyduktan sonra yenen her lokmanın birisinin açlığı olduğunu? Dolabında giymediği onlarca ayakkabısı olan ve yine de yenisini alan insanların, ekmek kavgasında ölen çocuğun babasının yırtık ayakkabısını görüp, nasıl ağlayabildiklerini hangi dilde açıklayabilirsin ki?
Kimse öğretmemiş ki çocuklara.. israf’ı musluğu açık bırakmaktan ibaret sanan çocuklar, inanmaz ki zenginleştikçe aç kalan insanlara.. bu dünya, bu kadar iste..
Nasıl anlatsam gari bilemedim.. isterim ki bir gün ola, devran döne, çocuklar umutla doyduktan sonra yemeğe devam etmeme aklı ile yetişe.. parayı onurla kazanıp, terbiyeyle harcamanın değerinin bilindiği gün dağların, dağlarının ardında değil öyle yoksulluklar, fukaralıklar, bir başak bile dargın kalmasın..

Uğur Parıldak

Sevdalı Kuş

Kanadın oynak çırpardın 
Yüreğin toynak çırpardın 
Noldu sana duruldun mu 
Seve seve yoruldun mu

Dünya Çocuk Hakları Günü

20 Kasım Dünya çocuk hakları günü kutlu olsun. En azından yaşama hakları var olsun.
Berkin Elvan



20 Kasım 2014

19 Kasım 2014

Okul kantininde satılan allı pullu kalemler gibisin. Biliyorum, dışın rengarenk hayal gibi, için kırıklarla dolu.
Gökyüzü bazen ciğerime doluyor.

18 Kasım 2014

Ah

"Ah benim nergis kokulu cehaletim. Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin. 
Ah!"

Didem Madak

Eşref Bey Ağıdı

Giresun üstünde vapur bağrıyor
Eşref'in yarasını doktor sarıyor
Eşref'in annesi yanmış ağlıyor
Atma Hakkı atma pişman olursun
Gedik Ali zadelere anam hasım olursun
Attığın kurşundan anam sen utanırsın

Bazarsu dereleri bir ufak dere
Eşref'i vurdular anam nafile yere
Nafile nafile oda nafile
Eşref'imi koydular otomabile
Giresun'da dostum var oda nafile

Çamlı sokak bahçesini atlayamadım
Hakkı düşman olmuş anam anlayamadım
Beşli mavzerimi kavrayamadım
Atma Hakkı atma pişman olursun
Gedik Ali zadelere anam hasım olursun
Attığın mermiden anam sen utanırsın
Giresun Yöresi Anonim

Eşref Bey Türküsü'nün Öyküsü Eşref Gedikali 1905 doğumlu olup Piraziz İlçesi'nin (O yıllardaki ismi ile Abdal) önde gelen eşraflarından Gedikalizade'lere mensuptur.Giresun İli'nde ağabeyi Murat Gedikali ile Camlı Sokakta (bugünkü Fatih Caddesi) babasından kalan fındık fabrikasını işletmektedir.Kişilik olarak son derece sosyal , yardımsever , cömert , yakışıklı , iyi giyimli,halk tarafından sevilen biri olan Eşref Bey , 1933 yılında fabrikasında muhasebeci olarak çalıştırmak üzere Hakkı isimli bir kişiyi yanına alır ,Hakkı'yı yetkiyle donatır.Ancak bir süre sonra fabrikada çalışan bayan işçiler Hakkı'yı Eşref Bey'e şikayet ederler. Hakkı'nın kendilerini rahatsız ettiğini ve kendi çalıştıkları bölüme gelmemesini talep ederler.Eşref Bey Hakkı'ya kadın işçilerin bölümüne girmemesini sıkı sıkı tembih eder.Ancak kısa bir süre sonra Hakkı'nın yine o bölümde dolaştığını görerek kendisini oldukça sert bir dille uyarır.İzleyen gün,Giresun'da adet olduğu üzere Giresun limanından fındık yükleyerek sezonun ilk nakliyesini yapacak olan gemi seferi için tören düzenlenmiştir.O yıl ilk seferi düzenlenen Eşref Bey'in fabrikasının ürünüdür.Tören bittikten sonra Eşref Bey Hakkı'yı da yanına alarak lokantaya gider yemek yerler , ardından fabrikaya dönerler.Ofiste sohbet esnasında Hakkı Eşref Bey'den tabancasını çok beğendiğini , görmek istediğini söyler.Eşref Bey'de tabancasını verir , akabinde , Hakkı orada Eşref Bey'i kendi silahı ile vurur.Vurulduktan sonra Camlı sokakta yer alan fabrikasından çıkar , geçmekte olan otel sahibi Talat Bey'e "Hakkı beni vurdu Talat " der.Hemen ardından çevredeki eşrafla birlikte Eşref Bey hastaneye kaldırılır.Ancak iki sat geçmeden vefat eder. Hakkı yakalanır ceza evine götürülür ; ancak Hakkı daha varmadan Eşref Bey'in vurulduğunun haberi ceza evinde duyulmuştur.İçeri girdikten birkaç dakika sonra orada bulunan bir mahkum mangal demirini Hakkı'nın sırtına saplayarak yaralar. Ceza evinde iki ay yatan Hakkı , Cumhuriyet'in kuruluşunun 10.yıl münasebetiyle çıkarılan af kanunundan yararlanarak serbest kalır ve izini kaybettirir. Eşref Bey'in vefatından çok kısa bir süre sonra kendisini sevenlerin önce maniler şeklinde yazdığı ve söylediği dizeler yine kısa bir süre sonra yakılan türküye dönüşür.. Sözleri anonim olan türkü , kemençe ile ilk kez Osman Bicioğlu tarafından seslendirilmiştir.O günden itibaren Eşref türküsü halkın hüzünlenerek dinlediği, söylediği bir türkü haline gelmiş gerek TRT'nin gerekse müzik yayınlayan diğer kuruluşların repartuarına girmiş , çeşitli ses sanatçıları tarafından icra edilmeye başlanmıştır..Giresun Halk Oyunları ekibi de gösterilerine bu lirik türkünün ezgisiyle başlamaktadır..

15 Kasım 2014

Diyarbekir Kalesi

Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanamazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal...
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem Olancası bir tutam can,
Kadasına, belasına sunduğum,
Ben öleydim loooy...
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok

Ahmed Arif
Kazandıklarım bitti, yitirdiklerim kaldı. 
Söylediklerim yitti, dinlediklerim kaldı. 
Bir bilmek ülkesinin düşün-ili’ne vardım; 
Öğrettiklerim gitti, öğrendiklerim kaldı.

Özdemir Asaf
Ah'ım dallarında,
Kalemim darağacı
Aşk'ım ziyan
Varsın yediverenim açmasın

14 Kasım 2014

Sonbahar

Derdi nedir bu sonbaharın, 
Neden soldurur gülleri, 
Nereden bulur bu insanlar ben mutsuzken gülünecek şeyleri..
Tuhaflık bende biliyorum
Bir neden arıyorum unutmak için her şeyi. 
Unutmak için kendimi.. 

12 Kasım 2014

Kaymaklı Çocukluğum

Ben küçükken kaymaklı yada günümüz adıyla kremalı bisküviler çok revaçtı. Daha doğrusu çayın yanın da fakirin tek atıştırmalığı olsa gerekti. 2 katlı bisküviyi açar için de yok denenecek kadar az olan kaymağı sıyırıp başka bir kremalı bisküviyle birleştirmenin naif mutluluğunu yaşardık.

Şimdiler de öyle mi? kadınların bile parasını cebine koymanın verdiği geniş öz güvenle artistlik yapmalar, dünyayı ben yarattım "a*ına k***yım" seni sallayan mı var demeler vs.
Paranın geçmediği, sevginin ise karşılıksız olduğu bir dünya yok muydu? Veyahut o kaymaklı bisküvi hiç bitmese olmaz mıydı?

T.A.

Sırt Çevirmek

Sırtını dönmüş bir kadından daha hüzünlü ne olabilir? Sırt çevirmek diye bir deyim var ya Türkçe'de, işte o "senden artık umudu kestim, ben yokum, kendi başınasın" demek değil mi? Yapmasan böyle. Yüzüme baksan. Yüz yüzeyken seninle, üstesinden gelemeyeceğim hiçbir şey olmaz benim. Gözlerinin her hali, başımın tacı. Onların hüznüne ortak olur, kızgınlığına boyun büker, buğusunda varlığımı eritirim. Ama sen sırtını dönünce, sen sırt çevirince bana, mıknatıssız bir pusulaya dönüyor ruhum. Saçlarının bittiği yer, umutsuzluğumun kıblesi..

Hatırlıyorsun değil mi? Seviştikten sonra bile tahammül edemezdim sırtını dönmene. Kızardın sen de bana, 'ne biçim erkeksin' derdin. Böyle şeyleri kadınlar mesele yaparmış, öyle söylerdin. Olsun derdim ben de, öyleyse öyle. Karanlıkta göremezken bile onları, gözlerimin içine içine bak isterdim hep. Göremezdim ama orada olduklarını, orada olduklarını ve baktıkları yerin benim gözlerimin içi olduğunu bilmek nasıl da mutlu uyuturdu beni. Sırtınla bir sorunum yoktu elbette. Nasıl olsun? Dünyanın en güzel kürek kemikleriyle küsülür mü hiç? Ama benimki de bir tür fedakarlıktı işte. Gözlerin gözlerimden hiç ayrılmasın diye, kalan bütün uzuvlarını taparcasına seyretmekten feragat ediyordum..

Yüz çevirmek.. Evet evet, şu an bana yaptığın tam olarak bu. İyi de neden? Ve nereye? Tam arkandayım, ama galiba sonsuz bir mesafe çoktan girdi aramıza. Saçların dağılmış. İzin ver onları bari toplayayım. Hiçbir şey söylemeyecek misin? Gözlerini sabitlediğin rutubet yeniği duvar, nasıl canımı yakıyor bir bilsen. Sırtın dönük. Sırt çevirdin bana. Yüz çevirdin benden. Gidiyorsun.. Önüne atsam kendimi, gözlerini sabitlediğin terkedilmiş fabrika kalıntısı duvarla arana girsem işe yarar mı? Biliyorum hiçbir işe yaramaz. Kararlısın. Gidiyorsun. Gidiyorsun ve bu ; gitmeden gözlerini sabitlediğin hilkat garibesi duvarla, kaderimin ayrılmamacasına kesişeceğinin habercisi..

A.L.49

11 Kasım 2014

Gökteki Yıldızı Sayan Olur Mu


Gökteki yıldızı sayan olur mu
Benim gibi yara yanan olur mu
Benim böyle melul mahzun duruşum
O da gider yare ayan olur mu

Gökteki yıldızın üçü piyade
Yaşım küçük ama derdim ziyade
Gel sevdiğim derdimizi danışak
Görek kimin derdi daha ziyade

Gökteki yıldızın biri benim mi
Acep el eylesem yere iner mi
Kara yerin engelleri olmasa
Adam sevdiğinden geri döner mi
Ben, benim için ağlayan birini hayatta bırakmazdım.
İlhan Berk

08 Kasım 2014

Bir Garip Zeyin Dalı



Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile,
mesela, zeytin dikeceksin
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yani ağır bastığından…

Nazım Hikmet
Zeytinle iftar açıp, ağaçlarını yok etmek bunlara nasip oldu. Vicdan taş kesince ne perişan köylü kadınlar, ne madende yok olan genç adamlar...
Pavey
Kendimi bazen o kadar çaresiz hissederim ki bir yerlerde beni bulacak birinin var olduğu umuduyla sabretmeliyim diye düşünürüm. Muhakkak biri olmalı bu yüzden; bizi arayan, bizi bulmak isteyen, gözyaşlarımıza kayıtsız kalmayacak biri...

Biraz gözünüzü açın, biraz kulak kabartın, o saniyede çığlıkları duyacaksınız, acıları, iniltileri... Biraz sinenizi yoklayın, oradaki sızıyı hemen fark edeceksiniz.

Hepimiz başladığımız noktada sona erecek bir yolun salikleriyiz. Hasretten dizlerimizi karnımıza çekmiş bir halde inleyip durmamızın asıl sebebi bu!

Dücane Cündioğlu
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Hiçbir tabela mutluluğa ne kadar kaldığını göstermez. Yine de yola çıkmak gerek.

03 Kasım 2014

Deli Kızın Türküsü

yağmur yağar akasyalar ıslanır
bulutlar uçuşur gecelerin
ben yağmura deli buluta deli
bir büyük oyun yaşamak dediğin
beni ya sevmeli ya öldürmeli

yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
başlamalı yeniden
bu allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
yan garipliğine yürek yan
gitti giden..”

Gülten Akın